|
Batı cephesinde seçimlerle
değişen bir şey yok
Batı cephesinde seçimlerle değişen yeni bir şey yok
Seçim sonrası ortalarda dolaşan yorumlarla kafası iyiden iyiye karışmış
olacak ki; endişeli bir sesle sordu dostum:
“Ne olacak şimdi?”
Dilim döndüğü kadar anlattım.
“Biraz rahatladım” dedi.
Aslında, “bak bu arada iyi şeyler de olacak” gibi bir şey söylediğimden
falan değil ha…
Ona sadece “Şimdi değişeceğinden korktuğun şeyler var ya; işte onların
çoğu eskiden de öyleydi zaten, neden korkuyorsun ki” dememden dolayı
olmalı..
Erich Maria Remarque’ın o ünlü romanında “Batı cephesinde yeni bir şey
yok” diyor ya… anlattıklarım bundan ibaretti:
Kimse merak etmesin, yeni bir şey olmayacak...
Olacak olanlar çoktaaan olmuştu.
*
Olaylara biraz dışarıdan, biraz da biçimsel bakılınca eyvah deniyor,
gitti gül gibi parlamentomuz, gitti mis gibi demokrasimiz…
Öyle ya
-Bir rejimden bir başka rejime geçiyorsunuz sözüm ona.
-Üstelik millet çapında ciddi bir mutabakat falan da olmadan, tartışmalı
ve bıçak sırtına yakın bir oylamayla devletin temel yapısı, koca bir
anayasal sistem değişiyor,
-Parlamento “tartışılan” değil, daha çok, “konuşulan yer “haline
geliyor,
-Başbakan yok, bakan yok, milleti artık tek kişi temsil ettiği için
milletvekilliği “milletin vekilliği” olmaktan çıkıyor; milletin vekaleti
bundan böyle tek kişide toplanıyor.
-Her şey bir kişinin ağzından çıkan birkaç kelimeye bağlı “oluyor”
falan…
-Daha bir sürü ince ayrıntı.
Ürkütücü mü bunlar?
Bu seçimle gerçekten bir anda memleketin kaderi mi değiştiriliyor?
Öyle gibi görünse de değil yahu, bunlar fiilen bitirilmişti zaten, olan
olmuştu.
Siz eğer “devran”ın bu güne kadar nasıl döndüğünü zaten biliyor idi
iseniz, şimdi yapılan bütün bu değişikliklerin biraz “biçimsel”
olacağını da biliyor olmalısınız.
Şimdiki değişim sadece biçimsel… o korktuklarınız zaten vardı da siz yok
sanıyordunuz.
Tek farkı, artık o işlerin biraz daha cüretkarca, biraz daha uluorta
yapılacak olması, o eskiden olduğu gibi “kitabın” arkasından dolaşmaya
gerek kalmaması.
Ne gibi mesela?
Efendim tabii ki artık anayasa o eski anayasa, kanunlar o eski kanunlar
gibi olmayacak, devletin organizasyon “şekli”” değişecek ama;
Peki söyleyin bakalım, bu parlamenter demokrasi sitemimizde bütün bu
devlet işlerine “karar” veren kimdi? Bundan sonra böyle olacak diyen o
“tek” merci değişecek mi?
“Değişmeyecek”
Dün neydi, bu gün ne?
Yani dün devlet işlerine çok kişi hep birlikte, bakanlar kurulu olarak,
müzakereyle karar verirdi de bundan sonra mı tek kişi verecek?
Kanunlara uygunluk mu aranmayacak?
O şimdi her şeye “karar” verecek olan, zaten yasamayı da, yürütmeyi de
yargıyı da kontrol etmiyor muydu?
Yasama sanki “kanun çıkarmak benim takdirimdedir” diyordu da şimdi mi
diyemeyecek?
Yürütme, sanki bu işleri başbakan ve bakanlar yürütür diyordu da şimdi
mi diyemeyecek?
Bak, iktidar kanadı kaybetseydi tabii ki bu seçim bir “değişiklik”
getirecekti ama iktidar bir kere daha kazanınca değişmesinden
korkacağımız fazla bir şey de yoktu aslında;
Farkında değil misiniz?
Dolayısıyla bu gün de değişen bir şey yok.
Muhalefet kanadı önüne gelen değiştirme şanslarından birini
“kullanamadı” sadece.
Evet, “Önüne gelen değiştirme şanslarından birini kullanamadı” özetle.
Kullanılmalıydı ve buna daha da iyi hazırlanılmalıydı ama olmadı.
*
Bu işte bir yenilik varsa o da şu:
Eskiden tartışırdık en fazla “hukuka uydu da uymadı” falan diye.…
Şimdi, yaptıklarının artık anayasaya da, hukuka da, şu bizim demokratik
sistemimize(!) De bir biçimde “uydurulduğu” bir döneme girdik.
Hani “uysa da uymasa da…” hikayesi…
Hatta şimdi her şey sadece “kanuni” olmakla kalmadı, “hukuki”liğe bile
yükseldi.
*
Demokrasi, “halkın işin farkında olduğu zamanlarda ve yerlerde
demokrasidir ancak.
Çünkü o halkın hem çıkarının nerede olduğunu bilmesi hem işleri
yönlendirebilmesi gerekir.
Halk dünyadan habersizse, örneğin bir biçimde havaya sokulmuşsa, sırf
daha çok sandığa gitmesi, oy kullanması ile demokrasi olmaz.
Parlamento, içinde sadece sabahlara kadar “konuşulan” ya da daha
Türkçesiyle “laf üretilen” yer değildir.
Sadece iktidar partisinin istediği kanunları üretme mekanı değildir.
Karşı görüşlerin de sesini kamuoyuna duyurduğu yerdir.
Parlamento, o içinde konuşulanlar alınacak kararları etkilediği zaman
parlamentodur.
Böyle olmadığı zaman gerçek anlamda ne demokrasi vardır ne de
parlamento.
Hepsi de “mış gibi” dedikleri birer merasimdir.
Hani “temsili demokrasi” derler ya; öyle değil; “demokrasi temsili”dir.
Yani;
Bu seçimlerden önce bu anlamda pek bir şey olmadığı için, seçimden sonra
da “batı cephesinde yeni bir şey yok”tur dersek, -asla durumu hafife
aldığımızdan değil, bu durumun öteden beri böyle olduğunu bildiğimizden
dolayı- çok da yanlış bir şey söylenmiş olmaz.
*
Türkiye ekonomisi için bir de “orta gelir tuzağından kurtulamıyor” denir
ya;
Demokrasisi açısından da Türkiye, henüz “Orta doğululuk tuzağından”
kurtulabilmiş değildir.
Bakmayın ülkenin bazı bölgelerinde küçük küçük kesimlerin bir ölçüde
çağdaşlaşmış olmasına; bunlar küçük adacıklardır
Bütününe bakıldığında ülke hala Orta doğuludur, bağnazdır, kadercidir…
“Sivil” toplumdan da, sivil toplumculuktan da çok gerilerdedir.
Güce tapar
Ne toplumda ne yönetimde çağdaş anlamda kurumlaşma yoktur.
En büyük güç devlet, devletin sahibi de iktidar partisi olduğu için
halkın çoğunluğu iktidara tapar.
Onların günlük yaşamında siyasetin anlamı, çoğu zaman “particilik”tir.
Yani iktidardaki takımda ya da iktidara oynayan takımda oyunculuktur
siyaset anlayışı.
O oyunculukta da “takımdaşlık” vardır, “sadakat” vardır da pek fazla
“fikirdaşlık” yoktur.
Oysa siyaset bilimi, partileri “aynı siyasi görüşte olan yurttaşlar
topluluğu” diye tanımlar.
Partinin harcı “fikir birliğidir” “çıkar birliği” değil.
*
Zaten işlemeyen demokrasimiz, zaten işlemeyen düzen, bu seçimdeki gibi
“düzeltme şansı kaçırılınca” bozulabilir mi?
Bozulmaz, çünkü zaten bozuktu.
Nasıl mı bozuktu?
Tutun ki iktidar partisi liderinin aklına akşam akşam bir şey geldi;
daha geceden Meclis grubuna “Hazırlayın yarın şöyle bir kanun, geçirin
komisyonlardan, getirin genel kurula tez elden” dese ertesi gün
dedikleri aynen kanun olmaz mıydı?
Var mıydı “Dur bir dakika bunu önce aramızda, sonra parlamentoda bir
tartışalım, acaba kurumlar ne diyor, muhalefet ne diyor” diyebilen?
“Adına parti disiplini falan…” da denip hem komisyonlarda hem genel
kurulda zaten “sayıca” hakim olan taraf şakır şakır o işi aslında bir
askeri disiplin içinde kanun haline getirmez miydi?
Çoğunluğu varsa, akşam liderin aklına gelen ertesi gün “mevzuat” olmaz
mıydı?
Sonra da “bak kanun böyleyse biz nasıl olur da o kanun dışı bir iş
yaparız” denmez miydi saf saf soranlara?
Seksen sekiz kere değişen İhale kanunu buna örnek değilmidir? Şiz o
değişiklikleri “mükemmeli arama gayreti” mi sanıyordunuz?
Hatta bırakın Meclisten alel usul geçirmeyi, daha Meclise sevk edilmeden
haberi duyan bürokrasi o saatten itibaren “istim arkadan gelsin” deyip
kendince uygulama başlatmaz mıydı?
Aynı “takım” içindeki Başbakan’ın, bakanların, vekillerin “ama benim
görüşüme göre…” diye patronun dediğinden farklı bir şey söyleme şansı
var mıydı?
“Hayır, yoktu” diyecekseniz; ve şimdi de işin aslında “mevzuat” “fiili
işleyişe” uyduruluyor ise siyasi yaşamımızda neyin değişmesinden endişe
edeceğiz ki?
Eski sistemde “Başbakan” sadece “acaba lider ne diyecek?” Diye yukarıya
bakanların “baş”ıydı, bakanlar da “baş bakan”ı bile atlayıp yine “dur
bakalım yukarısı ne diyecek” diyenler ekibi değil miydi?
Var mıydı öyle “bu işin bakanı benim” “bu konuların yürütmesi benden
sorulur, doğrusu da budur” diyebilen, yani kendi alanında hükümet eden?
*
Şimdi değişen sadece bize özgü demokrasimizdeki “bürokrasinin, anlamı
kalmamış usullerin azaltılmasıdır.”
Hatta belki bu işin yararları bile var denebilir;
Artık o formaliteler, o ritüellerin kalkması, “Meclisten geçiremedik”
“muhalefet engelledi” gibi başarısızlıkların muhtemel mazereti de ileri
sürülemeyecektir.
Şimdi “yer” de geniştir “yen” de…
İşte bu tablo şimdi muhalefete de -eğer söylerse- millete de, daha
doğrudan, daha net bir şey söyleme fırsatı vermiştir:
“Arkadaş, bak şimdi önünüzde ne çift başlılık yaratıyor(!) Dediğiniz
başbakan ve hükümet var, ne Meclisin o engelleyen, zaman alıcı(!)
İşlemleri…
Tam da istediğiniz gibi oldu mu?
Var mı şimdi önünüzde bir set?
Haydi indirin doların kurunu, indirin faizi de şu ekonomi canlansın;
Haydi arttırın üretimi, patlatın ihracatı, memleket borç aramaktan
kurtulsun,
Verin işçiye, işsize, emekliye parayı, yükseltin fındık fiyatlarını,
Tamamlayın bütün büyük yatırımlarınızı, kalkındırın memleketi, güldürün
herkesin yüzünü…
Olur mu bunların hepsi?
Vallahi “al işte yaptık” dediğiniz gün biz de “demek kabahat
sistemdeymiş” der yanlış düşündüğümüzü kabul ederiz.
Ama hemen her istediğinizi yapabildiğiniz bu düzende de hala memleketin
durumunda dişe dokunur bir şeyler olmazsa; kusura bakmayın; o zaman da
devletin bütün düzenini değiştirmenizin aslında sadece iktidarda kalmak
için yapıldığı apaçık ortaya çıkar, ondan sonra siyasetinizi kurtaracak
tek bir bahane bile bulamazsınız.
-------------------------
|
|