|
Asgari ücretlinin mali gücü ve
bu işler nerede başlar nerede biter
Öyle çok fazla rakama falan gerek yok:
Türkiye’de hasbelkader bir iş bulup da asgari ücretten çalışan
yurttaşlarımız, yapılan türlü türlü araştırmaların hangisine bakarsanız
bakın yoksulluk sınırı altında bir gelire sahip yani resmen “yoksul”
değil midir?
-Evet, aynen öyle…
Haber:
Bu günlerde İyi Parti “Asgari ücretten Gelir Vergisi alınmasın” diye bir
kanun teklifi vermiş Meclise; Meclis çoğunluğuna hâkim olan iktidar
kanadı da “olmaz öyle şey” deyip reddetmiş bunu.
Ne diyelim? Ne de olsa bunu söyleyen "milli irade".
Şaşırmadık tabii…
Ama bu haberi görünce de biraz eskilerde kalmış bir başka olay geldi
aklımıza:
Yıl 2012.
Ana muhalefeti de dahil dört partimiz, Anayasa’da yapılacak bir
değişiklik için kurdukları komisyonda asgari ücretin de vergi dışı
tutulması için karara varıyorlar.
Güzel…
Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Cami çıkışı
gazetecilere bundan söz ediyor:
"…Bu konu TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda gündeme geldi ve dört parti
anlaştı. … Bunlar doğru, ama asgari ücretteki vergi konusu bir anlamda
maliyeyi de çok ilgilendiriyor. Talep doğru taleptir, meşru taleptir,
olabilir ama bunun karşılığını dengeleyerek bunları yapmak gerekiyor.
Hesapsızlık dönemi bizde kapandı...”
Bu iş bir süre sonra -Komisyondaki mutabakat da rafa
kaldırılıp-siyasetin gündeminden kalkıyor tabii.
Sonra da Anayasa’mızda bugüne kadar pek çok değişiklik oluyor ama,
verginin kaldırılması için o komisyonda iktidar partisinin de aynı
görüşte olduğunu söylemiş olmasına rağmen asgari ücretin vergi dışı
bırakılması bir türlü Meclis'e gelemiyor.
Ve sözüm ona, Anayasa değişmeden olmaz düşüncesiyle olacak, o komisyonda
karar altına alınan bu değişiklik, “Buna Anayasa bir şey demez ki” deyip
kanunla yapılması bile gündeme getirilmiyor.
Buna bir şey demez bizim Anayasa gerçekten.
Çünkü 74. Madde aynen şöyle:
““Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi
ödemekle yükümlüdür.
Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal
amacıdır.
Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur,
değiştirilir veya kaldırılır.
Yani:
1.Vergi mali güce göre ödenir. Güç yoksa vergi de olmaz.
2.Adalet ve denge sağlanması sosyal devletin icabıdır.
3.Bu işler bir kanunla yerine getirilir.
Şimdi var mı burada “Geliriyle karnını doyuramayanlar bile eline geçen
üç beş kuruştan mutlaka vergi ödemek zorundadır “diye zorlayan anayasal
bir hüküm?
Yok.
Üstelik pek beğenmesek de hazır bizim Gelir Vergisi düzenimiz, ücret
gelirlerini ticari, sınai gelirler, kira gelirleri gibi diğer
gelirlerden farklı bulup ücretlilerin vergi konusunda biraz kollanması
gerektiğini de benimsemişken…
Nedir o?
Teoride “Ayırma nazariyesi” diye geçen ve sadece asgari değil her
düzeydeki ücret gelirleri için bir tür pozitif ayrımcılık.
Bize göre yetersiz de olsa bu ayrımcılıkta yasa diyor ki:
“Bak, sen şimdi asgari ücret gibi zaten yoksulluk düzeyinde bir gelir
elde ediyorsun ya… Seni koruyorum ben
Eğer tek başına yaşıyorsan bu asgari ücretin yarısı vergisiz ama diğer
yarısı vergili olacak.
-Peki çoluk-çocuk?
Eh o zaman senin asgari ücretin yüzde 10’u ile de eşinin karnını doyur,
o kadarından da vergi almayacağım.
-Ya çocuklar ne yiyecekler?
Haydi her çocuk için de asgari ücretin yüzde 7,5’u için vergi verme.”
Böylece, iki çocuklu ama evli yani aldığı asgari ücretiyle, örnekteki
dört nüfusu sözüm ona geçindirme sorumluluğundaki işçinin bu yetersiz
parasından yüzde 75’i vergisiz ama yüzde 25’i vergiye tabi.
E hani asgari ücretli yurttaşlar yoksulluk sınırı içerisindeydi?
Niye bu vergi?
Efendim “Anayasa’ya göre herkes gücüne göre vergi verecek ya; Demek ki
bu insanların ellerine geçen para kendi karınlarını doyurmaya yetmese de
vergi ödemeye yetiyor olmalı”
Şimdi durum aynen budur.
Yani bizdeki vergi düzeni, asgari ücret düzeyinde geliri olanı korur
korumasına da böyle "korur".
Peki, bu mevzuatı değiştirmek için Anayasayı değiştirmeye gerek var mı?
-Ne alakası var, aksine Anayasa’nın “Vergi yükünün adaletli ve dengeli
dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır” hükmünü yerine getirmek
gerekir.
Çünkü geliri kendi boğazına yetmeyenin “mali gücü” yoktur.
*
Şimdi gelelim bütün bunları neden anlattığımıza:
1.Yukarıda söylediklerimizden anlaşılacağı üzere asgari ücretiyle
geçinmeye -hatta bırakın geçinmeyi, ancak açlığını bastırmaya- mahkum
edilmiş birinin bu yetersiz ücreti üzerinden vergi alınmaması için asla
ve kat’a öyle Anayasa değiştirmek falan gerekmez.
2.Bunun için, her yıl yapılan onlarca vergi değişikliklerinde mevcut
yasaya birkaç kelimelik bir ekleme yeterlidir.
3.Bu değişiklik, genelde pek çok düzenlemeye karşı çıksa bile, muhalefet
partilerinin bile destekleyeceği bir düzenlemedir ki; zamanında bu
konuda mutabakatlar da yapılmıştır. Hatta yapılırsa, bu konuda
muhalefetin yıllardır süre gelen eleştiri imkânı da kapatılmış olur.
Ama olmuyor!
Neden?
Hemen hiçbir konuda eli tutulamayan bir iktidar bunu yapmak, üstelik
muhalefetin ağzını kapatmak için bir yasa mı çıkaramıyor? yoksa o zaten
yetersiz asgari ücretin kalan yüzde yirmi beşinin vergilendirilmesiyle
bütçe imkanları çok sarsılacak da açıkların önü mü alınamayacak
görünüyor?
Sorsak mesela siyasete;
“Burada sorun bütçe mi, Meclis’ten geçirememek mi?”
Hani gidip sorsanız “Dalga mı geçiyorsun bizim gücümüzle” cevabını alıp
bir de terslenebileceğiniz bu soruda kala kala olası bir tek cevap
kalıyor geriye:
“Siyaset böyle olmasını gerektiriyor”.
*
Eğer cevabın böyle olduğundan eminseniz, artık kabul edin ki “vergi” işi
bu küçük ve çok açık örnekteki gibi bir hukuk, bir adalet hatta bir
bütçe meselesi de değil sadece bir “düzen”, bir “siyaset” meselesidir.
O zaman, siz siz olun, daha başka vergi düzenlemeleri konusundaki
beklentilerinizin de önerilerinizin de ancak bir siyasi anlayış, bir
siyasi düzen içerisinde kabul görebileceğini, ancak siyaset düzeni uygun
görürse gerçekleştirilebileceğini bilin.
Yoksa işin sonu “Vergi üzerine muhabbet” olur, “mış gibi yapmak” olur,
boşuna ümitlenilmiş olunur.
Daha da önemlisi:
“Vergi politikası” bizdeki ekonomi politikaları ve dolayısıyla siyasetin
tercihlerine;
Yine bizdeki ekonomi ve siyaset ise -artık ucu nerelere kadar
dayanıyorsa o kadar da- açık uçlu ekonomilerin ve siyasetlerin
tercihlerine bağlı politikalarıdır.
Ne yazık ki; çok şeyde olduğu gibi “bu işlerdeki değişim” de ancak o
genel politikalardaki değişiklikler ile başlar, oralardaki değişiklik
kabulleriyle biter.
|
|