|
Ne olacak bu vergi düzenimizin
hali?
Türkiye’nin vergi düzeninden memnun olan var mı acaba?
Bunca yılın vergicisi olan biri olarak söyleyeyim; benim izlenimime göre
yok.
Ne alan, ne veren.
Kimse memnun değil.
Hatırlayanlar olacaktır; “KDV sistemi, bu haliyle sürdürülebilir değil.
Yatırımın, üretimin, istihdamın ve ihracatın önünde ciddi bir engel
oluşturuyor” diyen maliye bakanından başlayın; İhracatçısından,
üreticisinden, yatırımcısından, kendi beyan ettiği vergiyi ödeyemeyen
esnaftan, arabasına yakıt alandan, elektrik- su faturasını görünce şok
geçiren sade vatandaşa, vergili içki sigara karşısında isyan edenlere
kadar kimler kimler şikayetçi değil ki vergilerden.
Peki nasıl oluyor bu iş?
Kanununu koyanından uygulayıcısına, uygulayıcısından ödeyenine kadar hiç
kimsenin memnun kalmadığı şu “vergi düzeninde” nasıl oluyor da bu ülke
adeta kendi kendine eziyet eden, şikayet edilen böyle bir uygulamaya
razı oluyor?
Neden kimse beğenmiyor?
Neden kimse daha uygununu bulamıyor?
Neden kimse hala düzeltemiyor?
*
Bunu anlayabilmek için bir kere, memnuniyetsizlikteki temel ölçünün
ekonomik yani “parasal” olduğunu kabul etmek lazım.
Öyle ya;
Örneğin devlete iyi “para” getirmeyen vergi iyi vergi değildir.
Yatırımı, üretimi engelleyen vergi iyi vergi değildir.
Yurttaştan fazla “para” isteyen, onun parasını kesen, aldığı malın
fiyatlarını yükselten vergi de iyi vergi değildir.
İşte bütün bunlar sonuçta “vergi”yi hep ekonomiye yani “para”ya
bağlamıyor mu?
Hem devletin, hem yurttaşın parasına; hem adına “piyasa” dediğimiz
ekonomik ortamdaki “para”ya.
O halde bütün taraflar için daha iyi kabul edilebilecek olan
“vergiciliği” arayacaksak, onu doğrudan ekonomik yapının ve ekonomi
politikalarının içinde yani parasal işlerde aramak gerekmez mi?
Vergicilik, aslında kişi ve kurumlarla devlet arasındaki "paylaşım"
meselesi değil mi?
Bu ekonomide kimden alınıp kime ne verileceği, kimin payının ne olacağı
"ülke ekonomisinin gelişmesi" gözönünde bulundurularak belirlenmezse,
işin bu yönünü düşünmeden uygulamacılık doğru bir sonuç verebilir mi?
Haydi bunda mutabıkız. Peki bunu kim yapacak?
Şu hemen söylenebilir ki; “vergi”, “verginin uygulamacılarına”
bırakılamayacak kadar önemli bir konu.
Çok iddialı da gelebilir ama, altını çizerek söylüyoruz ki bu böyle.
Çünkü, verginin bir ekonomik olay olduğunu kabul ediyorsak, işin özünde
onun, bunun, devletin ekonomisi varsa; bu işin doğal sonucu olarak,
politikalar hiyerarşisinde “verginin ekonomiyi değil, ekonominin vergiyi
belirleyip biçimlendirmesi gerekir.
Dolayısıyla, eğer ülkedeki vergiler beğenilmeyip yeniden vergi
düzenlemeleri yapılacaksa bunun her şeyden önce “ülke ekonomisinin”
sahipleri ve belirleyicileri tarafından modellenmesi gerekir.
Yani vergi politikalarının “uygulamacıları” tarafından değil.
Peki, nasıl bir ekonomi anlayışıyla nasıl bir vergi politikası?
1.Türkiye, sermaye birikimi düşük, yatırımı az, istihdamı yetersiz ama
bütün bu koşullar içerisinde de gerek yurttaşının gerekse iktidarlarının
harcamaları yüksek ve borçlanma maliyeti hem ekonomik hem siyaseten
yüksek bir ülkedir.
Dolayısıyla vergicilikte bir arayışa girilecekse, burada gözetilmesi
gereken, bütün bu olumsuzlukları giderek tersine çevirecek bir ekonomik
politikaya, sonra da bu politikayı “uygulamaya” yarayacak, onun
enstrümanı olacak bir vergi politikasının oluşturulmasına ihtiyaç
vardır.
2.Bu işteki temel başlıklar:
-Kamu’nun sadece para toplamak yani daha fazla vergi geliri elde etmek
için petrol, otomotiv, ithal mallar, vadeli satışlar gibi bir kısım
tüketimi özendirmekten sakınması gerekir. Çünkü ekonomik “vaziyet”
kibarcasıyla “çok sıkıntılı”dır.
-Türk ekonomisinin dış ticaret açığından yurtdışı kredi tedarikine,
istihdamın genişletilmesinden üretim maliyetlerindeki yüksekliğe kadar
pek çok konudaki yerli ve milli ilaç “ithal ikamesi”dir. Yani çok üret,
az ithal et, eldekilerle dönmeye çalış. Bu ithal ikamesi, vergi
politikasıyla birlikte bir de “bastırılmamış, hatta yüksek kur
politikası” ile birlikte uygulanmalıdır.
3.Türkiyenin ötedenberi uyguladığı vergi politikasında, “ücretin ağır
vergilendirilmesi yanlışı” vardır. 10 milyon kişinin işsiz dolaştığı bu
ülkede "çalışırsan-çalıştırırsan vergi alırım" diye istihdamdan vergi
almak olacak iş değildir.
Ücretten alınan vergi, aynı zamanda üretilen mal ve hizmetten vergi
almak; üretim maliyetinin üzerine bir de devlet harcamalarının
maliyetini eklemektir. Böyle olunca, ücretler üzerinden alınan vergiler
tabii ki maliyetleri yükseltip içeride ithal mallarla rekabet imkanını
da, dışarıdaki ihracat şansını da, piyasadaki hayat şartlarını da
zorlar.
4.Asgari ücretin vergi dışı bırakılması çoğu zaman bir “çözüm” olarak
görülür. Bu tedbir, ülkedeki alt gelir gruplarının korunması, düz
işçiliğe dayalı üretimin önünün açılması açısından yararlı olmakla
birlikte, diğer taraftan ileri teknolojiyi, vasıflı emek kullanımını,
yurt dışına beyin göçünü önlemeyi gözardı ettirmekte, vergi
politikasının bu gibi konularda da kullanılması gereğini gözden
kaçırmaktadır.
İstihdamda sadece kol kuvvetini kollarken vasıflı emek kullanımını
kollamayan yani ücret üzerinden alınan vergileri sadece asgari ücret
düzeyinde istisna eden ekonomilerde yapılan üretim, sadece basit mal ve
hizmet düzeyindeki teşviki aşamadığı gibi zaten kıt olan yetişmiş insan
gücünün yurt dışına göçünü de engelleyemez. İzlenmesi gereken yol,
istihdam ve dolayısıyla tüm üretim üzerinde yük olan her düzeydeki
vergilerin maliyet baskısının kaldırılmasıdır.
5.Kamunun ihtiyacı oldukça vergilerin arttırılması doğrudur. Ancak, daha
fazla vergi alınması planlanırken bu verginin “siyaset” ya da “hasılat”
kadar, “ekonomik” etki ve amacının da “hesaplanması” gerekir. Getirilen
her yeni vergi, uygulamaya sokulurken pek üzerinde durulmasa da
ekonomiye yeni bir müdahaledir. Bu nedenle, bu müdahale ekonominin
korunmak istenen dengelerinde bir değişiklik getirmiyorsa, sırf daha çok
hasılat gelsin diye yeni yeni adlarla vergiler koymaktansa zaten
uygulanmakta olan vergilerin oranlarında yeni dengelemeler yapmak yani
vergiler genel seviyesini yükseltmek daha uygun olacaktır.
6.Vergi aslında ekonomi politikasının uygulamasıdır demiştik. Ancak,
bazen uygulanacak vergiler o politikalara uygun olarak seçilmiş olsa
bile, bu kez de vergi uygulamasında dengeli ve tutarlı olunmadığında
yine izlenmesi gereken ekonomi politikasına aykırı düşer.
Örnek mi? Bizdeki emlak vergileri, veraset ve intikal vergisi böyledir.
Bunların beyanları düşüktür, takip ve denetimi zayıftır. Dolayısıyla hem
gereken hasılatı yaratmaz hem varsıllığı vergilendirmekten yani ekonomik
amacından uzaktır.
Son olarak; Türkiye’nin vergi düzeninin, ülkenin bugün içerisinde
bulunduğu durum ve ekonomik ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılması
gerekir. Bu her şeyden önce ciddi ve samimi bir makro ekonomi çalışması
gerektirir.
Ekonomik ihtiyaçlar ve sağlanması gereken dengeler doğru belirlenmeden
doğru vergi politikaları yapılandırılamaz.
Bu gözardı edildiğinde vergicilik sadece bir para toplama uygulaması
olmaktan kurtulamaz. Yanlış tercihlerin uygulamasında gösterilecek
başarı(!) da ancak yapılan yanlışın etkilerini derinleştirir.
Türkiye ekonomisinin acilen üretime geçmesi, bu üretimle birlikte
istihdam seviyesini yükselterek işsizliğe çözüm yaratması gerekmektedir.
“Para” ihtiyacının daha çok borçlanılarak karşılanması her zaman
ekonominin ve ardından tabii ki siyasetin birilerine ya da bir yerlere
mecburiyetini, tavizini getirir. Dolayısıyla üreten ve üretimiyle
kazanan bir ekonomi isterken vergi politikalarının bu ekonomi
politikalarının çizgisinde ve yeniden elden geçirilmeleri gerekmektedir.
|
|