|
Siyasette
yoksullukla mücadele etmenin yolu “vah vah” demek mi?
Türkiye’de yaygın bir yoksulluk var mı?
Hem de diz boyu.
Üstelik işin devamı "sefalet".
Hali vakti yerinde olup “bence yok” diyen, uzatsın boynunu penceresinden
ya da çıksın çarşıya-pazara görsün.
"Ama bak adam başına şu kadar dolar"… falan filan.
Boş verin sayıları bir kenara, yükselen yakınmalara bakınca belli ki bu
toplumun neredeyse geneline yakını bu durumda.
Siyasetçinin, bırakalım kendisi için büyük bir oy potansiyeli olduğu
gerçeğini bilmesini bir kenara, özellikle de “halkçı” siyasetin
gündeminde olması gereken en önemli konu; bu yoksulluk sorununun üzerine
eğilmek, geniş yoksul kitleler için öncelikle bir “can suyu” sağlamanın
yolunu aramak, orta ve uzun vadede de yaşam şartlarını düzeltmek değil
midir?
“Evet” diyorsanız devam edelim.
Peki, tutun ki siyasette bu işi düzenlemek sizin üzerinize kaldı, haydi
“bu en önemli konuyu çözsen çözsen sen çözersin” dendi diyelim.
Ne yaparsınız?
Mesela bu konuda bir masa kurup “Dur bakalım halkımız ne kadar yoksul,
neyi alamıyor, neden şikayet ediyor, ben bunları tesbit edip
yoksulluğunu dile getireyim, herkes de vah vah desin” mi dersiniz? Yoksa
yoksulluğun ekonominin temel dengeleri, yapısı, işleyişi ile ilgili bir
olay olduğunu, gelir dağılımının bozukluğuyla kendini gösterdiğini,
ülkedeki işsizlik, vergi ve pek çok sosyal programlar dahil birçok
konuda yapılması gerekenleri işaret edip derli toplu bir model olarak
siyasetin ve halkın gündemine mi sokarsınız?
Kısacası, bu iş asla bir “vah vah” masası olamaz değil mi?
*
Zor ve çok başlıklı bir iş şüphesiz…
Öyle olunca da “hadi o zaman sen söyle bakalım ne yapmalı nasıl yapmalı”
derler adama.
Bu sıcak günlerde kimsenin böyle bir şey dediği yok ama, madem konuyu
açtık, haydi kısa bir özet yapalım:
1.Türkiye’de halkın “yoksulluğunun” yeniden araştırılmasına, kapı kapı
dolaşılıp sorulmasına, yurt dışına kadar gidip anlatılmasına gerek
yoktur.
Bunu en azından “kendi kendinizi böyle bir şeye inandırmak için”
istiyorsanız, gidin bakın Aile Bakanlığı’nın kayıtlarına; Orada, 2022
yılı itibariyle bu halkın 60 milyona yakınının sosyal destek alabilmek
için kısa adı “BSYBS“ olan Bütünleşik Sosyal Yardım Bilgi Sistemi”ne
başvuru formu doldurup kayıt yaptırdığını göreceksiniz.
Aslında sayı daha da yükselirdi ama malum kimimiz kurumun yolunu bilmez
kimimizin okur yazarlığı kıttır.
2.Her ülke gibi Türkiye’nin de yoksulluktan kurtulabilmesinin tek yolu,
ekonominin kalkındırılması ve sağlanan kalkınmanın adil bir gelir
dağıtımı ile alt gelir gruplarına da ulaştırılabilmesidir.
Bu niteliği dolayısıyla “yoksullukla mücadele” doğrudan bir ekonomi ve
sosyal politika konusudur, ekonomistlerin işidir, ekonomi dışındaki “vah
vah”çılığın zaman kaybettirmek ve sözde siyaset dışında hiçbir anlamı
yoktur.
3.Ülkeler bir biçimde zenginleşebilir de… Ancak kalkınma ile birlikte
etkili bir sosyal politika güdülmedikçe, gelir dağılımında “en
alttakiler” kollanmadıkça herhangi bir zenginleşme bile ülkedeki
yoksulluğu ortadan kaldıramaz.
Bakın Hong Kong’a örneğin; 2020 IMF rakamlarına göre 7 milyon nüfusuyla
neredeyse bizimkine yakın milli geliri 500 milyar dolar ve kağıt
üzerindeki kişi başına geliri 49.485 dolardır ama halkın bir milyona
yakın kısmı adeta kafeslerde, kulübelerde sefalet içinde yaşar.
4.Yoksulluğu bitirecek hamle, öncelikle ekonominin üretime geçmesi, o
üretim seferberliğinin de bir istihdam seferberliğini yaratmasıdır.
Bir “piyasa ekonomisinde” bunu başlatabilmek için önce
“yatırım-üretim-kazanç” zincirinin bütün halkalarında istikrarlı ve adil
bir hukuk gereklidir. İçerideki rant ekonomisinin, spekülatif
kazançların önünü kesmek, imtiyaz-ulufe dağıtımını kaldırmak gerekir.
Tüketimin dışa bağımlılığının önlenmesi, içerideki üretimin teşviki
gerekir. Vergi politikalarınızın üretimi ve dolayısıyla istihdamı
kollaması gerekir.
İşte yola buralardan ve bu görüşle çıkmadan yoksullukla mücadele edemez
ancak bir “vah vah” dedirtecek acındırma gayretine girmiş olursunuz.
Konu geniş, teknik ve şimdi piyasaya sürülenden çok çok farklı ve
buralara sığmayacak bir şey.
Ama şu anlatılan kadarı da bilinmeyecek bir şey midir ki şu “yoksulluk
masası”na birkaç ekonomist, birkaç sosyal politikacı oturtulmaz?
Sorulmaz mı o masaya "masa masa nedir senin "çözüm önerin?" diye...
|
|