|
SİZCE TÜRKİYE'NİN
BİR VERGİ SORUNU MU VAR?
“Hayır, yok!”
Türkiye'de vergi sorunu gibi görünen durum aslında bu ülkenin vergi
düzenini de belirleyen daha büyük, daha temel bir “ekonomi politik
tercih”in “en doğal sonucu”.
Dolayısıyla vergi düzenini de şekillendiren bu “üst düzen ve tercihler”
değişmeden “alttan” bir şeyleri çok isteseniz de düzeltemezsiniz.
O zaman, bu iddialı girişi hemen reddettirmemek için şimdiden, bu
sözümüzün altını herkesin gözleri önünde olan bir konudan örnek ile
dolduralım:
“Resmiyet” endişesinde olmaksızın söylersek Türkiye'de yaklaşık 10
milyon “sığınmacı” var mıdır?
-Evet vardır.
Bunların belirli bir “misafirlik”ten sonra bu gün, aç duramayacaklarına
göre bir biçimde ekonomiye katıldığı; düz işçilikten ticarethanesine
kadar hayatın içinde olduğu gerçeğine itirazımız var mı?
-Yok tabii... Hatta bir eski bakan “Şu Suriyeliler giderse ekonomimiz
çöker” demedi mi?
Bizim iş “alem”imiz de buna sesli ya da sessiz kafa sallayarak hak
vermedi mi?
Ekonomiyi sallayacak etkinlikte olduğuna inanıldığına göre bu “kitle”
neredeyse ülke için artık yeni “Orta direk”!
“Niye böyle?” dendiğinde yapılan açıklama “fena mı işte; sigortasız
çalışıyorlar, az paraya talim ediyorlar, gıkları çıkmıyor” gibi bir
yanıt alınmıyor mu?
Evet!
Bu arada vergi geliriyle ilgisi biraz zayıf ama “afganlar giderse
hayvancılık çöker” diyeni de es geçmeyelim.
Şimdi bu durumlar, zaten bu göç öncesinde bile baş edemediğimiz
“kayıtdışı”lığı bir de bu nedenle üçe beşe daha katlamadı mı?
-“Bak bunlar işçisinden esnafına tamamen kayıtdışı çalışıyor”
dendiğinde, “resmiyet” sus pus olup “Ne yapalım onlar böyledir,
ensardır, yufka yürekliyiz, idare ediyoruz” denmiyor mu?
İşte sadece bu “kabul”den dolayı bile Türkiye'de sağlıklı bir vergi
düzeni kurulması, “bak biz kurduk ama” denen sistemin beklendiği gibi
yürümesi beklenemez. Çünkü bu anlayışta ortada, vergiciliğe de rengini
veren daha etkin ekonomi-politik “tercihler” vardır.
Haydi buna tercih demeyelim ama en azından “teslimiyetler” “Bu saatten
sonraki mecburiyetler” vardır diyelim.
Peki böyle olunca “sırf vergicilik” açısından mesela, neler gelir
başımıza?
-Ülkede “kayıtdışılık” artık zaptedilemez ölçülere ulaşır bir kere.
Hadi kısa bir hesap yapalım:
Örneğin çalışan 2 milyon suriyeliye, 12 ayda sadece 15'er bin lira aylık
ödeyebilmek için, bizim işverenlerimiz yılda (2.000.000X15.000X12=) 360
milyar lira (11 milyar dolar) kadar parayı açıktan “kazanmak”
zorundadır.
Çünkü açıktan ödeme ancak açıktan kazanılan parayla olur.
Türkiye genelinde işletmelerin ortalama karlılığını %20 kabul ederseniz,
bu kadar kazancı sağlayacak olan açıktan hasılat, tam (360 milyar X 5=)
1,8 trilyon lira (yani 55,3 milyar dolar) dır. Öyle ya, ancak bu kadar
açıktan satışla bu açıktan ödenecek parayı ortaya çıkarabilirsiniz.
Peki, işletme bu nedenle bir kere şirazesinden çıkmışsa fatura matura
işin resmi tarafı diyorsa Safça, “Ama adam açıktan işleri yaparken
sadece açıktan işçi maaşlarını karşılıyor, açıktan işlerden kendisine
bir şey istemiyor” diyebilir misiniz?
Hayır.
Ekonomide bir kayıtdışılık almış yürümüşse artık herkes “ihkak-ı hak”
dediğimiz “kendi hakkını alma” iddiasıyla da bu konularda çok şeyi mübah
görmeyecek midir?
-Buna bağlı olarak
SGK'nız zaten ayakta zor durabiliyor iken sırf bu “sanayie ucuz
işçilikten dolayı SGK açığı (360 milyar X % 38,2=) 137 milyar liradır.
Tüketimden kavga gürültü bir miktar KDV alıyorsunuz değil mi? Haydi bu
açıktan üretilip açıktan satılan ürünlerde “ortalama” oran %10 olsun
diyelim. Bu kalemdeki kaybınız da (1,8 trilyon X %10=) 180 milyar lirayı
bulacaktır.
Yukarıdaki rakamların her yıl bir bu kadar daha oluştuğunu ve bu durumun
yarattığı kamusal açıkların üst üste biriktiğini düşünün.
Bir tarafta bu birikmiş açığın finansman yükünü taşıyacaksınız, bir
taraftan da o yılki bütçeye acilen kaynak gerekiyorsa, siyasetçi olarak
ne yaparsınız?
Bu kadar para kaybını nereden karşılamaya kalkarsınız?
-İstihdam (adam çalıştırma) maliyeti demek olan ücret üzerinden alınan
vergi ve sigorta primlerini arttırır para toplamaya çalışırsınız önce
çaresizce.
Bu tabii ki ayakta zor duran düzgün işletmelerinizi zorlar ve parayı
itirazsız ödeyenlerin yükünü daha da arttırır. Sonrasında ise bir kısmı
bu yeni yüklere dayanamaz kapanır, bir kısmı kayıt dışına atar kendini
ayakta kalabilmek için.
Vergiler ödenemez, istihdam sürdürülemez hale gelir.
Sonuçta, bu temel yapıda hangi “Reform”u yaparsanız yapın, hangi modeli
uygulayıp hangi sıkı denetimi yaparsanız yapın, adına “vergi sorunu”
dediğiniz konuyu, yukarıda sözünü ettiğimiz ekonomi-politik yapı ya da
tercihler değişmeden çözemezsiniz.
Çünkü “Aman bunlar bizim sanayii kurtarıyor” dediğiniz için.
Dolayısıyla Türkiye'de “vergi” değil, “vergi düzenini” de belirleyen,
daha derin, daha kökten bir ekonomi-politik yapı sorunu vardır.
*
Bu konuda söyleyecek daha çok şey var tabii...
Bazı “garip” “bu başıboş” kazançların bu kayıtdışılıktan istifadeyle
alıp yürümesi var,
Kayıtdışı ekonomilerde, şirketleşme ve daha doğrusu kurumlaşma zaafı
var,
Büyümek isteyen “yaratıcı” sermayenin yurt dışına, daha kurumsal
ekonomilere kayışı var,
Yabancı sermayenin böyle bir sahaya girmek istememesi ver,
Borsanız için “anlatılanlar” var,
Kara iş var, kara para var,
Siyasetin bu paralarla finansmanı, rant ve yolsuzluklar var,
Böylece ülkedeki üretim düzeyinin “vasat”ta kalması, ucuz
işgücü-vasıfsız üretim çukurundan, sonra da “Ortagelir çukuru”ndan
çıkamaması var,
Var oğlu var...
Haydi içinizi daha fazla karartmadan yazıyı burada keselim.
Son söz:
Türkiye'de bir “vergi sorunu” yoktur. Onu da sarmış sarmalamış büyük bir
Ekonomi-politik yapı sorunu vardır.
Dolayısıyla bu gün dar bir bakışla -ya da aman sınırı aşmayayım
endişesiyle ya da saflıkla- “Vergiden kaynaklanan sorunlar” var
deniyorsa; bilinsin ki, bu bir sebep değil sadece “sonuç”tur. Bu sorun,
ne halkın vergi ahlakından kuşkulanmakla, ne her işletmeye bir denetçi
dikerek, ne vermeyen ya da veremeyene daha büyük cezalar yağdırarak, ne
yeni yeni vergiler icad edilerek ve özetle; sadece vergiden yola
çıkılarak çözülemez.
Tamam, boş durmayalım bu konuda bir şeyler yapalım,
Ama bak boş durmuyoruz deyip boşa da çalışmayalım.
.
|
|