|
'Kutsal' asgari ücret: kimi kurtarır,
kimi ve neyi pas geçer?
“Asgari ücret” uygulaması, Milattan önceki üçbin beşyüz- dört bininci
yıllara, yani taa Sümerler dönemi kadar eskilere dayandırılıyor.
Kazılarda, askerlere ve kölelere verilecek yiyeceklerde işin bir
standardı olsun diye belirli ölçekteki yiyecek kaplarının kullanıldığı
görülmüş ya da görülenler öyle yorumlanmış.
Bu uygulama daha sonra Romalılarda da vardı deniyor.
Nedeni, “yukarıdakiler” ya da “çalıştıranlar” tamahkarlık edilip asker
ve kölelere verilen yemeğin standardını düşürmeye niyetlenirse, o
kitlelerde bir büyük tepki, bir patlama olmasını önleyebilmek olmalı.
Daha da yakın tarihlere geldiğimizde, asgari ücret’in 1890’larda
Avustralya ve Yeni Zelanda’da uygulanmaya başlandığı, sonra da
Avrupa’dan başlayarak tüm dünyaya yayıldığı görülüyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü İLO bu işin esaslarını 1928 yılında
belirlemiş. Biz de ilk defa 1974’de onaylayıp aslında daha da öncesinde
1969 yılında uygulamaya koymuşuz.
Ve… bu günlerde bizde 6,5 milyon Asgari ücretli, ama en az bir o kadar
da, bu asgari ücretle adam çalıştırıp iş yapabilecek “babayiğitler”
bulunamadığı için “boşta gezenler” yani bir işsiz ordusu var.
*
Peki, bu asgari ücret uygulaması gerçekten de bir sosyal politika, bir
bölüşümde adalet düşüncesine ya da patronların acıma duygusuna mı
dayanıyor?
Hiç sanmıyorum. Çünkü “muktedirlerin” ne milattan öncesinin esir ve
köleleri, ne Avustralya’daki maden işçileri için adaletli bölüşüm
konusunda öyle “halisane” bir fikri olamaz. Zaten “çalıştıranların”
kendi kölesine, esirine ya da Avustralya’daki madenlerde köle gibi
çalıştırdığı işçisine bir tas çorba vermekle gerçekten de üretilenler
üzerinden adaletli bir bölüşümün sağlanmayacağı ortada değil mi?
Haydi, en azından o dönemler için söyleyelim;
Sunumu ne olursa olsun, bu işin temel dayanağı, çalıştıranların
tamahkarlığına bir sınır getirilip kitlesel tepkilerin, isyanların önüne
geçilmek istenmesi olmalı.
*
Gelelim bu güne…
Binlerce yılda ekonomi de gelişip değişince, tabii ki adam çalıştırma ve
onların karnını doyurma usulü de şekil değiştirdi ve o eskilerdeki
imparatorlar, krallar ya da sömürgecilerin yerini bu zamanlardaki
kapitalistler aldı..
Şimdi de birileri birilerini çalıştırıyor ve en büyük kazancı elde
edebilmek için; kazancı onlarla eşitçe paylaşmak yerine kendilerini
isyan ettirmeyecek kadar bir şeyler vermek zorunluluğunu duymuyor mu?
Tabii ki böyle bir zorunluluğu duyuyorlar. Çünkü “kapitalizmin”
tanımında da, özünde de bugüne kadar hiçbir zaman “yaratılan değerin
çalışanla adaletli bir biçimde paylaşılması” diye bir “hesap” ya da
“duygu” olmadığı gibi bundan sonra da olması mümkün değil.
Peki o zaman kibarca “piyasa düzeni” denen şu kapitalizmde neden “asgari
ücret” diye bir uygulama var?
Tabii ki adaletli bölüşüm duygusundan değil, sadece kazanç hırsının
şahlanıp çalışanları isyan noktasına getirmemek için. Yani sistemin
“patlamaları” önleyebilmesi için bir “supap” olarak.
Bu yorum belki bazılarına biraz katı gelebilir, “iyi de sosyal demokrasi
kapitalizmin yüreğini yumuşatmadı mı?” falan da denebilir kuşkusuz… Ama
işin özünü yani örtünün bir kat altındakini görmek istiyorsak tabii ki
olayı temel dinamikleri üzerinden ele almamız gerekiyor.
(Şimdiki konumuz o değil ama şunu da hemen söyleyelim; sosyal demokrasi
kapitalizmin zaman içerisinde yüreğinin yumuşamasından değil, yükselen
sosyalizmin önünü kesmek için geliştirilmiştir.)
*
Gelelim sadede: Asgari ücret uygulaması bugün neye yarıyor?
1.Bugün asgari ücret, işçi temsilcileriyle birlikte
kararlaştırılmakla(!) birlikte son sözü, ülkedeki işveren ve onu mutlaka
korumak zorunda olan iktidar söylemektedir.
Tesbit çalışmalarında işçi temsilcilerinin de bulun(durul)ması “bak
sizin de görüşünüzü alıyoruz” demekten başka bir işleve sahip değildir.
Bir asgari ücret tesbit çalışmasında karara etkili çoğunluk ya da güç
eğer gerçekten çalışanlarda olabilseydi, kuşkusuz o komisyonlardan çıkan
rakamlar bu gün yoksulluk sınırının dahi altında kalmaz, çalışanların
gönlünden geçen daha yüksek rakamlarda olurdu.
2.Asgari ücret acaba kimlerin ücret dengesini korur diye düşündüğümüzde
görülür ki; eğer gerçekten birilerini koruyorsa sadece bu ekonomide en
altta kalanların yani kol kuvvetiyle çalışan “düz” işçileri koruyan
ücrettir denebilir.
Düz işçi üzerindeki işlerde çalışan ve aslında asgari ücretten daha
yüksek ücret alması gerekenler için hiçbir koruyuculuğu yoktur.
Örneklendirelim mi?
Diyelim ki kapısında “bu iş yerinde … liralık asgari ücret
uygulanmaktadır” yazılı bir işletme var. İçeride de biri asgari ücretli
ama diğerleri bu rakamın 2, 3 ya da beş katı ücret alması gereken 10
kişi çalışıyor.
Düşünelim bakalım: yaptığı işine göre ücreti 4 bin lira olması gereken
şef, 6 bin lira olması gereken Müdür, 8 bin lira olması gereken mühendis
örneğin bu gün için 2020 liralık bir garanti ile bu şekilde uygulanan
“ücrette adalet” düzenlemelerinden yararlanabilmekte, ücret yönünden bir
şekilde işverene karşı korunabilmekte midir?
Tabii ki hayır.
Şimdi olaya bir başka tarafından daha bakalım:
Genel algıya göre “asgari ücret” çalışanların hakkını korumak için
getirilmiş adeta “kutsal” bir uygulamadır değil mi?
Peki şimdi bir de “Bu işyerinde …TL asgari ücret uygulanmaktadır” denen
işletmenin kapısının önüne bakalım:
Medyada çok yer almıştır; beş kişi alınacak yere 500 kişi başvurdu, 5
bin kişi başvurdu, hatta stadyumlarda kura çekildi denir değil mi?
Peki, “Sen şu asgari ücreti ödemezsen adam çalıştıramazsın” dediğimiz
işverenin işini genişletip-çalıştırıp işe alacağı, aç gezen beş milyon
işsizin olduğu bir ülkedeki “işsizler ordusu” bu “duygusal asgari ücret
tedbiri” nedeniyle bu sefer de işe alınamadığı zaman acaba ülkenin
emekçilerine de, o sınır olmasaydı muhtemelen onlara “iş verecek”
olanına da yarar mı getirmektedir yoksa zarar mı?
3. Yukarıda iki ayrı yönüyle irdelemeye çalıştığımız asgari ücret için
acaba; örneğin bu gün 2020 liranın altında da olsa çalışmaya razı ama
mevzuat dolayısıyla çalıştırılamayan milyonlarca işsizin de; aslında
olması gereken ücret düzeyi asgari ücretin çok üstünde olan kalifiye
elemanı için de bir güvence olmadığı açık bir gerçek değil midir?
Örneğin Siirt’te 1000 liraya çalışmak için can atan ama çalıştırılamayan
insanımıza da, bu piyasa dengesi gereği kendisine zaten 4 bin lira
verilen kalifiye çalışana da “asgari ücret” güvencesi(!) ile sağlanmış
bir yarar var mıdır?
Her ikisine de yoktur ve tabii ki piyasa dengesi zaten asgari ücretliye
yani en alttakilere bu kadar ücret veriyorsa onlar açısından da burada
da yeni bir şey yoktur.
4.Gelelim son sözlere:
-Asgari ücret uygulaması bu günkü biçimiyle emek kesimi ile işveren
kesiminin bir mutabakatı değil, aç kalmaktansa düşük ücretle dahi
çalışmaya razı olanların önünü kapayan, bu piyasadaki fiili ücreti zaten
asgari ücretin üzerinde olanlara ise hiçbir yararı olmayan uygulama
durumundadır.
-Asgari ücretin belirlenmiş şekli, pek çok işverenin ücret ödemelerinde
dayandığı “resmi ölçü” haline gelmiştir. Tesbit edilen asgari ücretin,
ekonominin ve hayat şartlarının gerçeklerine uymadığı gerice yöre ve
sektörlerde asgari ücret ödemeleri ancak kağıt üzerinde kalmakta,
uygulama oldukça farklı çalışmaktadır. Örneğin; kayıtlara 2020 lira
geçerken ödemeler bunun çok altında yapılarak katmerli bir kayıt
dışılığa yol açılmaktadır.
-Aslında ilan edilen asgari ücretin “çok üzerinde” yapılan pek çok ücret
ödemesi de, “resmi varsayımlara uyduğu için” asgari ücretten
gösterilmekte, yine kayıt dışılığı beslemektedir.
-Bu haliyle asgari ücret uygulaması, -olsa olsa- ekonomide zaten en
fazla bu seviyede dengeye gelecek olan ücret seviyesini yukarı yönde
zorlamak falan değil, bir kere de devlet eliyle tanımlamaktır.
-Bir ekonomide asgari ücretler piyasa dengesinden daha yukarıya
yükseltilmekle ancak istihdam yanı çalıştırılabilecek adam sayısı
kısılmış olur. Bugün asgari ücret 2020 yerine 4 bin lira olarak ilan
edilecek olsa, 4 bin liradan düşük ücretle adam çalıştıran bütün
işletmeler ya batar ya tamamen kayıt dışına kaçar.
Çünkü işletmelerin maliyetleri ve piyasaları bu zorlama ücreti
kaldırmaz.
-Bir ülkede asgari ücret düzeyi -ki buna belirli düzeydeki işçiliğin
bedeli diyebiliriz- ancak o ülke ekonomisinin verimliliğinin
arttırılabilmesi ile sağlanabilir.
-İşsizliğin düşük, ekonominin verimli olduğu ülkelerde emek
piyasasındaki denge, ücretleri kendiliğinden yükselttiği için zaten
asgari ücret tesbitine gerek kalmaz. O tür ekonomilerde asgari ücret
uygulanacak olursa, bu sadece işverenin ücret maliyetini yükseltip
mevcut kazancından çalışana ve vergi idaresine kısmen pay çıkarmaya
yarar.
-En son olarak da şunu söyleyelim:
Bir ekonomide çalışanların hayat seviyesini yükseltmenin gerçekçi yolu
asgari ücreti devlet eliyle yükseltmeye çalışmak değil, asgari ücretin o
seviyelerde dengeye gelmesine yol açan başarısız ekonomi kararlarına, bu
kararları alanlara karşı çıkmaktan geçer.
Çünkü asgari ücretin yüksek ilan edilmesi çalışanların eline daha fazla
para geçmesinin “nedeni” değil, ekonominin o günkü dengelerinin bir
“sonucu”dur.
“Bir ekonomi kaybederken” o ülkedeki asgari ücretliyi kalkındırma fikri,
sadece nehri tersine akıtma gayretidir ve ya hedefi şaşırma hali ya da
hedef şaşırtmacadır.
“Kaybeden ekonomilerde” dar gelirliyi rahatlatmada atılacak ilk adım,
ilk anda ya da genelde sanıldığı gibi asgari ücreti kutsallaştırıp ona
bel bağlamak değil; öncelikle milli ekonominin güçlendirilmesinin,
istihdam artışının yolunu yöntemini bulmaktır.
O başarıldığında asgari ücret yani en alttakilerin geliri de, asgari
ücretten dahi iş bulamayanların iş bulma şansı da, sadece asgari ücret
ilan etmekle eline geçeni değişmeyen kalifiye elemanın geliri de zaten
kendiliğinden yükselecektir.
|
|