Bu yazının başlığını,
Mülkiye’deki öğrenciliğimin Anayasa hocalarından, artık aramızda olmayan
Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ın 1971 Nisanında yazdığı “Güzel Huzursuzluk”
adlı makalesinden esinlenerek attım.Türkiye’nin en iyi
anayasacılarındandı, huzur içerisinde uyusun. Hocam yazısında şöyle
diyordu: “Düzen” derken, aslında düzeltilmesi gerekeni, kötüye giden yapıyı kastediyor ve “düzenden memnun olanlar” derken de, içerisinde “düzen-baz”ların da at oynatabildiği, mevcut yapıdan rahatlıkla yararlanabildiği ortamı hedefliyordu kuşkusuz. -Peki, kötü bir düzende
kimler “huzurun sahibi” ve “savunucusu” iken kimler “huzursuz” olur? -Kötü bir düzen sürerken kimler kitleleri “Aman aykırılıklar olmasın, bu düzen huzur(!) içerisinde aynen böyle sürsün gitsin” diye düşündürmeye çalışır? O yapıdan mutlu olan,
çarkların kendileri için döndüğünü bilenlerdir bunlar kuşkusuz. Bir şeylerin düzelmesini,
doğru yola girmesini isteyenlere, bu “güzel aykırılık”
düşüncesindekilere kalkıp da “bak huzuru bozuyorsunuz” denebilir mi? Siz böyle bir durumda hala “bu durumda da huzurlu” olanlarla bir yere gidilebileceğine inanabilir misiniz?Siz, bu durumdan huzursuzluk duyanları, “aykırı düşünceler” içinde olanları reddederek “gerçek huzurun” çıtasını aslında olması gereken düzeylere yükseltebilir misiniz? “Aykırılık” her zaman güzel
mi peki? Değil tabii… Özellikle de tabanda çok net
talepler haline gelmemiş olsa da bir uğultunun, bir fısıldaşmanın, bir
endişenin olduğu, buna karşılık düzen yanlılarının “her şey yolunda,
kimse huzuru bozmasın” diyerek her şeyi örtbas etmeye çalıştığı
durumlarda. İşte o durumlarda işin en
azından biraz farkında olanlar o sözüm ona “huzur” ile “aykırılıklar”
arasında kaldıklarında işin doğrusunu nasıl ayırd edecek, doğru
tercihlerini nasıl yapacaklardır diye düşünürseniz, bunun çözümü çok
açık biçimde “aykırı”lara da düzenin bir güzelliği olarak bakılması,
onların da ortaya çıkmasının, karşı fikirlerini söylemelerinin doğru
bulunması değil midir? “Demokrasi” halkın kendisini yönetmesi denir denmesine ama, içinde aykırılıkları barındırmayan bir demokrasi o tabanı sadece olduğu şekliyle kabul ederek, “böyle gelmiş böyle gitsin, şimdi yeni bir şeyi denemenin, bu arada birilerinin huzurunun bozulmasının anlamı yok” denerek daha iyiyi, daha güzeli bulmayı düşünmenin akılcı bir yanı olabilir mi? “Arayış”ı reddetmek, “aramayın, her arayış mutlaka aramızdan birilerinin huzursuzluğuna neden olur” denebilir mi? Bir yerde aykırılık olmadan orada demokrasinin varlığı kabul edilebilir mi? Hele de bir şeyler ayan-beyan
kötüye giderken…
"
|
||