Siyaset böyle gider de, acaba nereye gider?


Suya yazı yazmak mı desem?
İçimi yazıya dökmek mi?
Düşünceyi bir biçimde kayda geçirmek mi?

Bu yazım, yaklaşık son on iki yılda yayınlayıp da “aman kaybolmasın”, kim ararsa arasın ama arandığında da kolayca bulunsun diye kaydını tutmaya başladığım “ekonomi-politik” yazılarımın tam 777. cisi.

Bakalım bu yarını belli olmayan dünyada yazı sayısı kaça kadar çıkabilecek, kaç yazıya kadar yayınlayabileceğim?
Mesela bininci yazıya ulaşabilir miyim bir gün?
Kim bilir?

“Laf uçar” diye bir söz vardır bizde.
Laf uçar, yazı kalır denir.
Gerçi teknolojik gelişme sayesinde artık söylenenlerin kalıcı olması için mutlaka yazıya dökülmesi de gerekmiyor.
Ya kameranın karşısına geçip söylüyorsunuz ya da siz söylerken haberli-habersiz birileri sizi kayda alıyor ve bir biçimde yine kalıcılaşabiliyor sözleriniz.

Artık mektubun yerini mesajlaşmanın, bunun da ötesi; mesaj yazmaktan bile yüksünülüp ifadeleri “emoji” denen küçük resimlerle bildirmenin yaygınlaştığı bu “yeni zamanlarda” acaba bizim buradaki gibi uzun uzun yazmalardaki ısrarımız bir “eski alışkanlık” mı sadece?
Yoksa bir şeyleri “harbiden” ifade edip “bak ben böyle düşünüyorum, alenen de söylüyorum” “yarına da kalsın” diye altına imzayı atmak mı?
Onu da bilemiyorum.
*
Öyle de olsa, böyle de olsa sözünün arkasında durabilip “o zaman da söyledim, bak şimdi de söylüyorum” diyebilmenin huzuru insanoğlu için ne kadar da keyif verici bir şey değil mi?
Özellikle siyasette,
Özellikle de ciddi kamusal görevlere talip olunduğunda, bir şeylerin sorumluluğu alındığında.

Bir siyasetçinin ortaya çıkıp da kendisini seçmemizi isterken öne sürdüğü şey nedir?
“Şunu yapacağım” “Bunu yapacağım” türünden verdiği “söz”ler ve bizlerden istediği güven değil mi?
Dolayısıyla biz sıradan seçmenler de “madem ki öyle söylüyor ve biz de ona güveniyoruz; o zaman tamam, oyumuz sana” demiyor muyuz?

Diyoruz tabii…
Çünkü aksi takdirde “Valla, adam çok da iyi sallıyor, ağzından bal damlıyor ama biliriz ki bu gün başka şey söylüyor, yarın başka şeyler yapacak, bu laflarını yutacak” demek ve böyle birine “yanıltılacağımızı bile bile” yetki veriyor olmak durumunda kalmaz mıyız?
Evet, gerçekten de “Bile bile” olmalı her halde, insan aklına aykırı çünkü başka türlüsü.
*
İyi de işin enteresan tarafı bizde çok yaygın ve garip bir durum var.
Adam sallıyor, hatta sallarken sözlerindeki çelişkilerden, verdiği referanslardan da açıkça anlaşılıyor ki “iyi sallıyor”.
Orada burada izliyorsun.
Hadi bunu atladın kardeşim, dikkat ve idrakin o anda aradaki çelişkileri yakalamaya yetmedi; yahu aradan şu kadarcık zaman geçiyor ya da geçmiyor; bir de bakıyorsun ki sözler aynen “tornistan”…

Buradaki tornistanı da atlamana imkan var mı?
Bilmem şimdi bu konuda şöyle demişti böyle yaptı gibi örnekler sıralamak gerekir mi?
“Yoktur” her halde. Çünkü “hani kim demiş, ne zaman demiş de sözünden dönmüş?” “haberim olmadı” falan denecekse zaten bu daha da büyük bir garabet!

Adam çok yakın zamanda sallamış ya…
Düşünüyorsun; acaba bu işlerde sallamak mı doğru, yoksa sözünü asla yalamadan yürüyüp “ne dedimse o” demek mi?
Sağa sola sorarsanız “Eeee Siyaset bööyle yürüyor bizde… başka türlü de olmuyor ki…”
Ne diyelim?
Hadi önce kuvvetli bir “La havle!” çekelim, sonra da soralım:
Hadi öyle gidiyor kabul be kardeşim de, peki bu memlekette o “öyle gidiyor” dediğin işler nereye doğru gidiyor farkında değil misin sen?

*
Türkiye “kötüye gidiyor” demesek de “kötü gidiyor”…
Hadi bırakın onun bunun ve tabii ki bizim buralarda söyleyip yazdıklarımızı da bir kenara; Gidin bakın dünya alemin tesbit, kabul ve ilan ettiği istatistiklere, çarşaf çarşaf tablolara, grafiklere; bakın onlar sözbirliği içerisinde ne diyor bizim “gidişata”:

“Türk Lirası dünyanın en değersiz paralarından biri”
“Ekonomi çöktü”
“Üretim yok”
“Cari açık kapatılacak gibi değil”
“İşsizlik had safhada”

Peki biz o politikacının dediği gibi yine de iyi gidiyoruz da bütün dünyanın söz birliği ettiği bu sözlerde mi bir gariplik var?
Bunların hepsi mi yalancı.
Hadi beğenmiyorlar tamam da, acaba bizim aklımız için neler söylüyorlar içlerinden?
Fıkradaki gibi; Acaba bunların hepsi de otobana tersten girmiş de bir tek biz düz giderken mi bunlar üzerimize üzerimize geliyorlar böyle?

Hadi “olacak o kadar” deyip hem yalan dolanı hem memleketin gidişatındaki sıkıntıyı kabul ediyorsunuz.
“Siyasetçidir, yapar” diyorsunuz...
Peki o siyasetçidir tamam ama ya siz, siyasetçi de değil sadece yönetilen iken niye buna evet diyor hatta bir de bel bağlıyorsunuz?

Peki bu arada biz.
Bunları mutlaka yazmalıyım derken hala suya yazı mı yazmaktayız?
Bir işe yaramasa da içimizi yazıya döküp rahatlamayı mı düşünüyoruz?
Yoksa bir şeyleri kayda geçirip yarın “bak sen böyle söylemiştin” “biz bunu demiştik, hiç de dediğimizi inkar etmedik” diye kendimize kuru kuru bir pay çıkarabilmek için mi?

Bilemiyorum…
Yazıyorum ama bilemiyorum.