Ekonomi penceresinden bakınca
fiyatlar, enflasyon ve vergilerde vaziyet


Bu başlık size biraz sıkıcı bir konu gibi gelebilir.
"Gibi gelebilir..." ama aslında o kadar da olmamalı. Çünkü kendi dertlerimizle ilgili...
Hani bazı reklamlarda görürüz ya “üç adımda” “üç dakikada” gibi bazı sözleri.
En fazla bu da öyle bir şey…
Bence siz de sıkın üç dakika dişinizi bu yazıyı okuyana kadar, sonra başlayın kendinize göre değerlendirmeye şu başımıza gelen “yükselen fiyatlar, enflasyon, vergiler” gibi işler arasındaki “tahterevalli” ilişkisini.
 

Genelde soruluyor:
"Bu yükselen fiyatlar, enflasyon ve vergiler arasında nasıl bir ilişki var?
Hangisi inerse hangisi çıkar?
Ya da biz bu işin içinden nasıl çıkarız?"
Hadi bazı tanımlardan başlayalım.
Bir kere şu “vergi” denen şey, devletin bizden aldığı paradır öncelikle. Ama, olaya enflasyona etkisi açısından bakıldığında da “piyasadan para çekmesidir”.
Devletsiniz, baktınız enflasyon yükseliyor, piyasada daha mürekkebi bile kurumamış paralar harman olmuş dolaşıyor, değeri alabildiğine düşmüş; tepkiyi siyaseten göze alabiliyorsanız bastırırsınız vergiyi çekersiniz paranın gerektiği kadarını geriye.
İkincisi, “enflasyon” denen musibet, memleketteki para miktarı ile mal miktarı arasındaki dengesizliktir. Mal kıt, para çoksa fiyatlar yani enflasyon yükselir. (Para miktarı dediğimiz zaman işin içine kullanılan her türlü krediler, kartlar falan da dahildir)
Üçüncüsü, şu etiketlere baktıkça hırslandığımız “fiyat” denen rakamlar, yine bir ülkenin piyasasındaki mal miktarı ile o piyasada dolanan para miktarı arasında oluşan denge noktalarıdır.


Basitçe anlatırsak; piyasada 100 kilo mal, 100 lira da para varsa, bu dengede o malın fiyatı 1 liradır. Piyasaya durup dururken 50 lira daha sürerseniz, yeni dengede mal miktarı 100, para miktarı 150 olacağı için fiyat dengesi 100’den 150’ye fırlar.
1 olan fiyat da 1,5 olur.
Diyelim ki fiyatlar 1,5 liraya çıktı ve enflasyon oldu, işi düzelteceksiniz.
Tabii bu işi yapmak için daha pek çok imkanınız var elinizde ama, siyasetinize gelen tepkileri göze alabiliyorsanız, koyarsınız vergiyi de bazı temel ihtiyaç dışı mallara, o dengeyi bozan 50 lirayı çekersiniz piyasadan geriye; denge yeniden 100/100’e yani 1 liraya gelir ve fiyat düşer, enflasyon biter.
Peki durup dururken bu enflasyon neden olur?
 

İki nedenden dolayı:
Birincisi, günlük anlatımıyla söylersek; devlet önceki bütçe imkanlarıyla yetinmeyip “icraat dediğin böyle olur” diye basar parayı arttırır harcamalarını, piyasadaki 100 liralık mala karşı ortada 50 liralık fazlalıkla birlikte toplam 150 lira dolaşınca 100/150 dengesinde mal fiyatları 1 liradan 1,5 liraya çıkar.
Yani al sana yüzde ellilik enflasyon.
İkincisi, devletin baştan para basma gibi bir niyeti yoktur ama petroldeydi, elektrikteydi, hammaddedeydi, dövizdeydi derken önceden 100 lira olan mal maliyetleri 150 liraya çıkınca, bu sefer de piyasanın durmaması, çarkların dönmesi için 50 lira daha basılır, ortaya yine yüzde ellilik bir enflasyon çıkar.
Bunlardan birincisine talep enflasyonu, ikincisine maliyet enflasyonu denir.
Peki, baktık ki enflasyon yerleşti, fiyatlar inmiyor, sıkıntı diz boyu.
Enflasyonu yaratan olay, ekonomideki mal miktarı ile para miktarı arasındaki dengenin bozulmasıydı ya…
 

En basitinden başlayalım:
Devlet eğer yaparsa, yapabildiği ölçüde kendi harcamalarını da, piyasaya sürdüğü parayı da, kredileri de kısar.
Diyelim ki yetmedi.
Bu sefer vergileri arttırarak milletin bir kısım alışverişini kısar.
Zaten yüksek olan fiyatlara bir de vergiler binince satın almalar azalır, olan satın almalarda paranın bir kısmı devlete geri gideceği için piyasadan para da çekilmiş olur.
Hangi vergilerdir bunlar?
En etkili olanları, tüketim üzerinden alınan ÖTV, KDV gibi vergilerdir.
Millet bağırır mı bu durumda?
Bağırır tabii ama bağırtmak ya da bağırtmamak bir siyasi tercihe bağlı.
Tabii bu arada kazançlar üzerinden alınan vergileri de arttırabilirsiniz ama buradan gelecek vergiler KDV ve ÖTV gibi vergiler kadar hızlı toplanamaz, geç sonuç verir. Oysa akşam benzine koyarsınız ÖTV zammını, mala koyarsınız KDV’yi sabah toplamaya başlarsınız vergiyi. Diğerinde kazancın doğmasını, beyannamenin verilmesini, ödemenin yapılmasını bekleyeceksiniz çünkü.
 

Şimdi haklı olarak sorulacaktır:
"İyi, güzel de bizim enflasyonu indirmekten kastımız aslında kullanılan malların fiyatlarını indirmek değil miydi? Bir malın hem vergisini arttırıp fiyatını yükselteceğiz hem 'oh ne ala, enflasyonla mücadele ediyoruz' diyeceğiz."
Tam da sınav sorusu doğrusu.
Söyleyelim: bir malın fiyatı vergiyle yükselince -el mahkum- talebi düşecek ve ya az kullanılacak ya da artık kullanımından vazgeçilecektir. Dolayısıyla o mallara talep düşünce ortada ondan kaynaklanan fiyat artışı da kalmayacaktır.
Hiç talebi olmayan ya da azalan bir malda fiyat artışından şikayet olur mu? Maksat talebi dizginlemek değil miydi?


Şu klasik örnek "ping pong topu" mesela. fiyatı müthiş bir vergi artışıyla iki katına çıksa geniş kitlelerin bunu alamamaktan dolayı şikayeti olur mu?
Olmaz. Zaten bazı enflasyon oranı gizlemelerinde de özellikle pek kullanılmayan malların fiyatları hesaba katılır ki sonuç düşük çıksın.
Kimsenin damak tercihlerine bir şey demek istemiyoruz ve asla zorunlu ihtiyaç maddelerini kastetmiyoruz; sadece örnek olsun diye bir tane daha söyleyelim:
Örneğin çok büyük bir krizde pilavlık pirince koyduğunuz büyük bir vergi sonrası insanlar bu vergili fiyattan dolayı tercihini bulgur pilavına kaydırsa -ki kaydıracaklardır- pirince olan talep ve dolayısıyla bu tedbir boyunca pirinçten, hele de ithal pirinçten kaynaklanan fiyat artışları ve yarattığı enflasyon düşmez mi?
(Oysa uygulamada bir mala talep patladığında siyasetçi "ezdirmeyeceğiz" deyip hemen gidip o malı ithal etmekte, zararına da olsa sattırmakta ve malı ucuz bulan halk fiyatı suni olarak arttırılan bu malı daha da fazla talep etmekte hatta stoklamaktadır bile. Buradaki zarar nasıl karşılanacak diyeceksiniz? Tabii ki Hazine'den yani yeniden para basarak. Sonra da o basılan paralarla bir kere daha enflasyona katkı yaparak.
Peki, kimin sırtına bindirelim bu vergileri?
Bu işe acımasızca bakanlar en etkili böyle olur diye alt gelir guruplarını işaret eder hemen. Bunlar ücretlilerdir, günlük geçinenlerdir.


Neden bunlar?
Çünkü bu gurupların bir kenarda duran paraları olmadığı için bütün paraları tüketimlerine gider. Fiyatlar arttığı anda da paraları yetmediği için tüketimlerini kısmak zorundadırlar. Yani bu vergili fiyatlarla bir şeyler alamadıkları için piyasadan çekilirler, onlar çekilince mal/para dengesi biraz düzelir.
Ama uygulamada bu işte zaten yüksek olan fiyatlara bir de vergi koymak yerine aynı etkiyi yaratan fakat daha “yumuşak” bir tedbir(!) uygulanır. Bu tedbir, hayatları yüzde 50 pahalılaşmışken onlara mesela yüzde 15 gibi yetersiz zamlar yapılarak gerçekleştirilir. Dolayısıyla geçinmesi için 150 lira gereken kişiye yüzde 15 zamla sadece 115 lira verildiğinde artık 35 lira kadar az mal alabilecek hem piyasadaki mal talebi hem üretimdeki işçilik maliyetleri düşürülmüş olacaktır.
 

Peki bu vergiler neden sırtı kalınlara yüklenmez?
Başka sebepleri olduğunu herkes bilir ancak bir de teknik sebebi vardır. Bunların tüketimini, kazançlarını vergilendirirsiniz ama, aldıkları paranın hepsini tüketmeyip bir kısmını biriktirdikleri için konan yeni vergiler onların tüketimlerini düşük gelirliler kadar kısmaz. Örneğin benzine yapılan ÖTV zammında piyasadan ilk önce dar ve sabit gelirlilerin arabaları çekilir. Parası çok olan yine yollardadır.
O zaman enflasyonu düşürmek için ne yapılır?
Devletler eğer yaparlarsa, harcamalarını ve dolayısıyla piyasaya para akıtmayı sınırlarlar.
İkincisi, yaradana sığınıp ücretlilere enflasyondan daha düşük zam yapar ve tüketimlerini kısarlar.
Üçüncüsü, alınan vergilerle piyasadan para çekerler.
Dördüncüsü, bankalardaki mevduatın faizini yükselterek parayı tüketimden tasarrufa çekmeye çalışırlar,
Beşincisi, tabii ki üretimi arttırarak fiyatları dengelemeye çalışırlar. Fiyatlardaki yükselme istenmez ama aslında bir yandan da üretimin artmasına yol açar. Mesela domatesin fiyatı artınca o domates yetiştiricisinin üretim hevesini düşünün.


Ve yine soruluyor:
-Peki fiyatlar yükseldikçe dışarıdan mal getirip bolluk yaratmaya kalkarlar mı?
Dışarıdan gelen mal dövizle alındığı için ancak zararına satılırsa geçici bir ucuzlama olabilir ama ona da her zaman güç yetmez.
-Ya fakir fukarayı enflasyona ezdirmemek?
Bu enflasyon öyle bir beladır ki, ezdirmem desen de ezilir. Hele seçim meçim gibi bir nedenle ezdirmiyorum diye piyasaya daha çok para salarsan bu sefer mal/para dengesini biraz daha bozup enflasyonu daha da azdırırsın işin kötüsü. Acısı da sonradan daha kötü çıkar.
 

Yani çıkış yok mu?
Olmaz olur mu?
Ekonomide güveni arttırır, içeride üretimi teşvik eder bu yolla malı bollaştırırsan artan talep karşılanır mesele kalmaz.
-Çünkü üretim artarsa, dışarıdan et, nohut, mercimek alıp dövize bağlı fiyatlarla pahalılık yaratmazsın,
-Çünkü üretim artarsa işsizlik azalır, artan üretim gelir düzeyini yükseltir, pahalılık dert olmaz.
-Çünkü üretim artarsa ekonomideki para/mal dengesi düzelir, fiyatlar düşer.
İşte bunları yaparsan enflasyon da düşer, yapmazsan işimiz çok zor.
Şimdilik bu kadarla yetinelim mi?