|
Şirketlerin biri açılıp biri
kapanırken işin arka planını okumak
Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB) kendi istatistiklerini
yayınlıyor:
“Türkiye’de falan dönemde şu kadar şirket açılmış, şu kadar şirket
kapanmış”
Rakamlar bir yana, söylenen şu: memlekette şirket sayısı azalıyor…
Daha da açıkçası; piyasa daralıyor, kazançlar düşüyor, ekonomi uygun
adım geriye gidiyor.
Hem de ne gitme; adeta iktidar eliyle “geriye dön, ileriii marş!
“dercesine.
Çünkü ekonominin gerilemesi için ne lazımsa yapılıyor da “acaba biz
nerede yanlış yaptık, bir durup düşünelim ve çaresini bulalım” denmiyor
bir türlü.
Hani “benim kızım bina okur, döner döner yine okur” dercesine.
“Kötü” diyeceksiniz değil mi?
Hayır kötü falan deyip geçiştirmesin kimse; durum gerçekte “Kötüden de
kötü”
“Neden” derseniz söyleyelim:
Bir kere bu “vah vah” dediğimiz “açılan-kapanan şirket” sayıları sadece
birer istatistik.
Yani kuru rakamlar.
İşin içine biraz eğilirseniz göreceksiniz ki istatistiklerde “kapandı”
denen her şirket aynı büyüklükte değil. Örneğin 3-5 bin çalışanını
kapının önüne koymak zorunda kalarak kapanan şirket de, sokağın
başındaki iki ortaklı ne bileyim bir pastacılık limited şirketi de “bir
şirket” sayılıyor istatistiklerde.
Bunlardan birincisi gümbürdeyince neredeyse bir ilçe büyüklüğünde insan
kitlesi işsiz kalabiliyor, bayilikler kapanıyor, tedarikçileri,
dağıtıcılarının nefesi kesiliyor da; diğerinde kimi zaman sadece bir ya
da iki kişinin...
Bir başka gerçek, açılan şirketler sayısı tamam da; kapanan şirketler o
istatistiklere girdiği kadar değil, Bundan daha fazla olmalı.
Onun da nedenini söyleyelim:
Diyelim ki ben kendime güvenirim dediniz, yanınıza da ya aileden
“şeklen” ya da gerçekten gözü kara birini alıp şirket kurdunuz…
Verdiniz işi bir muhasebeciye birkaç evrakla birlikte, üç günde kurma
işi tamam mı?
Tamam tabii.
Yazın onu bir kenara şimdi: “Açılan şirket sayısı bir”
Peki, varsayın ki bir de artık yürütülme imkânı kalmamış bir şirketiniz
var. Kapatacaksınız ya…
Sorun bakalım bir şirket ne kadar zamanda "kapana-biliyor?" Hemen
kapanamaz… Çünkü önce tasfiye genel kurulu yapacaksınız, sonra ticaret
sicilinde ilan ettireceksiniz, sonra eldeki malı, demirbaşı paraya
çevireceksiniz, borçları ödeyeceksiniz, bu arada bir yıl bekleyip
“alacağı olan bu bir yılda gelip istesin” diye usul gereği askıda
bekleteceksiniz ve başka bir engeli çıkmazsa yine tasfiye sonucunu ilan
ettirip şirketin kaydını sildirecek yani “oh nihayet kapattım”
diyebileceksiniz.
Nereden baksanız bu süreç bir buçuk yıldan az değil.
Bunu niye anlattık dersiniz?
Şunun için:
Şirket kapatma yani hukuksal adıyla “tasfiye” bir buçuk yıldan ne
bileyim beş yıla altı yıla kadar sürdüğü için o açıklanan açılan şirket
istatistiklerinde “açılanlar” için diyecek bir şey yok ama “kapandı”
denen şirketler var ya… işte onlar ancak bu süreci tamamlamış olanlar
yani en azından birkaç yıl öncesinden “buraya kadar” deyip işi
kapatabilenlerin sayısı.
Demek ki kapatma kayıtları açmalara göre hayli geriden.
Yani gecikmeli geldiği için açma-kapama sayıları eş zamanlı verileri
gösteremiyor.
Gösterilenler, bugün açılanlarla birkaç sene öncesinden işi bırakanların
kıyaslanmasından başka bir şey değil.
Ama ona rağmen bile açılandan çok kapanan varsa bu veriler bile
ekonomideki daralmanın en somut ifadesi.
Çünkü piyasa iyiye gidiyorsa şirketler açılır,
piyasa kötüye gidiyorsa şirketler kapanır.
iş bu kadar net.
Tam açılan-kapanan şirketlerin kıyaslamasıyla ilgili olmasa da
“vaziyet”in sayılara yansımayan bir başka yönü daha var:
Diyelim ki aynı istatistikler yayınlanıyor ve deniyor ki; memlekette
falan dönemde bilmem kaç bin bilmem kaç “adet” şirket kapandı ama aynı
adette de şirket açıldı: Durum “tapi”
Öyle mi dersiniz?
Asla "tapi" yani başabaş değil.
İki sebepten:
Birincisi bu gün açıldı dediğiniz şirket, tabiatı icabı asgari sermayeli
şirkettir, adeta yasaların “en azından şu kadar olacak” dediği başlangıç
sermayeli şirkettir ve yine doğal olarak kurulduğu tarihte bordrosunda
herhangi bir çalışanı bile yoktur da, o “gümleyerek” kapanan şirketler
var ya… İşte onların kapının önüne konan o kadar çalışanları, birlikte
çalıştıkları ve artık zor durumda kalan o kadar iş ortakları,
fasoncuları, tedarikçileri, iş yerleri ve sairesi vardır ki; bu durumda
asla o “biri açıldı biri kapandı” ekonomi yine dengede diye söylenen
istatistiklerle işin gidişatı hakkında fikir sahibi olmak mümkün
değildir.
İkincisi, kapanmasa da “bitik” hale gelen küçük şirketler meselesi.
Denizlerde olduğu gibi kapitalizmde de kuraldır: Büyük balıklar küçük
balıkları, büyük şirketler küçük şirketleri yerler…
Ekonomik çöküşler de büyük şirketlerden çok küçük şirketleri eritir
bilir misiniz?
Çünkü küçük şirketler her zaman diğerlerinden daha güçsüz, daha
korumasız, daha az profesyonel ve büyük şirketlerin karşısında daha
“mecburcu”durlar.
Diyelim ki büyük şirket otomobil üretip satıyor, küçüğü de ona yan
sanayii üretiyor. Örneğin otomobillerin cam fitillerini ya da aynalarını
yapıyor.
Veya büyük bir gazoz şirketi var, bir de ona nakliye hizmeti veren
bayiler, nakliyeciler falan…
Kriz başladığı anda büyük şirketler kendi durumunu korumak için hemen iş
verdiği o küçük şirketlerin kazanç payını kısar, paralarını daha geç
ödemeye başlar, çalışma koşullarını değiştirir.
İtiraz edemezsiniz ya, ederseniz:
“Bu parayı beğenmiyorsan yapma” der….
Küçüğün buna hayır deme şansı var mı?
Yok tabi… çünkü zaten piyasa daralmakta…
Çaresiz razı olur.
İşte bu nedenle, küçük şirketlerin kapananı kapanır ve gecikmeli de olsa
kayda geçer de, henüz kapanmayanı sadece büyüklerin kaybını karşılamaya,
kazanmasa da sadece ayakta kalmaya bile razı hale gelir..
Bu sözünü ettiğimiz durum o istatistiklerde var mıdır?
Yoktur.
Çünkü henüz kepengi indirip o uzun tasfiye sürecine bile girmemiştir .
“Canlı cenaze” derler ya, o işletme aynen yaşayan ölüdür.
Bu arada “Bak kuruldu” üstelik de yabancı sermayeli dediğiniz
“şirket”lerin içinden orta doğudaki kaostan, harpten kaçıp buralarda
tutunmak, en azından vize alabilmek için Suriyelinin, Iraklının,
İranlının kurduğu “şeklen şirket"leri de çıkarın, Türkiye’de şirketler
maalesef işte bir de bu yüzden çoğu konuda, o istatistiklerde görünenden
“çok daha kötü” durumdadırlar.
Bırakın birileri kendilerini bu rakamlarla anlatmaya, o kadar da değil
demeye çalışsın…
Ama siz siz olun, “hele hele” diye işin arka planında olanı da
düşünmeye, soruşturmaya, ve anlamaya çalışın.
|
|