Vergi uygulamaları aslında cebimizdeki ekonomi politikası mı?


“Vergi”yi nasıl bilirsiniz?
-Kötü bir şey, dert.
-Muhasebecim bilir,
-Devlete para kazandırmanın yolu,
-Adaletsiz bir uygulama
-Elimizden ekmeği, soframızdan aşımızı alan sevimsiz iş,
-Ne kadar az olursa o kadar iyidir,
-Kaçıran kaçırır, yükü vatandaş çeker

Ve… buna benzer sevimsiz, soğuk, kabullenmekten uzak pek çok tanımlama değil mi?

Oysa vergicilik çok ciddi ekonomik sonuçları olan ve aslında yurttaş olarak hepimizin sahiplenmesi, uygulaması konusunda hepimizin doğrusu-eğrisi hakkında bir fikri hatta tepkisi olması gereken bir uygulama.

Geniş bir konu…
Ama bu yazının dar çerçevesi içerisinde bile hemen söylenebilecek, altı çizilebilecek bazı başlıklar var.
Sıralayalım bakalım:

1.
İster sade yurttaş, isterse esnaf, tüccar, sanayici ya da yatırımcı olalım; vergi hepimizin ekonomisini yani cebini ilgilendiren bir konu. Dolayısıyla “ben bilmem, onu muhasebeciler bilir” gibi bir anlayış aynen “ben devletin cebimden aldığı parayı bilmem, buna karışmam da” demek kadar asla kabul edilemeyecek bir anlayıştır.
Çünkü herkes hem cebindeki paranın ne kadar olduğunu, hem nereye ödeneceğini bilir ve ona göre yaşar.

Dolayısıyla “vergi” bizim kişisel ekonomimiz ile “birebir ilgili” bir konudur.

2.
Kapitalist ya da popüler söyleniş biçimiyle “piyasa ekonomisi”nde devlet, devletliğini yapabilmek için paraya yani “vergi”ye ihtiyaç duyar.

Memur maaşlarından kamu yatırımlarına, askeri harcamalardan dış borç ödemelerine kadar her konuda devletin bir biçimde kişilerden ya da kişilerin sahibi olduğu şirketlerden para toplaması gerekir.

Bu paraların kimden ne kadar alınıp hangi işe ne kadar harcanacağı, tabii ki bunu yani bu “katkı payı”nı ödeyen yurttaşların cebini ilgilendirir.

Yanlış vergi politikaları aslında bu “katkı payı” da diyebileceğimiz vergi”nin haksız dağıtımı demektir.

Siz hiç oturduğunuz apartmanda küçük dairelerin çok, büyük dairelerin az aidat ödemesine, ya da bütün daireler eşit büyüklükte iken bazılarının az ödemesine sessiz kalıyor musunuz?


Ya da ben bu aidat paylaşımından anlamam, bunu yönetici bilir diyor musunuz?
Aslında vergi de bizlerin bu ülkeye olan aidiyetimizin aidatıdır.

3.
Kişisel ekonomimiz açısından bu kadar önemli olan vergi ya da bir başka tanımla “kamu harcamalarına katılım payı”nın Türkiye’de bizim hesabımıza göre yüzde 80’ler oranında “dolaylı” yani beyan değil de KDV, ÖTV, Harç, vs gibi bir mal ya da hizmet alımı üzerinden alınması aslında toplanan vergilerin çok büyük kısmının “sade yurttaşlar” tarafından ödendiğini gösterir.

Büyük patronların bazen “bu ülkede bizden başka vergisini ödeyen yok, kaçıran kaçırana…”demesinin bir anlamı yoktur. Ülkede vergisini tam ödeyen kesim sade yurttaşlardır.


Çünkü o dolaylı vergilerde diğer kazanç erbabı gibi “kaçırma” imkanı da yoktur.

4.
Dolayısıyla, bu ülkede yaşayan bir yurttaş olarak her sıradan insanın “vergi” gibi bir konuda, kimlerin ödeyip ödemediği, bu “salma”da kime ne kadar yüklenilip kimin ne kadar kollandığı, hatta toplanan paraların yerinde harcanıp harcanmadığı konusunu her zaman sorgulama ve takip hakkı vardır.

Aynen apartman aidatının ne kadar doğru harcandığını sorgulaması gibi…

5.
Bu mutlaka sorgulanmalı, vergide adalet mutlaka aranmalıdır. Çünkü “devlet” için dahi olsa o devletin yurttaşlarının ekonomileri arasında adaletsizlik yapmasının haklı bir dayanağı olamaz.

Bunları sorgulama sadece yurttaşların değil, onların haklarını kollamak durumunda olan siyasi partilerin de görevidir.

Ve siyasi partiler “bu konuda yurttaşın vekaletini taşıdıkları için” daha da dikkatli olmalıdır.

-Örneğin, sadece itiraz etmiş olmak için bir vergiye itiraz ederlerken bunun, yükü kimin sırtından alıp kimin sırtına yeni yükler bindirdiğini bilerek hareket etmeleri gerekir.

-Örneğin, “Dünyanın en yüksek vergili benzinini kullanıyoruz” derken benzinden indirilmesini istedikleri o verginin bu sefer otomobil kullanmayan, duraklarda bekleyen yurttaşların vergilerinden karşılanacağını düşünmeleri;

-Otomobil üzerinden alınan ÖTV indirilirken, bu vergi “kolaylığının” aslında bu kriz ortamında otomobil almayı aklından bile geçirmeyen diğer yurttaşların cebinden yapıldığını söyleyip “indirime karşı çıkmaları” gerektiği gibi…

6.
Ve sonuç olarak “vergi politikası” aslında devletin “ekonomi politikası” alanındaki en etkili aracıdır. Çünkü devletin ekonomiye en büyük ve doğrudan müdahalesi vergi politikasıyladır:

-Birincisi, “toplarken” ; kişi ve şirketlerin kazançlarından bir kısmına el koyarak,
-İkincisi, bu el koyduğu “para”ları şunun ya da bunun ekonomik çıkarına olacak biçimde harcayarak.

Birincisinde bir kısım cepten paralar çıkar, ikincisinde birilerinin cebine bir kısım paralar girer.

Örneğin, halkın geçim sıkıntısı had safhadayken elektriğe, suya, gaza zam yapılarak “herkesten” para toplanırken; inşaat sektöründe, kazanç arsızlığı içinde, olmayacak risklere girip her türlü savurganlığı yapan bazı iş adamlarına(!) destek olmak için devletin bazı gereksiz ya da zamansız devasa inşaat işlerine girip onlara para kazandırması,
Örneğin, yaşanan döviz darboğazında iken dışarıdan ithal edilecek otomobillerin ÖTV’sinde indirim yaparak içerideki otomobil ithalatçılarını kazandırmak gibi…

7.
Kimse unutmasın:
Devlet para toplarken de, topladığı parayı harcarken ve hatta insanları Yap İşlet türü ileriye dönük borçlandırırken de adaletli olmaları; yurttaşların da, bunun “bir biçimde” kendi ceplerine müdahale olduğunu bilmeleri ve bir kere daha söyleyelim; aynen apartman aidatlarında olduğu gibi doğruluğu ve adaletliliğine dikkat etmeleri gereklidir.

Vergi ancak, haklı ve adaletli olarak toplandığı, toplananların doğru ve birilerinin değil tüm yurttaşların ekonomisi için haklı olarak harcandığı zaman kutsaldır.

Ve yapılan siyasetin kutsallaşması bile, aslında; toplanan-harcanan o vergilerin kutsallaşmasına bağlıdır.
-