|
Bu ara durum-vaziyetler nasıl?
diyenlere…
Sık sık sorulur: Durum vaziyetler nasıl?
Biraz düşününce, böyle bir konunun ancak “karışık” zamanlarda gündeme
geleceği, dolayısıyla bu tür soruların da aslında ancak bir bilinmezlik
içerisinde iken sorulacağını fark edebilirsiniz.
Çünkü sıradan, sakin zamanlarda kimsenin böyle bir sorunun cevabını
aramak gibi bir derdi olmaz. Sorulduğunda o sorunun cevabı da aslında
kendi içerisindedir. Eskilerin deyimiyle “Cevabı soruda mündemiç”tir.
Ama biz bir kere daha genel bir tablo çizmeye, en azından “peki ne kadar
karışık, nereye kadar”ını anlatmaya çalışalım.
İnsanların durum ve vaziyetleri, olağanüstü doğa olayları dışında
ekonomi ve siyasetin koşullarına göre belirlenir.
Buna göre; doğru siyaset, her zaman için olabildiği ölçüde sağlıklı bir
ekonomiyi, sağlıklı bir ekonomi ise uygulanan siyasetin doğru yolda
olduğunun işaretidir.
Bunlardan biri kötü ise diğeri de kötüye gider.
Çünkü ekonomi ve siyaset birbiri ile yakın ilişki içerisindedir ve her
zaman birbirlerini etkiler.
*
Kapitalist dünya ne yazık ki gidererek hayli derin bir krize giriyor. Bu
gidiş bu günlerde daha da belirginleşiyor.
Enteresandır; başta en büyük kapitalistler bile kendi ülkelerinde ve
dünyada giderek şiddetlenen gelir adaletsizliği karşısında kendi
kendilerine “bu kadarını da fazla yaptık” demeye başladı.
Çünkü ülke içinde ya da dünya ölçüsünde, gelir dağılımındaki artan
çarpıklık, aynen deprem gibi ortalığı geriyor, stresi arttırıyor..
Denir ya; "Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar".
Trump’ın “America first” yani “öncelik Amerika” sözü, bu sistem krizinde
kendisi de arayışlar içerisinde olan Amerika’nın “Her şeye rağmen biz
kendimizi kurtaralım, gerisi kendi derdine yansın” arayışının
ifadesidir.
Başta sistem sorunu ve ardından gelişen bu tavır; “bak demokrasi
getiriyoruz”, “orta doğuya bahar geliyor” bahaneleri ile süslenerek
dünyada ve bölgede müthiş istikrarsızlıklıklar yaratmak bahasına
ortalığı karıştırmıştır. Bilindiği gibi bu amaca hizmet eden siyaset
desteklenmiş, karşı çıkanlar düşman kabul edilmiş, üzerlerine
gidilmiştir.
Bu tabloyu yaratan güçlerin büyüklüğü ve gerideki nedenlerin
“derin”liğine bakılırsa, ortalığın öyle pek de kısa dönemlerde
sakinleşemeyeceği söylenebilir.
Peki, genel durum bu da ,özelde yani bizim memlekette ne olabilir? “Uzun
dönemde böyle iken yarın bizdeki durum-vaziyet ne olabilir?” diye
sorulduğunda söylenebilecek olan şu:
Dünya genelinden başlayarak, ekonomide ve siyasette “küresel ölçekte”
yaşanan hareketlilik hesaba katılmadan özelde ve hemen yarın için
durumun ne olacağını konuşmak ancak bir kolaycılık ya da “spekülasyon”
olur.
Diğer taraftan, geneldeki bu ekonomik ve siyasi dalgalanmalar kısa
zamanlarda öyle düz bir çizgi de izlemezler; gün be gün, hatta saat be
saat şu ya da bu yönde değişik hareketlilikler gösterirler.
Eğer olayı yüzeysel algılayıp bu kısa süreli gel-gitlerden sadece içinde
bulunduğunuz andakini esas alırsanız hiçbir zaman sağlıklı bir sonuca de
varamazsınız.
Daha da kolay anlaşılsın diye olayı med-cezir yani denizin git-gelleri
ile örneklendirebiliriz:
Bilirsiniz, deniz kimi zaman alçalıp geri çekilir, kimi zaman yükselir
ve kıyıya doğru ilerler. Siz bu durumda denizin seviyesi ve sınırı
konusunda sadece bir anlık duruma bakarak doğru bir tesbit yapabilir
misiniz?
Tabii ki hayır.
Çünkü deniz hep aynı denizdir.
İşte ekonomi ve siyasette de bu kısa süreli gel-gitler kimilerini, zaman
zaman iyimser, zaman zaman kötümser yapabilir. Onları ekonomide ve
siyasette şu ya da bu görüşe yöneltebilir. Doğru olanı, konuya “hemen
yarın ne değişecek, neler olacak” demek ve yalnızca bunu sorgulamak
yerine “gidişat” diyebileceğimiz daha genel, daha uzun vadeli bir
sorgulamaya girmektir.
Böyle olunca,
1.Amerika ile Çin arasında büyük bir ticaret savaşı yaşanıyordu malum.
Her nasıl olduysa, bunun üzerine bir de virüs salgını geldi ki bu da tek
başına küresel ekonomiyi mevcut ticaret savaşı kadar etkileyecek
sonuçlar yarattı. Şimdi diğer ülkelere de yayılmakta olan virüs salgını,
en geniş anlamda ticareti, ekonomileri ve devletler arası ilişkileri şu
ya da bu yönde ama şimdiki durumda giderek ciddi bir belirsizliğe doğru
itmektedir.
2.Bizim de tam merkezinde olduğumuz bölgedeki savaş hali ise, aynen
ekonomide olduğu gibi dünyanın süper güçlerinin, Avrupa Birliği’nin,
Nato’nun ve her türlü uluslararası ilişkinin durumunu etkilemekte genel
dengeleri germekte, sürekli zorlamaktadır. Bir belirsizlik kaynağı da
budur.
3.Bu durumlar, bütün dünya da işin içinde olmak üzere bu sayılan
kurumlar ve bizlerin yakın zamanlarda çok fazla iyimser olmamızı
engellemekte, gelişmelerin öngörülebilirliğini, yarın ne olabileceğini
tahmin etmeyi zorlaştırmaktadır.
4.Kısa vadelerde iyimser bir beklentiye girebilmek ve iyileşmenin kalıcı
olabileceğine inanmak, bu yazının başında söylediğimiz “dipten gelen”,
“derin” etkilerin yumuşamasına bağlıdır. Ancak bu yumuşama, ya çok genel
bir aklıselimin yaygınlaşması ile gelecektir ya da aynen “Pirus Zaferi”
örneğinde olduğu gibi; artık tarafların birbiriyle uğraşacak, savaşacak
mecalleri kalmadığı, birinin ancak burun farkıyla kazandığı ama genelde
büyük bir tahribattan sonra.…
Merhum Süleyman Demirel bir tarihte “siyasette 24 saat çok kısa bir
zamandır” demiş ve her şeyin bir gün içerisinde bile değişebileceğini
dile getirmişti.
O günler bu günlere göre ne kadar da sakin ya da istikrarlı günler değil
miydi?
Oysa şimdi öyle bir durumla karşıyayız ki, 24 saat değil, 24 dakika
içerisinde bile hem ekonomide hem siyasette çok şeyin değiştiğini
söylemek hatta söylemesek bile görmek olası.
Bu günlerde 24 dakikanın bile uzun olduğunu düşünüp artık “bir gözümüz
sürekli ekranda” yaşamıyor muyuz?
Son olarak söyleyelim:
Dünyada ve ülkemizdeki siyaseti, ticareti, ekonomiyi, üretimi, piyasanın
durumunu, iş güvenliğini, zamları, istihdamı, döviz kurlarını, sosyal
güvenliği, göçleri, dostu ve düşmanı ve de yaşamımızla ilgili daha ne
varsa hepsini, yani yarına nasıl uyanacağımızı, bütün bunları "uzun
vadeli",, "daha temelinden" düşünerek tahmin etmeye çalışmakta,
adımlarımızı buna göre atmakta yarar var.
|
|