|
İşçinin “aç kalırım
ama yine de bu ücrete çalışmam” diyebilememesinin çaresizliği
“Piyasa” denen şeyi
bilirsiniz değil mi?
Yerine göre hemen herkesin ya da her şeyin harman olduğu bir “ortam”.
Örneğin çıkıp Beyoğlu’nun İstiklal Caddesinde gezerseniz
“piyasada”sınızdır. İcabında şöyle bir süzerler kılık kıyafetinizi.
Örneğin binlerce işletmenin ürettiği bir malı mesela mobilyayı üretmeye
kalkmışsanız piyasadasınızdır. Hadi üretin istediğiniz fiyata da satın
bakalım keyfinize göre.
İster toplum, ister ekonomi anlamıyla düşünün, “piyasa” denen şey özünde
bir kendi başınıza değil de mutlaka “diğerlerini” hesaba katarak
davranmanız gereken dış çerçeveniz yani “ortam”dır.
“Piyasa”, bu ortamı iyi kavrayıp kendine pek ters düşmeyenle barışık ve
onunla beraberdir de; kendisine ters çıkanın tam karşısındadır. Piyasa
denen güç, kendisine aykırı geleni baştan biraz garipser, hele bir
boyunun ölçüsünü görelim diye biraz kendi başına bırakır ama sonra da
dışına iter.
Hele bir diklen bakalım der.
*
Sırası geldikçe gündeme oturan “asgari ücret” konusunu bizler çoğu zaman
“yazık değil mi” anlayışıyla ele alırız ama aslında olayı bu anlayıştan
çok içinde bulunulan “piyasa” nın kurallarını da düşünerek ele almak
daha doğru değil mi?
Nedeni ortada.
Çünkü çalışacak iş bulmak da iyi bir ücret almak da, çalıştıracak işçiyi
bulmak ya da işçiye hangi ücretin verileceğini belirlemek de özünde
“piyasa” meselesi.
Yok yahu, piyasa da ne karışır bu işlere biz emekten yanayız deyip “Vah
vah”çılık yapmak mümkün mü?
*
Türkiye örneğin resmi rakamlara göre beş,” hadi gel burada iyi iş var”
dendiğinde hemen koşup gelecek neredeyse yirmi milyon kişinin olduğu çok
geniş bir “emek piyasası” yok mu?.
Ya karşı taraftaki “işveren piyasası”?
Orası da ayrı bir alem. “Ben istediğimi üretir, istediğim fiyata
satarım” diyebilme şansı var mı bu piyasadakilerin?
Yok şüphesiz.
Sen yapamazsan rakibin yapar, rakibin yapmazsa ithalat yapar “serbest
piyasa”nın gereğini.
Ha bu arada “devlet” neresinde bu “Piyasa”nın?
Devlet “budur” deyip bu işlere ne kadar karışabilir?
Bakmayın siz arada çıkıp “şunu şu fiyata satacaksınız” türünden siyaset
çıkışlarına.
Hani “Ne solculuğu, ne müdahalesi, esas olan liberal düzen, liberal
ekonomi” falan diyor ya o da bu “Piyasa işleri” için.
İşte şimdilerde gündemde olan konu; hemen her şeyin piyasa düzeninde
olduğu bu ortamda nasıl olup da işin aslanın ağzında, işverenin hele bu
krizde adeta ip canbazlığı yapmak zorunda olduğu dönemde bunca “ne iş
olsa yaparız” diyenler kol gezerken nasıl olup da hasbelkader iş
bulabilmiş emekçilere insan onuruna yakışır bir ücret verilmesini
zorlayan kurallar koyulabilir?
Koyabilir miyiz?
Haydi yazdık çizdik, kuralı da koyduk diyelim, içimiz rahat, artık sonuç
garanti altındadır diyebilir miyiz?
Bir düşünelim bakalım.
*
İşe ekonomi açısından baktığınızda bu ücret konusu tam da “iki uçlu”.
Bir yanıyla işçinin “gelir düzeyi” diğer yanıyla işverenin “üretimdeki
işçilik maliyeti” değil mi?
Emekten yanayız ya, “haydi bastıralım alalım” diyoruz örneğin.
Siz o bir tanıma göre yirmi milyon kişinin peşinde olduğu “iş”te “ben şu
kadardan aşağı çalışmayı kabul etmiyorum” deyip o kolay kolay olmayan
pazarlık gücüyle “bu fiyata çalışmaktansa aç gezerim daha iyi” diyebilir
misiniz?
Diyemezsiniz.
Çünkü aç kalmanın bedeli size bu inatlaşma imkanını vermez.
Karşınızdaki “Piyasa”dır. O emek piyasasında arz bu kadar yüksek, talep
bu kadar kıtsa direnemezsiniz.
Bu bir gerçek: Alacağınız ücreti piyasa koşulları belirliyorsa öyle ya
da böyle siz o dengeyi değiştiremezsiniz. "Tunç Kanunu" yürürlüktedir.
“Ama hep birlik olursak”
Tamam olalım, hatta olduğunuzu da kabul ediyorsunuz belki de; peki
söyleyin bakalım niye o asgari ücret tesbit komisyonlarının sadece üçte
biri yani beş üyesi işçidendir, her zaman oy çokluğuna sahip diğer on
üyesi işverenler ve piyasa düzenini esas kabul etmiş devlet
temsilcilerinden oluşur?
Neden o komisyonun kararı ancak ilgili bakanın “oluru” yani imzası ile
kesinleşir?
*
“Ama işveren de bu kadar tamahkarlık yapmamalı”
Haydi onu da onlara soralım:
“Ey işveren, siz içeride yerli, dışarıda yabancı rakiplerinize rağmen
ücret konusunda bu kadar da tamahkarlık etmeyip “işçilik” harcamanızı
biraz daha arttırabilir misiniz?
Bir yerlerden çok çok karlı yani -piyasa kurallarına rağmen- bir iş
tutturamamışsa arttıramaz ki…
Hadi bu “piyasa”da yani serbest düzende çalışan biri “ben kendi adıma,
vicdanımın sesini dinleyip ücretleri daha da yükseltiyorum” desin.
Diyebilir mi? Diyebilir elbet.
Yükseltirken kimse elini tutamaz şüphesiz ama iş bu piyasada rekabete
gelince önce iç piyasada, o da olmadı dış piyasadan gelen rakipleri
karşısında silinir gider.
Farkında değil misiniz? Bu “Piyasa” denen acımasız düzen “Ben herkesten
daha çok veririm” diyeni de yaşatmaz. Haydi öldüremedi diyelim, en
azından güdük bir işletme olarak bırakır.
*
Çok mu ümitsiz görüyoruz durumu?
Şu devasa işsizlik, şu ekonomik krizde şimdi şöyle insanca yaşatacak bir
asgari ücret kararı çıkmaz mı bu pazarlıkta ortaya?
Enflasyon üflemesi, belki yaklaşan seçimin üflemesiyle belki bir saman
alevi parlar ama ısıtmaz. Kısa dönemde gelen zamlarla yeniden “reel” ile
buluşur.
“Asgari ücret” her ne kadar “insan ihtiyacını karşılayacak ücret” gibi
düşünülüp anlatılsa da, aslında içinde yaşanan ekonominin dengelerinin
gösterdiği ücrettir.
Yani asgari ücret onun bunun tercihleri “nedeni” ile değil, ekonominin
yapısıyla ilgili bir “sonuç”tur.
“Neden” değişmeden “sonucu” düzeltemezsiniz.
Kötü ekonomik şartlardaysanız, belirli bir düzeyde olması için ne
derseniz deyin, ne yaparsanız yapın sonuç yine de yetersiz bir asgari
ücrettir.
Dolayısıyla, Asgari ücret neden bu kadar düşük?” sorusu yerine sorulacak
olan; “bu ülke ekonomisi neden kazanamıyor, neden iyi yönetilip
kazandırmıyor da emekçiler bu kadar düşük ücretlere
çalışmak-çalıştırılmak zorunda kalınıyor?” olmalıdır.
Ama bak o firma, bak şu işçi…
İstisnalar olabilir mi? Olabilir tabii ama o istisnalar da “piyasa
düzenindeki kaideyi” bozmaz.
Ekonominiz yani işvereniniz bıçak sırtındaysa, kazanamıyorsa çalışanı
kazanabilir mi?
Piyasa buysa bu piyasada asgari ücretin dengesi yükseltilebilir mi?
Emekçinin “Bu fiyata çalıştıracaksanız hiç çalışmam” diyemediği,
İşverenin “Başkasından fazlasını verirsem rekabet edemem, batarım”
dediği bir “piyasa”da, bu karşılıklı çaresizlik dengesinden herkesi
tatmin edecek bir “çare” çıkabilir mi?
Ne dersiniz?
Asıl tartışma “asgari ücret neden bu kadar düşük” diye sızlanmak, bir
kuru taraftarlık yapmak, hep birlikte ağlamak yerine “Neden bu ekonomi
bu kadar kötü” demek, onun nedeni üzerine tartışmak, asgari ücreti de
yükseltebilmek için hep birlikte onun nedenleri üzerine gitmek gerekmez
mi?
|
|