|
Şu ekonomik
çöküntünün ortasında
bir de kiralık konut sorunumuz var ya
Önce, uzun yazı okumak
istemeyenler için yedi maddede kısa bir özet:
1.Türkiye şu anda “başka bir şey düşünmeden” bütün gücüyle konut
sorununa odaklanmalıdır. Tabii ki yapılan bütün vaadler "umut" yaratır
ama altı ay sonra gelecek kış günleri o umutlardan da öte sert bir
"gerçek"tir.
2.Bu soruna çözüm önerilirken işin bundan etkilenecek çok sayıdaki
boyutu gözardı edilmemelidir.
3.Konut sorunu içinde olduğumuz ekonomik koşullar gözardı edilerek
çözülemez
4.Sorunun çözümünde piyasa dengeleri gözetilirken mutlaka devlet
müdahalesi de gerekecektir.
5.Bu sorunun çözümü dış politik gelişmelerden bağımsız değildir.
6.Vatandaşın acil ihtiyacı mülk değil "başını sokacağı konut"tur.
7.Bütün bunları “belirli bir strateji ile” ve “dağılmadan” yürütebilmek
için “Konut Bakanlığı” gibi bir birim oluşturulmalıdır.
*
Şimdi bu başlıkları “uzun yazıları okumaya da razı” olanlar için biraz
daha açalım:
Türkiye halkının önemli bir kısmı açlık ve yoksullukla cebelleşirken
buna şimdi, -üstelik orta gelir gruplarını da üzen- bir yenisi “kiralık
konut sorunu eklenmiştir. Üstelik “kiralık konut sorunu” yoksulluk ve
açlıktan daha da zor çözümlenecek bir konudur.
En nihayetinde aç ve yoksullara gıda yardımları yapar, kampanyalar
düzenler iyi kötü bir sonuç alırsınız da, başını sokacak bir ev
bulamayanlara yiyecek yardımında olduğu gibi kolayca başını sokabilecek
bir konut veremezsiniz. Hele bu sorun yaşadığımız depremle birlikte daha
da katmerlenmişse…
Altı ay sonrası kıştır, enflasyondaki yükseklik ve daha da yükselme
istidadı sorunu daha da büyük ve acil olarak siyasetin kapısına
dayamıştır. Bu durum tabii ki eldeki bütün imkanların her şeyden önce
buna ayrılmasını, dikkatlerin buna çevrilmesini gerektirmektedir. Zira
aksi halde kitleleri barındıracak yer bulunamayacaktır.
Konut/kira sorununun ele alınmasında olayın çok değişik yönleriyle
düşünülmesi gerekmektedir. Tabii ki herkes düşünmeli, yeni öneriler
geliştirmelidir.
Şimdi bunlardan hemen aklımıza gelenleri sıralamaya çalışalım.
-“Başın sokulacağı dam” anlamında düşündüğümüzde, belirli bir
standarttan fazlasını aramamak halinde dahi talebi karşılayacak kadar
konut arzı/sunumu yoktur. Bu konudaki arzı arttırabilmek için her sorun
aşılsa bile “zaman” çok kısıtlıdır, önümüzdeki kışa sadece 180 gün
vardır.
-Yeni konut üretimi şu anda bütçenin kaldıramayacağı büyüklükte bir
maliyet oluşturmakta olduğuna göre girişilecek üretimde talep
sahiplerinden de katkı alabilmek için “ödeme kabiliyetine göre” örneğin
dört maliyet kategorisi seçilmeli ve kısmen de olsa üst gelir
gruplarından alınabilecek ödenti ile alt gelir gruplarının yükü
hafifletilerek proje paketleri içerisindeki artı ve eksiler bir arada
düşünülüp kamuya olan “paçal” maliyet düşürülmelidir..
-Konut üretiminde para kadar gerekli olan bir başka kalem, seri
inşaatlar yapabilme kabiliyetidir. Bu nedenle bizde oldukça gelişmiş
olan müteahhitlik sektörü ile “çözüm ortaklığı” yaratılmalıdır.
Bu ortaklıkta, finansman gücü olan inşaat firmalarının verilecek devlet
garantileri ile orta-uzun süreli konut yatırımcıları haline getirilmesi
düşünülmelidir. Bunun için ülkedeki konut fiyatlarına endeksli
sertifikalar çıkarılıp tasarruf sahiplerinden de katkı alınabilecektir.
-Yeni konut üretimi, her zaman taşıdığımız yüksek deprem riski ve konut
açığındaki yetersizliğin muhtemel sosyal sonuçları dolayısıyla her
koşulda yüksek tempoyla yürütülmelidir.
-İnşaat sektörünün diğer sektörlerin lokomotifi olması, bu soruna çare
aranırken diğer sektörlerde canlılık yaratarak zor durumdaki yurttaşa
bir başka yoldan, piyasa mekanizması yoluyla da belirli bir katkı
yaratacak, mobilyacı, tekstilci, beyaz eşyacı, nakliyeci ve pek çok
esnaf iş bulacak, istihdamı genişletecektir.
-Türkiye’de kiralık konut arz/talebinde başta yüksek enflasyon etkili
olmaktadır. Konut sahipleri, enflasyon beklentilerindeki tedirginlikle
kiraları “razı olabilecekleri getiri”den de yüksek tutmaktadır.
Bu faktörün ortadan kaldırılması için kiraların belirli bir ölçü
birimine endekslenmesi, mülk sahiplerine reel gelirini koruyabilme
açısından kısmen bir güvence verebilir, böylece köpürtülmüş
fiyatlandırmada makul bir indirim, bir istikrar sağlanabilir.
-Mülk sahiplerinin kira konusundaki taleplerini yükselten bir başka
unsur, konut fiyatlarındaki yükselme eğilimi ve buna olan inançtır. Mülk
sahibi, her zaman iyi bir fiyata satabileceğini düşündüğü konutunu
kolayca ve düşük bir ücretle kiraya vermekten çekinmekte, çoğu zaman da
boş tutmaktadır. Bu yüksek beklentinin emlak alım ya da emlak
vergilerinde yapılacak artışla ve örneğin “şehir rantı vergisi” ile
dengelenmesi, mülk sahiplerinin kiradan değil mülkü satmaktan beklediği
kazanç arzusunu dizginleyebilecektir.
-Mülkiyetin toplum yararına sınırlandırılabilmesi kabul edilmelidir.
Ülkede ihtiyaç fazlası olup çeşitli nedenlerle boş tutulan önemli sayıda
konut vardır. Mülkiyet hakkının sınırsızlığına sığınıp kullanıma
sunulmayan bu mülklerin boş tutulması halinde kiraya verilen ya da konut
olarak kullanılanlara göre daha yüksek vergilendirilmesi, bir bakıma
“boş konut vergisi” uygulanması bu konutların da piyasaya sunulmasına
hizmet edecektir.
-Kiralardaki yükseklik, kamu personelini her yönden büyük bir sıkıntıya
sokmakta hatta hizmet kalitesinde düşüklüğe, “bozulmalara” yol
açmaktadır. Şehirlerin merkezinde olmamak ve uygun servis imkanları
sağlanarak uygulanacak yeni “lojman” politikaları, hem kamu hizmetindeki
ahlakı koruyacak, memuru rahatlatacak, hem şehir merkezlerinde bir
miktar kiralık konut kapasitesi yaratacaktır.
-Kiralık konut talebinde özellikle son dönemlerde yükselen talebin
nedenleri arasında dış göç önemli bir unsurdur. Dış göçün önlenmesi ve
giderek tersine döndürülebilmesi, ekonomi kadar dış politikanın da
önemli konularındandır. Ülkedeki kiralık sorununda enflasyondan önce dış
göçün payı vardır. Döndürelim 1 milyona yakın hanedeki yabancıyı,
kiralık konutta hemen bu kadar kapasite açılacak, kiralar düşecektir.
-Kamu, konut sorununu çözerken genellikle yurttaşı yeniden mülk sahibi
yapmaya uğraşmakta, bunun finansmanını sağlamak için peşinat sırasında
yurttaşı finans sektörünün kucağına atmaktadır. Bunun yerine mümkün
olduğunca kiralık konut üretmesi daha uygun olacaktır. Çünkü ülkenin
sorunu mülkiyet sahibi olmak değil kira yoluyla da olsa başını sokacak
bir yer bulabilmektir. Bu yol seçildiğinde tabii ki finansman daha
profesyonelde ve daha ucuza gelecek, yurttaşlar ev taksiti yerine makul
(Örneğin asgari ücretin yarısına sabitlenmiş) kiralar ödeyerek daha
kolay barınacaklar, evlerini daha standart ölçü ve maliyetlerle
donatacaklardır.
-Türkiye’de tarım ve hayvancılıktaki üretimsizlik, büyük şehirlere yoğun
iç göçü yaratmıştır. Kira sorununun büyümesi elbette ki bundan da
kaynaklanmaktadır. Şehirden köye göç şiddetle özendirilerek hem üretim
arttırılmalı hem şehir üzerindeki kira baskısı azaltılmalıdır.
-Kentlerdeki ve özellikle büyük kentlerdeki yoğunluk kiralık konut
konusunda ciddi sorun yaratmaktadır. Bu kentlerin nüfus yoğunluğu
“de-santralize” edilmeli yani dağıtılmalıdır. Bu yoğunluğu yaratan
nedenlerden biri de, şehir içlerinde kurulmuş üniversitelerdir. Şehir
içindeki üniversiteler, sadece öğrencileri değil kısmen ailelerini de
merkeze çekmektedir.
-Belirli ölçeğin üzerinde istihdamı olan işletmelerin mutlaka şehir
merkezlerinden uzaklaştırılması lazımdır. Bunun altyapısı öncelikle ele
alınmalıdır. İşletmeler şehir dışına yöneldikçe kendi işçi-idari
kadrolarını da aileleriyle birlikte dışarıya yönlendirecektir. Ancak
kurulacak yeni yerleşim yerleri 100 km’den daha yakın olmamalı, bu
tedbir şehrin yayılmasına neden olmamalıdır.
-Yabancıya konut satışının durdurulması bir çözüm olarak düşünülebilir
ancak belirli bölgelerde yoğunlaşmasına izin verilmemek, satışlara kota
koymak ve bunların satış bedeline belirli bir “konut fonu” ödentisi
konarak azaltılması, bu şartlarda izin verilen satışlar azalırken,
üzerinden belirli bir kazanç sağlanması daha uygun olacaktır.
Örneğin 400 bin dolarlık sınır çoğu zaman muvazaalarla delinmekte, 150
bin dolarlık bir satış abartılabilmekte bundan kamu da bir şey
kazanamamaktadır. Bu uygulama yine örneğin “200 bin dolarlık gayrımenkul
alımı+ devlete 200 bin dolarlık fon” gibi bir modele çevrilerek daha
kazandırıcı olabilir.
Ve nihayet, bütün bu politikaların aynı stratejinin parçaları haline
getirilmesi için tabii ki çeşitli birimlere görevler verilmekle birlikte
işin patronajının ve koordinasyonunun ayrı bir bakanlıkta toplanmasında
yarar görürüz.
Şimdilik düşüncelerimizi bu kadarla sınırlayalım ve yeni fikirlerin
oluşmasını, düşüncelerin geliştirilmesini bekleyelim.
.
“.
|
|