|
“Olsa dükkan senin” günlerinde
“yoksullukla mücadele”den yola çıkarak refah arttırılabilir mi?
Uzun yazı okumaya razı olmayanlar için altı maddelik bir özetle girelim
konuya yine:
1-Tabii ki tartışılabilir ama, biliyoruz ki bu memleketin dibini kazısan
“reelde” ekonomi çok zor durumda ve kimseye bol keseden vaad edecek bir
durum yok.
2-Bu zorluklar, ortadaki çarpıklıktan yararlanıp bir şeyler "kapan"lar
dışında işçisini de işverenini de mecalsiz bırakmış.
Yarın bu çarpıklık bir ölçüde kalksa da ortadaki gerçek bu.
Bu arada "çöküş"ün sonucu olan yoksulluk herkesin dilinde de, işin
çözümü “sadece devletten daha fazla para istemek ve siyasete dayatmak”
sanılıyor.
Suyun nereden geldiğini ya da geleceğini düşünen, sorgulayan yok.
3-Bu arada siyasetçiler, siyasetin de hararetiyle sürekli “Cüzdana”
hitabetmekle daha çok oy alındığını görerek bu oy depolarına oynamaktan,
belki de beklenenden bile çok "verici" görünmekten vaz geçemiyor.
4-Dolayısıyla, ortada herkesin kabul ettiği bir “ekonomik çöküntü”
olmasına ve buna ilişkin bir çözüme çalışma gereği varken ne
yönetenlerin ne de yönetilenlerin bu durumu hangi modelle aşabileceğimiz
konusunda öne çıkardığı, hadi bir de bunu anlatalım dediği bir ortam
yok.
5-Hatta içinde bulunulan koşullar, makro ekonomik göstergelerin adeta
"felaketine" karşılık, “yoksulları siyasete karşı örgütlemeyi” cazip
kıldığı için ve bu gayret ekonomik gerçeklerle çelişmesine rağmen bunu
yapmayı yine de başarı sayanlar, hem halk arasında hem siyaset
mesleklerinde oldukça ilerleyebiliyorlar.
6-Şimdi şu sorunun cevabı önemli:
Yarın, baskılar kalkıp örgütlenme ortamı daha da rahatladığında acaba,
içinde bulunulan koşullar düşünülmeden yine “örgütlü yoksulluk” siyaseti
güdenler, o yeni siyaset sahiplerinin gereken bazı ekonomik tedbirleri
almasında ayak bağı olabilecek, siyaset yine yoksulluk edebiyatıyla
meşgul edilerek asıl yapılması gerekenler önünde bir engel oluşturulacak
mı?
*
Ekonomiyi bazı teknik kavramlarla tartışmak kolay ve üstelik fiyakalı
ama; meselemiz, bunu bilenlere değil de bilmeyenlere ya da öğrenmeye
çalışan ama bu karmaşada kafası iyice karışan yurttaşlara anlatmak
olunca, galiba yapılacak en iyi şey yaşamdan örnekler vermek.
Bu iş bu kadar basite indirgenir mi diyecek olanlar kusura bakmasın,
onlarla her zaman başka türlü de anlaşabiliriz.
Şimdi diyelim ki memleketin bütün varlığı topu topu 100 tane ceviz.
Bunların 60 tanesi iş adamlarının; 40 tanesi de şimdiki yoksullar olan
işçilerin, memurların, emeklilerin ve işsizlerin elinde.
Diğer taraftan, bir biçimde vurgunu vurmuş, kendini kenara çekmiş
olanlar dışında gerçek anlamda iş adamlarının elindeki 60 ceviz bile
mevcut işlerini sürdürmeye, geliştirmeye, işler gelişirken işçisine daha
çok pay vermeye, yeni yatırımlar yaparak daha fazla istihdam yaratmaya
yetmiyor.
Yine şu da ekonominin açık bir gerçeği ki; bir ülkede “iş-veren” olmazsa
“iş-alan” da olmaz.
Peki, eğer bizim ekonomik kalkınma dediğimiz ve ülke ekonomisi
kalkınınca herkesin kalkınacağı gerçeği karşısında, kalkınmanın olmazsa
olmazı olan milli tasarruflara, yatırımlara, işletmelerin büyümesine,
kar üretmesine ihtiyaç varsa, böyle bir durumda bütün bu gerçekleri bir
kenara bırakıp “daha müreffeh yaşamayı sağlayacak para”yı nasıl ve
kimden isteyeceğiz?
Öyle ya patrondan istesek kazanç yok;
Devletten istesek işadamından daha fazla vergi toplayabileceği kazanç
yok.
-Şimdi siyaset kurumu, gündeme yeni yatırımları, yeni işletmeleri
sokmadan ve bunlar iş ve istihdam yaratmadan yani ekonomideki 100 cevizi
200’e çıkarmadan kimseye yeni bir pay dağıtabilir mi?
Dağıttım dediği zaman da aslında şimdiki gibi satınalma gücü olmayan
"kuru para" basmış olmaz mı?
Ya da “ille de yapacağım” dediğinde yatırımcının elindekinin bir kısmını
alıp onu daha da güçsüzleştirmeden yoksula refah aktarabilir mi?
-Siyaset kurumunun halkına bir şeyler verebilme imkanı o ülkedeki
yatırımların kazançlı hale gelmesiyle genişleyecekse, bırakalım artışı
bir kenara, aslında ayakta durmakta zorlanan mevcut yatırımlar kendini
toparlayamadıkça bu konuya “yoksullar ne kadar örgütlenir ve siyasete
bastırırsa payları da o kadar artar” diyerek siyaseti de bu mecraya ve
dolayısıyla sıkıntıya sokmanın yararlı bir tarafı olabilir mi?
-Bu tür baskılarla siyasetçiyi yatırımı ve üretimi düşünmekten alıkoyup
daha fazla tüketim imkanı yaratmaya zorlamak, bunu bir baskı gücü olarak
örgütlemek ekonomi yönetiminin elini kolunu bağlamak olmaz mı?
Bakın bu bir başka durumda yine de olabilir aslında :
"Gün bu gündür, kalkınmaya pay ayırmayalım, dolayısıyla kalkınmasak da
bu günkü refah payımızı arttırmak için örgütlenelim ve siyasete
olabildiğince baskı yapalım" diyebilirsiniz.
Yani “bizim yatırımcımız, bizim işletmelerimiz ne yaparsa yapsın ama biz
şu ya da bu şekilde daha fazla gelire, harcama gücüne kavuşalım”
arayışında olabilirsiniz.
İnsan egosu buna uygundur.
Belki siyaset kurumu kendi dengeleri dolayısıyla buna imkan da
verebilir.
Ama ne olur biliyor musunuz?
“Ülkenin ekonomisi kazanamazken” kalkıp size refah sağlamaya zorlanırsa;
-Siyaset gider biraz daha borçlanır, Osmanlı borçları işinde olduğu
gibi, borcu çevirmeye sizin ödeyeceğiniz taksitler de yetmeyeceği için
önce çocukların sonra torunların sırtına vurulur bütün yük.
-Haydi borçlanma yok diyelim, o zaman da aynen besicilikte olduğu gibi
kendi yatırımlarınızı keser ve sonra bir gram et, bir litre süt için
ülkenin bütün yatırımlarını, bütün işletmelerini, bütün piyasalarını
yabancıların eline teslim edersiniz.
Kendi sahanızı boş bırakırsınız, orada yabancılar top koşturur.
Haydi, "Biz onları da yönetiriz, alırız elinden kazançlarını dağıtırız
yoksula" falan deyin bakalım…
Yapamazsınız, ekonomiyi elinde tutan sonuçta siyaseti de belirler, yarın
elinize kaç para verileceği konusunu da.
Şimdi bile bir düşünsenize, adında Türk kelimesi olmasına rağmen kaç
büyük yatırım, kaç markanın sadece işçisi Türk, patronu yabancılardan
oluşmaktadır?
Merak ettinizse önce aklınıza ilk gelen büyük markaları ele alın sonra
girin internete sahiplerini sorgulayın. Ama daha bu gün bile pek çoğunun
yabancı olduğunu gördüğünüzde hiç şaşırmayın.
Unutmayın, iç piyasada kendisiyle rekabet edemediğiniz, bir malın
piyasasını teslim ettiğiniz her marka, aslında o alanda dışarıya ve
dışarıdakine teslimiyetinizdir.
Ne fiyat verirse, sizi kaça çalıştırıyorsa ona razı olursunuz.
Bu ister cep telefonu olsun ister ilaç, ister deterjan…
O durumda siyaset sizin için en fazla ne yapabilir biliyor musunuz?
En fazla “Haydi bu maldan vergi almıyorum, ucuzlattım” der; hem o
yabancı satıcının bu memlekete daha fazla satabilmesi için önünü açar,
ona daha fazla kazandırır, hem varsıldan da alabildiğiniz bir kısım
vergi gelirinizden olursunuz, hem de sizi milli ekonomi olarak
kaybettirirken bir süreliğine “sevindirik” yapar.
Peki bütün bunlara rağmen, ekonominiz ayakta zor dururken siyasetin
elini kolunu bağlayıp o aslında “yetmeyen” o imkanları “yine de bize
ver” demek; öncelikle kalkınmayı, gelişmeyi ve üretmeyi düşünmeden “her
şeye rağmen daha çok pay” baskısı kurmak mı doğru ve ülkenin, milletin
yararınadır yoksa “daha çok refah için daha çok üretelim yapalım,
siyaseti buna zorlayalım gayretleri mi?
Öncelikle ekonomiyi güçlendirmeden yani pastayı büyütmeden “yoksullukla
mücadele” acaba sonucu belirlemeye yeter mi? Ya da Yoksullukla mücadele,
ekonomik mücadele kazanılmadan başarılabilir mi?
Hele de sermayeyi tüketmiş, borçlanmanın sınırlarını aşmış bir
haldeyseniz ve dünya liginde hala irtifa kaybetmeye devam ediyorsanız…
“Pastayı büyütmeden -ve günlük siyaset uğruna- paylaşma kavgasını
büyütme”nin, hangisi olursa olsun kalkınma modellerinde kabul
görebileceğini düşünebiliyor musunuz?
Bu durumda yoksulluk üzerinden yapılan siyaset, yarın ekonomi için de
bir şeyler yapmak gerektiğinde “siyasetin kendi eliyle büyüttüğü” yaman
bir karşı cephe haline gelmeyecek mi?
Hele de rakip siyaset “Gerisini düşünmeden hep daha çok şey vermek”
taktiğiyle sizin yolunuzu bekliyor, ah ayağı bir takılsa diyorsa.
Son söz: Üretmeden tüketime yüklenmenin fazlası ekonomide ayakları
yerden keser.
Birileri bak biz de “Kalkındık” falan bile diyebilir ama o kalkınma
aslında ayakların yerden kalkması olur sadece...
.
Diğer yazılar için:
www.soylan.com/butunmakaleler.htm
www.bulentsoylan.com.tr/butunmakaleler.htm
|
|