|
Suriye'li işçiler ve
bu ekonomi ne olduğunda çöker konusu
Ülkede işler bu kadar sarpa
sarınca sanırım olan biten üzerine konuşurken pek fazla gerilmemek için
söze olabildiğince yumuşak bir biçimde girmek gerekiyor.
Haydi biz de şu gündemdeki Suriyeli göçmenler, kayıtdışı çalışanlar
üzerinden yapılan tartışmalara şarkılı türkülü girelim de gerilmeyelim,
içimiz daha baştan kararmasın.
Bu yazıyı okurken siz de Barış Manço’nun söylediği şu neşeli şarkıyı
dolayın dilinize. Zaten yazının sonunu da yine ona bağlayacağız.
“Ali yazar, Veli bozar
Küp suyunu çeker azar azar
Üzülmüşüm, neye yarar
Keskin sirke küpüne zarar”
Nelerden söz edeceğiz?
-Nüfusumuzun yüzde 10’una kadar ulaştığı ileri sürülen, ama sözün
kısasıyla “Çok sayıda” göçmen var.
Bunların önemli bir kısmı, kanunlardaki tanıma göre çeşitli işyerlerinde
“Kayıtdışı” çalışıyorlar.
-Sorulduğunda, “Göçmen”lerin önemli bir kısmının ülkelerine dönme gibi
bir niyetleri yok, hatta şimdiden çeşitli bölgelerde “gettolaştılar”
yani kendi bölgelerini kurdular, kendi esnafları var. Sadece burada
doğan çocuk sayıları 750 bin. Halkımız bu kadar iç-içe olununca da
durumdan şikayetçi.
-Bu sıkıntı iktidar tarafından da bilindiği için bir kısım göçmenin
ülkelerine gönderilmesine gayret edildiği, kendilerine ülkelerinde 1
milyon konut ve yanı sıra işyerleri inşa edileceği söyleniyor.
-Bu arada, muhalefetten yükselen itirazlara karşı yine iktidar
kanadından zaman zaman bazı değerlendirmeler de geliyor:
“Suriyeliler giderse ekonomi çöker”
“Şimdi bazı şehirlerde sanayiyi onlar ayakta tutuyorlar. Gaziantep
sanayisine gidin yüzbinlerce insan en ağır ve en zor işlerde
çalışıyorlar"
"İstanbul'da fabrikanda Suriyeli çalıştır, sigorta da yapma. Sonra 'Bu
Suriyeliler ne olacak' de. Önce iş insanları isyan edecek…” gibisinden.
*
Uluslararası Çalışma Örgütü İLO (International Labour Organization)
1919’da Milletler Cemiyeti ile eş zamanlı kurulmuş, 1934’te buraya
bağlanmış ve 1946’da şimdiki Birleşmiş Milletler’in önemli kurumlarından
biri.
Biz de 1936 yılından bu yana üyesiyiz. İşte bu kurum 2020 yılında bu
konuda 60 sayfalık bir rapor yayınlamış:
“Türk İşgücü Piyasasında Suriye’li Mülteciler” (*)
Yayınlandığı tarih itibariyle diyor ki:
“Türkiye’de 950 bin kadar Suriyeli çalışıyor ve bunların yüzde 91,6’sı
kayıt dışı çalıştırılıyor”.
Raporda oldukça geniş ayrıntılar var ancak bunlar şimdilik bu yazının
çerçevesi dışında.
Demek ki, siyasi tartışma ve değerlendirmeleri bir kenara bırakırsak,
ortada İLO gibi küresel bir kurum tarafından da tesbit edilerek masaya
yatırılmış böyle bir gerçek var.
*
Şimdi buradan da hareketle bazı noktalara işaret edelim:
-Türkiye’deki emek piyasasında 950 bin Suriye’linin çalışıyor olması,
bir bu kadar Türk insanının yerini alması, ekonomik olarak bu işler yine
de görülecek idiyse o kadar insanımızın açıkta kalması demektir.
-Çalışan 950 bin Suriye’liden yüzde 91,6’sının mevzuatımıza göre kayıt
dışı çalışıyor olması, bu ücretler dolayısıyla önemli bir vergi ve
sigorta priminin alınamaması demektir. (Raporda sadece SSK’nın bu
nedenle kaybının 2017’deki rakamlarla yıllık 7 milyar ya da toplam
gelirinin yüzde 2,2’si olduğu belirtilmektedir.
-Yaşanan enflasyon nedeniyle rakamlar oldukça karşılaştırılamaz hale
gelmiş olabilir ama, gelin biz bu hesabı bugüne göre yapalım ve
rapordaki (950.000x%91,6=) 870 bin açıktan çalışanın aylıkları olsa olsa
bu günkü 5000 liralık asgari ücretin yarısı kadardır diyelim. Bu
varsayıma göre ödenen ücretler toplam çalışanlar için aylık
(870.200x2.500=) 2,17 milyar, yıllıkta (2,17X12=)26 milyar lira bulunur.
Demek ki diğer ekleri ve fazlası dışında bu kadar para açıktan
ödenmektedir.
-Türkiye’de 870.200 kişi’yi açıktan çalıştıran ne kadar işletme varsa bu
işletmelerin hepsi de kanunların yazdığı nedenlerle kitlesel olarak
suçlu durumuna düşmüşse, bunu bilerek “Giderlerse ekonomi çöker” demenin
bir sonucu olmalı mı acaba?
-Diğer taraftan, böyle bir paranın açıktan ödenebilmesi bu kadar paranın
ancak açıktan satış ve açıktan kazanılması ile mümkündür.
Bu piyasada kazanç oranının kabaca %20 olduğu kabul edilirse, her kişiye
aylık 2.500 liranın ödenebilmesi için (2.500/0,20=) 12.500 lira aylık
açıktan yani kayıt dışı satış yapmak gerekmektedir.
Bu durumda kayıtdışı çalıştırılan tüm Suriyelilerin ödemeleri için
yapılması gereken açıktan satışın yıllık 130 milyar lirayı bulacağı
hesaplanabilir.
-Yılda 130 Milyar liralık açıktan satış üzerinden ortalama yüzde 10
Katma Değer Vergisi kaybı olduğunu düşünürsek, daha önce belirttiğimiz
Gelir Vergisi stopajı ve SGK primi kaybına 13 milyar lira da KDV kaybını
eklemek gerekecektir.
Bu rakamlar yıllık olduğuna göre geçmiş ve gelecek yıllar içerisindeki
toplam kaybın nereye varacağını bundan sonrası ile ilgilenmek isteyecek
olanlara bırakıyoruz.
Gelelim işin bir başka yönüne:
Bu hesaplara göre açıktan çalıştırılan Suriye’lilere ödenen para bugünün
ölçülerinde yılda 130 milyar lira ise, bunları çalıştıranların sağladığı
kayıtdışı yıllık kazanç elbette kendi iş kollarına göre değişecek ama
kabaca yine bu rakama yakın olacaktır.
Dolayısıyla burada bir de işverenin açıktan satış kazancından
kaynaklanan vergi kaybını göz önünde bulundurmak gerekir.
Haydi bu krizde onu da geçelim.
Pek gündeme gelmeyen ama yıkıcı olan asıl sorun nedir biliyor musunuz?
Asıl sorun, Türkiye ekonomisinin bu kadar kayıtdışılıkla içiçeliği
karşısında kurumlaşamaması, sapla samanın bu ölçüde karışmasıyla,
OECD’nin de “not ettiği” gibi ve kendi tanımlaması ile “Gri”leşmesidir.
Yani işletmelerinden alınan istatistiksel verilerin noksan, bilançoların
samimiyetten uzak ve inandırıcı olmaması, hesaplarının bu ölçüdeki
kayıtdışılığı dolayısıyla işletmelerimizin “mahremiyete” bürünmek
ihtiyacını duyması, çağdaş anlamında şirketleşmenin, kamuya “içtenlikle
açıklığının” bir türlü gerçekleşememesi, kısacası kalkınma ve
küreselleşme yolunda ayağımızın bağlı olmasıdır.
Hani kimi siyasetçiler “Suriyeliler giderse ekonomi çöker” diyorlar ya…
Böyle söylemekle bu olayın bizim ekonomimiz içindeki büyüklüğünü onlar
da fark etmiş ve bu söylemle açıkça kabul ediyorlar da...
Burası doğru, ama biliyor musunuz ki; Eğer kısa sürede gitmezler ya da
bu kayıt dışılığa bir başka çözüm bulunmazsa o dedikleri “çöküş” asıl o
zaman ve o nedenle gerçekleşecek.
Bilindiği gibi yıllarca kayıtdışı ile mücadele ediyoruz dedik, reformlar
yaptık, beyaz sayfalar açtık, vergi ve sigorta ile ilgili olarak
stadyumlarda pankartlar açtırdık, dairelerin duvarlarına yazdırdık, şiir
yarışmaları yaptık, vergi haftaları kutladık, kurallar koyduk,
denetledik, uymayana cezalar çektirdik falan falan…
Oldu ya da olmadı, ama niyetliydik sonuçta.
Şimdi; şarkıda Barış Manço; “Ali yazar, Veli bozar” diyor ya...
Bıraktık işin sosyolojisini, demografisini bir yana;
Haydi o şarkı da öylesine diyelim; peki biz niye yazıyor, niye
bozuyoruz?
İlle de kayıtlı bir ekonomi istiyorsak haydi söyleyin bakalım "küp"e
zarar vermemek için bundan sonra ne yapıyoruz?
-----------------------------
(*)
http://www.soylan.com/iloraporu.pdf
|
|