Bir yılın sonundan bir yılın başına geçerken geçim derdi üzerine


Girerken, hemen hiç kimsenin bu kadar da sıkıntılı olacağını beklemediği bir yılı geride bırakıyoruz.

2018, belki de sadece iyimserlikten değil; gerisinde kaderciliğimizin de etkisiyle “inşallah iyi olur, mutluluk getirir” dediğimiz bir yıldı; ama beklediğimiz gibi olmadı.
Hatta tanımlarken o da yetmez bence; şaşırtacak kadar kötü geçti.

Doğrusu bu kadarı kimsenin hayaline bile sığmazdı.

Beklentileri doğru çıkanlar olmadı mı?
Oldu tabii…

Kestirmeden; “bu iş düzelmez” diyen en karamsarlarla “ “Bundan iyisi Şam’da kayısı” diyenler…

Gerçekten de düzelmedi işler.
Ekonomi ve bu ekonominin “altta kalanları” günden güne giderek biraz daha zor duruma düşerken, “Şam’da kayısı” meraklıları Şam’a ulaşıp oraların kayısılarını yiyemediler ama zaman hep onlara çalıştı.

Varlıklarını istedikleri ölçüde büyütemeseler de, en azından kimse onlara “bu ne iştir” sorusunu soramadı bütün bir yıl boyunca…
*
2018, sürdürülen ekonomi politikası -daha doğrusu ekonomideki yanlış politikalar- dolayısıyla ve en fazla da sabit gelirliler ile geliri zaten kendine yetmeyenler için adım adım boğazları sıkan bir politika(!) dolayısıyla berbat bir yıldı.

Ülkedeki ekonomi üretkenliğini kaybettiği için, bu üretimin bir bacağı olan, ondan pay alıp beslenen ücretlilerin gelirlerinin artmasına olanak yoktu. Kendilerine şu ya da bu ölçülerde yapılan ücret artışları ancak “gazlarını almaya” yetebiliyor, işin özünü değiştirmiyordu.

O paraları bile bulamayanlar ve işsizler için ise belki de son kredilerini kullanarak “günü” kurtarmaya yetiyordu.

Ama o 365 uzun gün boyunca işler hep geri gitti.

Kişi başı gelirlerin sözümona 10 bin doların altında, hatta gerçekçi olmak gerekirse 5-6 bin dolaylarında dolanan bir ekonominin içinde yaşayan bir sabit gelirli için daha ne olabilirdi ki?

En fazla bunu da kaybedip tümüyle parasız kalmamak değil mi?
Çünkü o da olmayınca işin arkası yoksulluk, yoksulluğun arkası açlık…
*
Türkiye üretemeyince o 80+5 milyon nüfusunu ya bir şeyler satarak ya da biraz daha ve ne bahasına olursa olsun daha da borçlanarak doyurabilirdi değil mi?

Nitekim hem sattık, hem borçlandık ve bu da yetmedi; üzerine “bizden varlıklısı yok” deyip yeni yeni harcamalara girdik.

Olmayan, kazanmadığımız paraları da tükettik.


Sonu enflasyondu bunun.
Nitekim nur topu gibi bir “yüksek enflasyonumuz” oldu.
Bunu duyururken koltuğundan olan birine göre %24,5…

Seçime doğru “şimdilik” geri alınan zamlar, özel sektörden istenen indirimler ve dövizin sıkılan boğazı ile bu rakam belki bu günlerde %20’ler dolayına “indirildi” ama ya gerisi?

Ya önümüzdeki koca bir 2019’da ne olacak?
Baskıyla Pazar ekonomiciliği bir arada ne kadar sürdürülebilir?

*
Bilim adamı “belirli şartlar altında daha önce ne olduysa sonra da o olur” gibisinden bir şey söylemiş ya…

Dolayısıyla, ekonomi yönetimindeki anlayış değişmedikçe bundan sonra olacaklar da gayet açık.

Sadece ölçüsü üç aşağı-beş yukarı farklı olabilir.Çünkü “belirsizlik” başa daha neler geleceği konusunda tahminlerde bulunmayı zorlaştırıyor.

Ama şurası açık ki; bu işleri “bak her şey güllük gülistanlık” diyenler yönettikçe ne o politikalar değişecek ne de 2018’den devraldığımız o "gidişat”

Sabit gelirlilerin gelirleri “o eski rakamlarla” sabit kalmaya devam ederken piyasada yeni rakamlar yükselecek, satın alma güçleri düşecek ve “yoksulluk” biraz daha genişleyip daha çok sayıda insanı “acıtacak”.

Ya “o kadarcık bile sabit geliri de olmayanlar” mı?
Onların durumu daha da karanlık.

Çünkü enflasyon yükselir, geçim zorlaşırken birilerinden borçlanma şansları daha da düşecek…

Bir sonraki aşama ise belli: “açlık”.

Biraz karamsarca oldu ama ne yapalım; dost acı söyler…
Tatlı tatlı anlatmak, umutlandırmak için hadi siz söyleyin bakalım o zaman “ekonomide anlayış değişiyor, bak yanlışlar anlaşıldı” diye…
Diyebilenler beri gelsin, ne söylenecekse; en azından bu yılbaşı hatırına “pardon” deyip biz de güzel şeyler söylemeye razıyız