|
SGK’yı bir karadelik olmaktan
kurtarmak
Ortadaki durum şu:
1.Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) bu haliyle tam bir batağın içerisindedir.
Elindeki gayrımenkullari satarak bile çözüm yaratmaya çalışmaktadır.
2.Her geçen yıl ile birlikte bütçesinin açığı da, birikmiş prim
alacakları da büyümektedir.
3.Aflar, yapılandırmalar, uzatmalar bu birikimleri eritememektedir.
4.İşçi ve işverenin mevcut prim yükünü taşıma gücü yoktur
5.Taşınamayan yükler istihdamı kayıt dışına itmektedir
6.Ekonominin geneldeki kayıt dışı yapısı açıkların daha da büyümesine
ortam hazırlamaktadır.
7.Türkiye Anayasasındaki temel hükümlere göre “…sosyal bir hukuk
devleti” olarak devam edecek ise, bu kurumu ayakta tutmak zorundadır.
Günümüzde siyaset kurumu her ne kadar SGK’yı batırmak ya da çıkartmak
konusunu kendine malzeme etse de, bu kurumun öyle özellikle bir
“yönetici” eliyle ne batırılmasının ne kurtarılmasının söz konusu
olamayacağını kabul etmek gerekir.
Çünkü;
-Bir “yönetici” işi ancak tabi olduğu “mevzuat” ve üstlerinin
talimatıyla yönetir.
-Eğer bu kurumun işleyişinde daha baştan beri bir uyumsuzluk varsa,
-Eğer bu kurumun topladığı primden başlayıp bu topladıklarını nereye
harcayacağına, nerede değerlendirileceğine ve kimlere hangi ayrıcalıklı
emeklilikler sağlanacağına kadar bütün kararlar kurum yönetiminin de
üzerindeki makamların tercihleriyle alınıyorsa,
-Eğer ücretler üzerindeki prim yükü bir de vergi yükü ile bir araya
geldiğinde bu ekonomide kayıtlı istihdamın önünü ciddi biçimde
tıkamaktaysa,
İşin başına “feriştahını” da getirseniz, bir sosyal güvenlik sisteminin
bu koşullarda başarılı olma şansı yoktur.
Çünkü problemin çözümü; modelin yeniden kurulmasını, bu yeni kurgunun da
doğrudan ekonomi yönetimini elinde tutanlar tarafından ve doğru
yapılmasını gerektirir.
Sosyal Güvenlik modelinin temeli, sağlık harcamaları bir yana,
çalışanlardan toplanan primlerle artık çalışma yaşamından çekilmiş
olanlara bir geçim güvenliği sağlamaya dayanır. Bu işleyişin genç
nüfuslu ekonomilerde yani çalışanı bol, emeklisi az olan ülkelerde
sorunsuz işlemesi gerekir.
Oysa bizde, böyle bir nüfus piramidinin varlığına karşılık çalışanlardan
toplanan prim, kurumun ödemelerini karşılamaya yetmemekte, aradaki fark
“kara delik” gibi dehşet ifade eden bir deyimle ifade edilmektedir.
Peki neden?
Bunun “SGK gelirleri” yönünden başlıca nedeni, şüphesiz insanımızın
kayıtlı iş yapmakta diğer çağdaş uluslar kadar ahlaklı olmaması gibi bir
safsata değil, vergi yükü ile de bir araya gelince, ücretlerin
sigortalılık yükünün kolayca taşınamıyor olmasıdır.
Çünkü ücretler üzerindeki vergi ve sigorta yükü eğer işletmeler
açısından ağır bir yük ise ve bu yük o işletmenin üretim maliyetlerine
yüklendiği için işletmelere özellikle ithal mallar karşısında bir
rekabet şansı bırakmıyorsa, o işletmenin beklenen kazancını alıp
götürüyorsa, hatta satış şansı bile bırakmıyorsa, bir kısım istihdamın
kayıt dışına çıkması, bunun yanı sıra kayıtlı istihdamda bildirilen
primlerin bile ödenememesi çok da şaşırtıcı bir sonuç olmamalıdır.
Nitekim “uluslararası literatür”, ücretler üzerindeki bu vergi ve
sigorta yükünün ağırlığını ve istihdamın genişlemesi üzerinde yarattığı
baskıyı Türkçeye “vergi takozu” ya da vergi kaması diye tercüme edilen
“tax wedge” kavramıyla çok net biçimde açıklamakta ve bir kıyaslama
isteniyorsa; bu takozun bizde OECD ülkelerinden daha yüksek olduğunu
söylemektedir.
Bu durum 2020’de yayınlanan 2019 yılı karşılaştırmalarına göre 39,1 /36
Oranında yani yüzde 10 gibi bir farklılıkta olsa da bizde gerçekte
duyulan “baskı hissi” bu sayısal kıyaslamadan daha da ağır çıkar.
Çünkü OECD’nin nisbeten bizden yüksek kazançlı işletmeleri bu yükü
haliyle kolay taşır da bizim batmakla batmamak arasında neredeyse bıçak
sırtı giden işletmelerimizde taşınan yük fevkalade ağırdır.
Ne yapmalı?
Oldukça kapsamlı ama bu yazıya sığdırabilmek için oldukça özet geçilen
bu durumda yapılacak olan, bu durumda yapılması gereken, uygulanmakta
olan modeli gerçekten de “sadece bir sosyal güvenlik sağlayıcı” olarak
değiştirmektir.
1.”Sosyal” güvenlik kurumunun temel işlevi, çalışma yaşamında yüksek
prim alıp emeklilikte yüksek emekli geliri sağlamak olamaz. Bizdeki
sigorta prim tavanının 2021 için 26.831,40 liraya kadar çıkarılması,
aslında çalışanın yarın geçinemez durumuna düşmesini önleyici bir tedbir
almak değil, imkan bulup bu ücretlerle çalışabilenlere emekliliğinde de
yüksekçe bir emeklilik aylığına bağlanması anlayışıdır.
Bu ölçüler, çalışanların “sosyal güvencesiz” kalmak değil, emeklilikte
belirli bir refah seviyesi sağlamak için olabilir ancak.
Dolayısıyla buradaki ölçü yüksek tutulmakla, yaklaşık asgari ücret
düzeylerinde çalışan insanların emeklilikteki geçim güvenceleri değil,
ayda 26.831,40 lira ücreti olanların yaşam seviyelerini emeklilikte de
bir ölçüde sürdürülmesine çalışmak demektir.
2.Bu yüksek primler, ücretin doğrudan kamu ya da kamuya dayanan bir yapı
üzerinden ödeniyorsa, ödenen bu primlerle önce kamu kesiminin ücret
yükü, ardından SGK’nın gelecekteki sorumluluğu ağırlaştırılıyor
demektir.
3.Bu primler, özel sektör tarafından ödenmek zorundaysa, kalifiye
elemana, ar-geye, yazılımcılara çok ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde
onların istihdamı üzerinde önemli bir baskı yaratmakta, eğer piyasa
şartları uygun olup maliyete bindirilebiliyorsa ürün fiyatlarına
yansımakta, bindirilemiyorsa ya istihdam daralmakta ya kayıt dışına
çıkılmaktadır.
4.Bir sosyal güvenlik kurumunun emeklilikte yüksek gelir vadeden “özel
emeklilik” şirketleri gibi çalışması yanlıştır, fonksiyonunun
abartılmasıdır. Bir sosyal devlet için burada olması gereken ve güvence
altına alınması düşünülecek olan ücret belki de iki asgari ücret gibi
bir düzeyde olmalıdır. Fazlası güvence olmayı aşıp ancak kurumu yorar,
istihdam önünde takoz oluşturur.
Çünkü çalışma yaşamında bugün için 26.831,40 liralık ücret gelirini elde
edebilen bir ücretli, her zaman için bunu, yani iki asgari ücret
tutarının üzerini, aynı primi hatta rekabet dolayısıyla daha da azını
ödeyerek özel emeklilik sigortaları üzerinden sağlayabilir. Bizde üst
gelir grupları çalışmaları sırasında istenen yüksek prim ödemeleri ile
adeta yüksek emeklilik geliri elde etmeye mecbur tutulmaktadır.
5.Eğer SGK, çalışanların hesaplanacak prim tavanını burada örnek olarak
verdiğimiz iki asgari ücret olarak uygularsa, ortada şimdiki gibi kayıt
dışına kaçmaya yol açacak bir neden kalabilir mi? Bordroların genelde
sadece asgari ücret üzerinden düzenlenme hilesine başvurmaya gerek kalır
mı?
Bu durum, OECD’nin bile “sizdeki vergi takozu bizdekilerden bile yüksek”
demesiyle açıkça ortada değil mi? (OECD raporuna göre 2019 yılında evli
iki çocuklu üzerinden yapılan kıyaslamaya göre OECD ortalaması yüzde 36
iken Türkiye rakamı 39.1’dir. Bu arada bu oran Japonya’da 32,7
İngiltere’de 30,9 ABD’de 29,8 İsrail’de 22,7 dir.
Bakınız:
http://www.oecd.org/ctp/tax-policy/taxing-wages-20725124.htm sayfa 4)
Kısaca; Türkiye’de SGK’nın bir açıdan özel emeklilik kurumu gibi
çalıştırılmasına son verilmeli, bu kurum, çalışanlar ve çalıştırılanlar
açısından istihdamı baskılayan yapıdan arındırılıp sadece yarın çalışma
hayatından çekilecek olanlara -yüksek gelir değil- asgariden bir geçim
güvencesi sağlama kurumu haline dönüştürülmeli, yüksek prim/yüksek
emeklilik maaşı fonksiyonunu bir an önce özel sigortacılık kurumlarına
bırakmalıdır. SGK ücretleri üzerinden prim aldığı tabanını bir biçimde
genişletemedikçe bu sarmaldan kurtulamayacaktır.
Bu konudaki düzenleme yetki ve sorumluluğunun da asla bürokrasi değil,
ancak ekonomiyi yönetenlerce üstlenilmesi ve modelin "sadece" sosyal
güvenlik sağlama amacı doğrultusunda çalıştırılmasının karar altına
alınmasının gerektiği bilinmelidir.
|
|