|
Ah şu siyasetin popülizm kolaycılığı
ve deprem vergisi diye bir şey yok ki be kardeşim
Her türlü yanlış anlaşılmayı
ve okunmadan “infazı” da göze alaraktan bir şeyi anlatmak zorundayım:
İçinde bulunduğumuz bu sıkıntılı duruma tepkili yurttaşlarımız, popülist
siyasette gördüğü ya da ondan öğrendiği biçimde haykırıyor:
“Ne oldu bizim yıllardır ödediğimiz o deprem vergilerine?”
Bir şeyi daha baştan söyleyelim ve ardından bu konuya açıklık getirmeye
çalışalım:
Yurttaşımız, devleti yönetenlerin deprem konusunda yıllardır bir şey
yapmadığını ve bu gün yaşanan acı ve kayıplarda çok büyük ihmal ya da
suçu olduğunu söylemekte sonuna kadar haklıdır ve biz bunu “az bile
söylüyorsunuz” diyecek kadar doğru bulup destekliyoruz.
Bunun altını çizelim.
Şimdi gelelim asıl anlatmak istediğimiz konuya:
1.Bilineceği gibi; devlet adına hareket eden iktidarların, yine devlet
adına yürüttüğü işleri gerçekleştirebilmek için topladığı vergiler ile
bu vergilerin nereye harcanacağını belirleyen programa “Bütçe” diyoruz.
2.İşte bu bütçecilik ilminde ve dünyanın her yerinde “bütçenin denk
olması konusundan bile daha önemli” olan, böyle bilinen ve uygulanması
gereken çok temel bir prensip vardır:
Klasik deyimiyle “Adem-i tahsis" prensibi.
Biraz türkçeleştirirsek; "Tahsis olmaz" prensibi.
Anlaşılır Türkçesi de; “Bir bütçede yer alan hiçbir gelir/vergi kalemi,
o bütçede yer alan herhangi bir masraf kalemine karşılık olamaz”dır.
Yani siz devlet bütçesi yaparken, kırk çeşit vergi toplar, örneğin yüz
kırk çeşit de işe harcarsınız ama asla ve kat’a “Şu ad altında toplanan
vergileri şu falan işe harcanacaktır” diyemezsiniz.
Şimdi bu bütçecilik kuralı, doğal olarak bu konularda bilgisi ya da
eğitimi olmayan sade yurttaşa ters gelebilir. Doğaldır da.
O nedenle işin neden böyle olması gerektiğini basit bir örnekle
anlatmaya çalışalım.
Diyelim ki, sizin ay içerisinde 10 bin lira maaşınız, 3 bin lira kira
geliriniz, bahçede yetiştirdiğiniz sebze satışından 4 bin lira
kazancınız ve bu paralar yetmediği için birilerinden borçlanarak
aldığınız 3 bin lira var ve bu şahsi bütçenizin gelir tarafı toplamı da
20 bin lira.
Siz şimdi bu 20 bin liralık bütçenizi kullanırken yine diyelim ki
gelirlerinizden 3 bin liralık kira gelirini doğrudan çocuğunuzun okul
masrafına ayırdınız yani “ona tahsis ettiniz”.
"Ettim" deseniz de pratikte edemezsiniz.
Örneğin, o ay okul masrafı 5 bin lirayı gerektirse acaba “Efendim, benim
bütçemde okul için ayrılan para 3 bindi, bundan fazlasını ödeyemem
diyebilir misiniz?
Diyemezsiniz.
Ya da tam tersini düşünelim; O ay okul tatile girdi ve bütün masrafı 500
lira oldu. Peki bu durumda artan 2 bin beş yüz lirayı "ben başka işlere
harcayamam o okul parasıdır" diyebilir misiniz?
Denemez tabii…
Çünkü işin doğrusu, giderlerinizi ihtiyaçlarınıza göre planlamak yani
bütçelemek ve elinizdeki parayı o ay içerisinde "duyduğunuz önceliklere
göre" harcamaktır.
3.Şimdi gelelim devlet bütçeciliğine…
Devlet de, bütçe yaparken, o yıl yapacağı işleri karşılayacak kadar
vergi salar, açığı kalırsa borçlanır ama bu vergi gelirlerinden falanını
filan işine ayıramaz, yani “tahsis” edemez.
Ederse, o baştan bütçeye koyduğu falan vergi geliri ile falan işin
gideri birbirinden farklı çıktığı ya da öncelikleriniz değiştiği zaman
bu dengede artan ya da noksan gelen para sizin o baştan yapılan
hesabınızı boşa çıkarır.
Dolayısıyla, “adem-i tahsis” dediğimiz bu prensibi bir kere daha
söyleyecek olursak, özetle; “ devlet bütçesindeki bütün gelirler,
bütçede yapılacağı söylenen bütün işler içindir” dememiz gerekir.
4.Peki ama bir tarihte konan deprem vergileri deprem için harcanmayacak
mıydı? Harcamayanlar usulsüzlük yaratmadı mı?
İşte anlatmak istediğimiz ayrıntı da tam bu.
Bizim ülkemizin her zaman deprem riski altında olduğu açıktır ve bunu
bilmemenin, tedbir almamanın nelere mal olduğu en azından 1999 Marmara
depremlerinde hafızalarımıza kazınmıştır.
Bu gerçeğin gereği, en azından taa o zamanlardan bu günlere kadar bütün
hükümetlerin bütçelerinden belirli bir bölümü deprem önlemlerine ayırıp
harcaması, vergiler koyarken de böyle bir harcama yapılması gerektiğini
düşünmesi, diğer harcamalarını yaparken bu önceliği gözetmesidir.
Yani bütçeyle gerektiği kadar “vergi” sağlanacak, gerektiği yerlere
“harcama” yapılacaktır.
5.Ancak siyaset, 1999’da depremle aniden patlayan bütçe giderlerini
karşılamak için bunun bir “bütçe ihtiyacı” olduğunu söylememiş,
çıkarılan Özel İletişim Vergisi'ni “deprem vergisi” diye anlatmış ve
halkımız da bunu “bu isim altında ödeyeceğimiz vergiler doğrudan deprem
harcamalarına gidecek” gibi algılamış yani bu vergilerin sadece deprem
harcamalarına tahsis edildiğini düşünmüştür.
Aslında yapılan şey bütçecilik açısından “O dönemlerde yetmeyen vergi
gelirlerinin yeni vergilerle yükseltilmesi olayı"ndan başka bir şey
değildir.
(Bir gelirin bir gidere tahsisine yani bütçecilik anlayışına ters düşen
örnek, bizde Turgut Özal tarafından çokça uygulanan “fon”lardır ki
bunlar “vergi”yi andırsa da hukuken birer vergi değil, “vergimsi”
şeylerdir).
6.Şimdi şu sorulacaktır:
Peki, siyasiler bunun adına tam olarak deprem vergisi demese de deprem
için harcanacağını söyleyip niye buralara harcamadılar? Maden bu bir
deprem tedbirlerine tahsis edilmişti, neden her bütçe yılının sonunda
bütçeye uygun harcanıp harcanmadığı gündeme getirilmedi?
O zamanlardaki "siyasetçilerin" bu vergilere “deprem vergisi” demeleri,
toplum üzerindeki vergileri yükseltirken kamuoyuna haklı görünme
ihtiyacından kaynaklanmıştır. Aslında söylenmesi gereken “Bütçenin
ihtiyaçlara yetmediği, yapılacak işler için daha fazla vergi gelirine
ihtiyaç duyulduğu” idi ki bu ihtiyaçlar tarih boyunca hep duyulmuştur.
.
Nitekim ilerleyen yıllarda bu tertipten toplanan vergiler, -ne kadar
doğru harcandığı tartışmalı olsa da- diğer bütün vergi gelirleri gibi
“bütçe giderlerine” harcanmıştır. Hatta, hiç de yerinde harcanmamıştır.
Bu ihtiyaç o yıllarda “KDV, Gelir, Kurumlar... gibi vergilerde" yeterli
bir artırım yapılarak karşılansaydı, tabii ki deprem konusundaki
ihmaller büyük bir haklılıkla tartışılacak ama şimdi böyle yanlış
tartışmalara girişilmeyecekti.
7.İşin enteresan tarafı, deprem konusundaki "hazırlıksızlıklar"
konusunda haklı bir tepki gösteren muhalefet de, neden deprem riskini
azaltacak işler yapmadınız, paraları başka yerlere harcadınız” "Deprem
tedbirine para harcamak için ille de adı deprem vergisi olan bir gelire
mi ihtiyaç olduğunu sanıyordunuz" demek yerine “nerede bu deprem
vergilerinden toplanan şu kadar milyar…” demekle konuyu yanlış bir
mecraya taşımakta, yarın kendilerine “bütçecilik açısından” verilecek
bir cevaba fırsat yaratmaktadırlar.
Hani olur ya, yarın iktidar “ Bak alın işte ben o deprem vergilerini
kaldırdım, ama bu arada örneğin KDV’yi yüzde 25’e çıkardım” diyecek
olsa, şimdi sürekli kullanılan “nerede o deprem vergileri” tezi boşa
çıkmayacak, alınmamış deprem tedbirleri yine gözler önünde olmayacak
mıdır?
8.Sözü şöyle bağlayalım: Devlet bütçeciliğinde, adı ne olursa olsun, her
çeşit vergi sadece “Bütçe geliri”dir. Adı deprem vergisi bile olsa,
burada toplanan bütün vergiler, o bütçede yer verilen bütün harcamaları
karşılamakta kullanılır. Yani hiçbir vergi hiçbir harcamaya karşılık
değildir.
Deprem konusundaki ihmal iddiası ancak “bütçenizde neden deprem
tedbirleri için bir harcama yok, niye bunu planlamadınız, neden bu işe
para harcamadınız, niye ” diye ileri sürülebilir.
Dolayısıyla bu gün iktidara doğru bir soru sorulacaksa “Deprem vergileri
nerelere harcandı” değil, “Vergilerle topladığınız bunca parayı neden bu
en önemli ihtiyaca harcamadınız?” "Deprem riskini giderme, sizin şimdi
öğünç payı çıkarmaya çalıştığınız diğer icraatınızdan daha mı önemsizdi"
denmelidir.
Siyaset tarzı ayrı bir konu ama; haklı da olsanız, soruyu doğru
sormazsanız doğru cevabı alamaz, karşınızdakine hiç hak etmediği
mazeretler ileri sürme fırsatı verirsiniz.
Adam da çıkar, kırk türlü kabahatini örtmek için size "adem-i tahsis"i
anlatır.
.
|
|