|
Sadece “yine mi vergi?” demenin
yüzeyselliği üzerine birkaç söz
Vergi deyince hemen herkes şöyle bir irkilir:
“Yine mi vergi?”
Oysa “vergilendirme” işi, bir ülkede devletin ekonomiyi düzenlemede, bir
yerden alıp bir yere aktarmada, dahası; devlet olup üzerine düşeni
yapmada kullanabileceği en etkili araçtır.
Bunu biraz daha açacağız ama, daha iyi anlaşılması için önce tersinden
söyleyelim:
-Vergi olmazsa, parası olmadığı için devletin icraatı olmaz
-Vergi olmazsa varlıklıdan alıp yoksula bir şey aktaramazsınız,
-Vergi olmazsa ekonomiye müdahale edecek imkanınız olmaz.
-Vergi olmazsa devlet ben yapamıyorum "birileri yapsın işletsin, parayı
ona ödeyin" der.
Şimdi oturun, devletin hiç vergi almadığı bir ülke düşünün:
O devlet kendi çalışanına, emeklisine, yoksuluna nasıl maaş ödeyecek;
savunma, adalet, bayındırlık ve buna benzer giderlerini nasıl
karşılayacak?
Tabii ki vergi olmayınca devlet de olmayacaktır.
Demek ki, vergi konusu açılınca “Yine mi vergi” demek, “yine mi devlet”
demekle eşdeğerdir.
Laf bu kadar değil tabii…
“Yine mi vergi” demeyeceğiz ama, çok açık biçimde şunları söyleyeceğiz,
daha doğrusu soracağız:
-Yeni vergi tamam da, şu anda yürürlükte olan vergiler neden yetmiyor?
Nerelere harcanıyor?
-Vergide yapılan yenilikler mevcut vergilerdeki adaletsizlikleri yani
noksanları veya fazla yükleri mi dengeliyor yoksa aynı çarpıklıkla
adaletsizliğe devam mı?
-Vergiler yetmediğinde, yeni vergiler salınarak, yeni yeni kanunlar
çıkarılarak mı çözüm aranıyor yoksa verginin; idaresinden yargısına
kadar bir şeyleri de düzeltiyor mu?
-Çıkarılan vergi, ekonomide gelişmeyi, piyasada canlanmayı, alt gelir
gruplarını rahatlatmayı mı sağlıyor? Yoksa "bütçemiz çok açık, devlete
para lazım" diye nereden ve nasıl olursa olsun sadece para “toplamayı”
mı amaçlıyor?
İşte asıl üzerinde konuşulması gereken konu bu…
Eğer bunlar konuşulmuyor, “sadece” yine mi vergi deniyorsa; maalesef
yapılan adeta geyik muhabbeti.
Çünkü akıllı(!) bir iktidarsanız, siz de yeni vergi salmaz, böylece
tepki de almaz ama yapacaklarınızı “Sen yap-sen işlet” diye yerli
yabancı "sermayedarlara" bırakıp kendi halkınızı onlara "mecburi
müşteri" olarak teslim edersiniz; “icraat” sorulduğunda da “bütçe
imkanları bu kadar” der, halkın devletten beklediklerini ihmal
edersiniz.
*
Tartışacak epeyce tarafı var ama, çok yaygın bir ilgi olduğu için gelin
bu bakış açısıyla onlardan tüketim üzerinden alınan ÖTV-KDV ile
“ücretlerin vergilendirilmesi” konusuna kısaca göz atalım:
1.Türkiye’de vergicilik ne yazık ki çook uzun yıllardır devletin sadece
“para toplama” meselesi olarak görülmüş ve bu konudaki kararlar “Vergi
toplamakla görevli bakanlık” ile “siyaset” arasına sıkışmış,
vergilemenin ekonomiye etkisi, adaleti, gelişmeye katkısı, etiği falan
gibi konuları ihmal edilmiştir.
Oysa “vergileme” ne vergi profesyonellerinin, ne ilgili bürokrasinin, ne
günlük siyasetin değil; “devlet-yurttaş” arasındaki hukuksal bir
olaydır, bir devlet düzeni konusudur.
2.Ülkede Özellikle KDV, kısmen de ÖTV bir dolaylı vergi olarak, kim
olduğuna bakılmaksızın tüketiciden alındığı için politikasındaki sosyal
adaletsizliğin en açık göstergesidir.
3.Gelir ve Kurumlar Vergisi gibi “kazanç” vergilerinin düşüklüğü,
Türkiye’nin kayıt düzeninden vergileme modeline, uygulamasından
yargısına kadar zaaf içerisinde olunduğunu gösterir.
İstatistikler, doğrudan/dolaylı vergi karşılaştırmalarında doğrudan
alınan vergiler için yüzde 30 gibi bir oran gösterse de bu “sanal” bir
yüzdedir. Çünkü bu oranın içerisinde devletin kendi ödediği ücretlerden
kesilen(!) gelir vergileri de vardır. Tüketicinin ödediği vergiler
gerçekten halktan devlete nakit para transferidir de devlet bütçesinden
verilen maaşlardan kesilen(!) paralar sadece hesabendir, bir cepten bir
cebe bile değil, tamamen sanaldır.
4.Ücretler üzerinden alınan vergilerde şu üç konu birbirinden ayrı
olarak ele alınmalı ve asla birbirine karıştırılmamalıdır:
-Birincisi: Hiçbir sosyal devlet, eline geçen para ile karnını
doyuramayan yani yarı aç yarı tok yurttaşından vergi almamalıdır. Bu gün
sadece asgari ücret değil onun iki katı kazançlar bile “yoksulluk
sınırı” içerisindedir ve bu seviyenin altındakilerden alınan vergilerin
her kuruşu sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmaz, anayasal haksızlıktır.
-İkincisi: Ücretler yani emek gelirleri, bu ülkede yapılan her türlü mal
ve hizmet üretiminin ciddi bir kalemi yani ağırlıklı bir maliyetidir.
Ücret üzerinden alınan vergiler, -ne işçinin ne işverenin-, sadece bir
üretim maliyeti olan işçiliğin ya da istihdamın vergileridir.
Bir ekonomide istihdam üzerinden alınan vergi ciddi biçimde azaltılmadan
istihdam artmadığı gibi, mal ve hizmet üretimi üzerindeki maliyet de
azalmadığı için üretim seviyesi de yükselmez, dolayısıyla ne ülke
içindeki yabancı mallarla rekabet edilebilir ne dışarıya mal
satılabilir.
-Üçüncüsü, sözde emek taraftarlığı yaparak sadece asgari ücretlilerin
vergi dışı bırakılmasını savunup üst düzey ücretleri daha fazla
vergilendirmek bu ülkede daha çok kol kuvveti ile çalışılan işlerdeki
vergi yükünü kaldırıp daha çok inşaat, konfeksiyon, madencilik gibi
vasıfsız emek gerektiren işleri teşvik eder.
Evet, dünya terk ettiği işler için sizi çalıştırır, basit üretimi size
yaptırır ama bu durumda da siyasetçilerin çok sevdiği "orta gelir
tuzağına" kendi ayağınızla girmekten, daha doğrusu oradan çıkamamaktan
kurtulamazsınız.
İleri teknoloji, parlak beyinlerin istihdamı ve üretime katkısı; onların
yatırımcıya kaça mal olduğuna bağlıdır.
Türkiye tabii ki asgari ücretliden hatta yoksulluk sınırı içerisindeki
ücretlisinden hiç vergi almamalıdır ama aslında “en yüksek ücretler
dahil olmak üzere” bütün ücretler üzerindeki vergileri olabildiğince
indirmelidir.
Ülkede; yetişmiş, teknolojiyi, çağı yakalamış eleman sayısı kıttır ve bu
gidişle kolay da artmayacaktır.
Onlar burada kalmak, yurt dışına gitmemek için kendilerine kaç para
verilecekse onu alabilmeli, devlet de onların ücretlerinden pay alma
hevesine kapılmamalıdır ki kendilerini başka ekonomilere değil, bu
ekonomiye bağlayabilelim.
Türkiye’den batıya beyin göçünün önünü biraz da vergi politikası ile
kendimizin açtığını kabul edelim.
Ve nihayet…
“Vergicilik” asla sadece bir devletinin giderlerini karşılayabilmek için
kendisine “para toplaması” değil, bir anayasal uygulama, bir sosyal
devletçilik, bir kalkınma projesi, bir istihdam politikası ve daha
bunlara eklenebilecek çok çok şeydir.
İndirin ücret üzerindeki vergileri yoksula eziyet bitsin
İndirin ücret üzerindeki vergileri, maliyetler düşsün, üretim ve ihracat
artsın ithalat kesilsin
İndirin ücret üzerindeki vergileri sanayi üç vardiya çalışsın, paralar
yatırıma gitsin
İndirin ücret üzerindeki vergileri işveren birkaç yazılımcı, birkaç
mühendis daha çalıştırmaya imkan bulsun.
İndirin ücret üzerindeki vergileri ülkeyi “orta gelir tuzağında(!)
tutmaktan vazgeçin.
İndirin ücret üzerindeki vergileri yetişmiş elemanlarımızın beyin göçü
dursun, hatta tersine dönsün
İndirin ücret üzerindeki vergileri bu yanlış bitsin.
|
|