|
Ekonomik düzeni anlamadan vergiyi anlamak
ne mümkün
İçinde yaşadığımız “düzeni” anlamadan
vergiciliği anlamak mümkün mü?
“Ne mümkün!”
Yani “Asla mümkün değil”
Bu nedenle, birisi “Vergiciliği en iyi bilen benim” de dese, eğer içinde
yaşanan düzen konusunda iyi bir gözlemi, sağlıklı bir değerlendirme
yoksa, sonuçta vergicilik konusunda da fazla bir şey bilmiyor demektir.
Hadi bunu biraz açalım bakalım:
Diyelim ki adam memlekette ne kadar vergi kanunu, sonra bu kanunu
açıklayan tebliğ, o tebliğleri açıklayan sirkülerler, özelgeler ve hatta
vergi dairesindeki servis şefinin bakış açısına kadar hemen her şeyi
biliyor…
“Ben vergiciliği biliyorum” diyebilir mi?
Ha… kendisine sorarsak, bu kadar ihtisası olduğuna inandığına göre
“tabii ki biliyorum” diyecektir ama; onun “biliyorum” dediği şey aslında
vergi denen olgunun sadece “muamele” kısmıdır.
Çünkü gerçekte “vergicilik”ten anlaşılması gereken şey eğer, kimin ne
aldığı, ne verdiği, niçin verdiği; daha doğrusu “bu vergi denen şeyin ne
menem şey olduğu, kime yaradığı, kimi üzdüğü” konusunda bir görüş sahibi
olmaksa; bütün bunları anlamadan “ben vergiciyim” demek de fazla bir şey
olmamalıdır.
Çünkü “vergileme” denen şey, kapitalist düzenin, bizim ekonomimizdeki
işleyiş ya da uygulama biçimidir ki;
O vergilemenin öyle ya da böyle olmasına göre:
-Ülkede üretim artar ya da azalır,
-Kazançlar ve dolayısıyla servetler büyür ya da erir,
-İktidarlar ülkeyi borçsuz idare eder, kalkındırır ya da batırır,
-İnsanlarını üzer ya da mutlu eder,
-Yurttaşlar arasındaki ekonomik adaleti sağlar ya da bozar,
-Bir ülkenin geleceğini parlatır ya da karartır…
Peki, vergiciliğin sadece “kanunlarını” ya da daha kapsayıcı bir
anlatımla “mevzuatını” şöyle ya da böyle koymuş olmakla mı olur bütün
bunlar?
Değil tabii…
Verginin konmasından uygulamasına, uygulamasından denetimine, aflarına,
yargısına ve tabii ki o toplanan vergilerin nereye harcanıp nerelere
harcanmayacağına kadar her şeyiyle…
Şimdi bunların bir kısmına yazımızın imkan verdiği ölçüde ve kısa kısa
değinelim:
1.Bir vergi düzeni o ülke ekonomisi için yanlış sonuçlar veriyorsa,
insanlara eziyet haline gelmişse, o vergiyi çok bilip çok iyi uyguluyor
olmak, yani uygulamasında göz açtırmamak; olsa olsa bir yanlışa sahip
çıkmak, bir yanlışın uygulamasında ihtisas sahibi olmak demektir.
Özellikle ülke ekonomisi ve halkın refahı hakkında söz söyleme durumunda
olanlarla bu konuda sorumluluk taşıyanların -ki buna kişilerle birlikte
idari, siyasi kurumlar da dahildir- oldukça dikkat etmeleri gerekir.
Yanlış vergicilikte “uzmanlık” asla gerçek anlamdaki vergicilik değil,
“yanlışta uzmanlık”tır.
2.Kapitalist sistemde “verginin düzeni” o ülke ekonomisinde kamu
gelirlerinin nereden sağlanıp nereye harcandığını belirleyen modeldir.
Üretimden ve üretimin girdi kalemlerinden alırsanız üretimi
vergilendirirsiniz; Tüketimden alırsanız tüketimi ve dolayısıyla
tüketenleri vergilendirirsiniz.
3.Ücretler üzerinden alınan vergilerin tamamı, o ekonomideki mal ve
hizmet üretimi üzerinden vergi almak yani mal ve hizmet üretiminde
maliyetleri devlet eliyle yükseltmek demektir. Bu vergi yükünün sadece
“asgari ücret” üzerinden kaldırılması, bu genel olumsuzluğu ortadan
kaldırmaz. Belki alt gelir gruplarını biraz daha kollamaya yarar ama bu
kollama bir yandan da üretimi; büyük oranda “asgari ücretli kadrolarla
yapılan” sektörlere kaydırır. Ülkede ileri teknoloji ve vasıflı eleman
çalıştırma üzerindeki maliyetleri hafifletmez, dolayısıyla ülkedeki
üretim basit mallar düzeyinde kalır. Siz de “nereden düştük bu orta
gelir tuzağına” diye şaşırırsınız.
Asgari ücretin vergi dışı bırakılmasına tabii ki karşı değiliz ama hangi
düzeyde olursa olsun ücret gelirlerinin tümünün vergilendirilmesinde
“üretim üzerindeki vergi baskısı”na dikkat çekmek isteriz.
4.Bir başka ülkede, örneğin gelişmiş bir ülkede başarılı olan vergi
sisteminin hemen her ülkede ve özellikle az gelişmiş bir ülkede de
başarılı olmasının garantisi yoktur. Çünkü bu iki tür ekonomide her
zaman yapılar ve gereksinimler farklıdır.
Ekonomiye giydirilecek “Vergi elbisesi”nin mutlaka o ülkenin bünyesine
uygun dikilmesi gerekir. Bu da “para toplama ihtiyacı” ve “verimli mali
kaynaklar bulma” arayışıyla değil, ülkenin mevcut makro ekonomik
dengeleri ve konacak verginin bu dengeleri ne yönde etkileyeceği
üzerinde ciddi araştırmalarla yapılır.
5.Ekonomide herhangi bir sektörün diğerlerinden fazla kazanmaya
başlaması, vergilemede öncelikle onun üzerine gidilmesini gerektirmez.
Bunu yapmak kimi zaman yeşeren bir bitkinin filizlerini kırmak gibi, o
sektörün gelişimini de etkileyebilir. Bu açıdan özellikle Turizm
konusunda dikkatli olmak gerekir.
Bir sektörün önü nasıl ki bazı vergi teşvikleri ile açılabiliyorsa,
gelişen bir sektöre sırf kazanıyor diye daha fazla yüklenme de o
sektörün önünü tıkayabilir.
6.Vergide bazı sektörlere ya da bölgelere getirilen teşvikler tabii ki
kullanılması gereken araçlardır. Ancak bir teşvikin, o sektörde beklenen
gelişme ivmesini yakalayamaması halinde olay teşvik olmaktan çıkar,
“destek” vermeye dönüşür. Maksat gerçekten “destek” değilse, o zaman da
teşviklerle sağlanan gelişmelerin iyi izlenmesi, gerektiğinde kesilmesi
gerekir.
7. Anayasalar, neredeyse Magna Carta’dan bu yana” Verginin kanunla
alınması” gerekliliğini yazar. Verginin kanunla alınması asla o verginin
sadece “adının” kanunla konması değil, ölçüsünün kanunla belirlenmiş
olmasını gerektirir. Vergi koymak adını koymak değil, ölçüyü koymaktır.
Yönetimlerin bir vergiyi indirme ya da yükseltme yönünde takdir hakkının
bulunması çok açık biçimde bu anayasal kurala aykırı olduğu gibi
ekonomide belirsizlik, istikrarsızlık nedenidir.
8.Bir vergi mevzuatı, ne kadar uygun olursa olsun, o haliyle sadece bir
“yazılı metin”dir. Başarıyı belirleyecek olan, onun uygulaması yani
yönetimi ve denetimidir. Vergi yönetiminin yetersiz, denetiminin şeklen
olduğu vergilerde doğacak sonuç, kanunda yazılı olan değil uygulamada
ortaya çıkan tablodur.
9.Vergicilikte “vergide yansıma” olayını bilmemek ya da göz ardı etmek,
bir verginin yaratacağı etkiyi de bilememek demektir. Vergiler, aynen
bileşik kaplardaki sular gibi “akıcı”dırlar, her zaman konduğu yerde
durmazlar. Vergiyi tüketime koyarsınız fiyat baskısıyla üretimi kısar.
Mal sahibinin kira gelirine koyarsınız kiracıya, işçinin ücretine
koyarsınız işletmenin maliyetine, işletmenin kazancına kayar.
Dolayısıyla, bir verginin adı ve neyin üzerine konduğundan çok nelere
hangi etkiyi yaptığı konusu hesaplanmalıdır.
10.Vergideki adaletsizlikler kimi zaman “servet vergisi” ve “nerden
buldun sorusu” gibi konuları gündeme getirmektedir. Kim ne derse desin,
kapitalist ekonomide “servet” bu düzenin olmazsa olmazıdır. Kural dışı
ve haksız olmadıkça bu piyasa düzeninde tabii ki servet artışları
olacaktır. Zaten yatırımın olması için sermaye birikimi, işçinin iş
bulabilmesi için de güçlü sermayesi olan bir “iş vereni” olması gerekmez
mi? O zaman servetin vergilenmesinde gözetilecek olan şey onun
yüksekliği değil, prodüktif -yani üretimde kullanılan- olup olmadığıdır.
Kural dışı, adaletsiz servet her zaman soruşturulmalı, üretime dönük
kullanılmıyorsa elbette vergilendirilmelidir.
11. Vergiciliğin doğru yapıldığı bir ülkede vergi oranlarının
yüksekliği, özellikle alt ve orta gelir grupları için bir olumsuzluk
değil, uygulamanın doğruluğu oranında “olumluluk”tur. Daha çok vergi,
doğru kaynaklardan toplanan verginin doğru harcanması, devletin halka
daha çok kamu hizmeti götürebilmesine imkan verir. Vergilerin düşük
toplanması, vatandaşın piyasa şartlarına mahkum edilmesi, devletin
ortalarda görünmemesi, halkın piyasanın insafına terkedilmesi demektir.
12.Doğru vergicilik; ekonomide üretimin önünü açar, istihdamı
genişletir. Kamu gelirleri ile harcamaları arasında denge sağlar,
ekonomide belirsizliği azaltır, piyasayı istikrarsızlıktan kurtarır, dış
borçlanmayı ve finansman için dışarıya tavizi engeller. Yurttaş-Devlet
ilişkisini yumuşatır. Adaletsizlikleri önler. Büyüme ve kalkınmayı
sağlar.
13.Dolayısıyla, bir ülkede vergicilik “mevzuat” değil, doğrudan doğruya
bir “düzen” meselesidir. Bozuk ve kötü giden bir düzende doğru
vergicilik yapılamayacağı gibi kötü bir düzende salt “mevzuat
hayranlığı” da doğru bir vergicilik değildir.
Ülke ekonomilerinin toparlanması, güçlenmesi; aslında o ülkedeki
ekonomik politikanın bir alt uygulaması olan vergiciliğin doğru
uygulanmasıyla sağlanabilir ve bu durum; ekonomistlerin vergi
politikalarıyla, vergicilerin de ekonomi politikalarıyla çok yakından
ilgilenmelerini, bu konuda derinleşmelerini gerektirir.
Ne salt vergicilik, ne salt ekonomistlik kendi başlarına çok anlamlı
olamaz. Doğru sonuç, ancak bu ikisinin uyumlu birlikteliğiyle
alınabilir.
|
|