|
Kuru soğan üzerinden
Memleket ekonomisi üzerine düşünceler
“Kuru soğan 7 lira”
Hemen arkasından patates geliyor…
Ortalama bir ailenin aylık tüketim miktarı belki de ayda 4 kiloyu
geçmeyen, şu anda fiyatı iki katına çıkmış olsa bile o ailenin aylık
giderlerini en fazla 14 lira etkileyen “fahiş artış” seçim ortamındaki
memleketimizde hemen her şey tartışılmaktayken bir çırpıda “gündeme”
oturuverdi.
Televizyonlar bir yandan, gazeteler bir yandan, ve tabii ki
siyasetçilerimiz de bir yandan
Oturmasın mı?
Otursun tabii de, ülkede her beş kişilik aile başına ortalama 28.312
dolar olan dış borcun, doların her bir sent yükselişinde sırtımıza 283
lira daha bindirdiği bu ortamda, bu durumu bırakıp pazardaki 14 liralık
soğan fiyat artışını tartışmaya başladığımızda; aslında asıl
meselelerden uzaklaşmış, asıl eleştirilmesi gerekenleri ikinci plana
atmış olmuyor muyuz?
Hadi bu kritik günlerde sabahtan akşama bunu tartışalım, tamam.
Peki yarın hükümet can havliyle bir yerlerden bulup buluşturup soğanı
“bir liradan” pazara dökse, sonra da “alın işte size ucuzluk” dese ne
lazım gelir?
Dolayısıyla “soğan” gibi kolay anlaşılır ama sorumlularınca da -şu seçim
döneminde- bir o kadar da kolay “savuşturulabilir” bir konuyu
diğerlerinin üzerini örtecek, onları göz ardı ettirecek kadar öne
çıkarmamakta yarar var.
Asıl konu, soğanın örneğin dün 3 lirayken, -bir hafta içinde- bu gün 7
liraya çıkması değil, 16 yıldır uygulanan yanlış ekonomik
politikalardır.
Tarımda da, sanayide de, turizmde de bu böyle…
*
Bu arada şunları da bilmemizde yarar var:
Size, baştan söylediklerimize ters düşüyoruz gibi gelecek ama, biliyor
musunuz;
Bu dünyada bütün ekonomi kitaplarının soğan fiyatlarındaki dalgalanmalar
üzerine “teorik” açıklamaları vardır.
Ünlü “Cobweb=Örümcek ağı” teoremi soğan fiyatları üzerinden anlatılır.
Detaya gerek yok, özetle şöyle der orada:
Üretici (soğan üreticisi) gelecek sezon ne üretirse karlı olacağını
düşünürken, içinde bulunduğu sezonun fiyatlarına bakarak karar verir.
Örneğin:
-2018’de soğan pahalı mı; bak bu ürün iyi para ediyor diye 2019’da soğan
eker, ama çok soğan üretildiği için bu sefer de o yılda fiyatlar düşer,
çiftçi zarar eder.
-2019’da soğan çok bol olduğu için fiyatlar çok mu düşük, çiftçi zarar
mı etti? Bilin ki artık para etmiyor diye 2020 yılı için soğan ekmekten
vaz geçer ve üretim düşük olduğu için de pazar fiyatları yine yükselir.
Nitekim, -hava şartları, bitki hastalıkları bir yana- 2018 yılında soğan
fiyatlarının bu kadar yükselmesinin “teknik” nedeni budur.
Yine bu nedenle şimdiden söyleyelim; 2019 yılı tam bir soğan bolluğu
olacaktır, çünkü ürününün bu yıl iyi para ettiğini gören üretici -şu
ithalat lafı olmasa- daha çok soğan ekecektir.
*
Peki bu işin içinde karaborsacılar, istifçiler, spekülatörler gibi
piyasa düzeninin hainleri(!) Yok mu?
Açıklayalım:
Türkiye’de şu dönem, hiçbir zaman görülmediği kadar serbest bir piyasa
ekonomisi vardır.
Yani isteyen istediği malı alır, satar, ithal veya ihraç eder, üretir,
çürütür falan…
Dolayısıyla piyasa ekonomisinde ve bu rekabet ortamında “bir kısım
tüccar”ın 40 kuruşluk soğanı alıp 7 liraya satması gibi bir olay olamaz.
Tutun ki birisi bunu yapmaya kalktı ve 40 kuruşa alıp 7 lira olmasını
bekledi ve 7 liradan piyasaya çıkardı…
O zaman,
-Ya üretici piyasada 7 lira eden malı artık 40 kuruşa vermez,
dolayısıyla aracı o parayı kazanamaz;
-Ya, bir yerde 40 kuruşa mal alınıp 7 liraya alıcı bulabiliyorsa bu işin
kazancını gören herkes soğan ticaretine girer ve piyasa derhal düşer.
Siz semt pazarında yan yana iki tezgahtaki maldan 7 liralığı mı
alırsınız, 3,5 liralığı mı?
3,5 liralığı tabii. Çünkü ne o satıcının elini tutan vardır ne sizin.
İşte ekonominin, işletme biliminin ya da piyasanın gerçeği bu olduğu
için bütün ekonomi kitapları soğan üretimi ile soğan fiyatları
arasındaki o enteresan ters yönlerde dalgalanmayı ciddi ciddi yazar ve
böyle açıklar da hiçbir zaman istifçi, karaborsacı, spekülatör ya da
gözü dönmüş tüccardan söz etmez.
*
Peki, bu olayda hiç eleştirilecek taraf yok mu?
Var elbette.
Üstelik öyle 15 gün sonra ya ithalat ya yeni ürünün piyasaya çıkmasıyla
kendiliğinden sönecek 7 lira tartışmasından daha önemli ve kalıcı.,,
O da şudur:
Soğan fiyatlarında yıldan yıla görülen üretim ve fiyat
dalgalanmalarında, fiyatın pahalı olduğu yıl, ertesi yıl için yapılacak
üretimin “itici gücü”dür.
Siz bu yıl soğan fiyatının piyasa dengesini pahalı olduğu yılda
ithalatla 7 liradan 2 liraya indirirseniz, bu yılki kıtlığın üretimden
gelen nedenini bir sonraki yıla taşımış olursunuz.
(Soğan 2017’de para etmediği için 2018’de yeterince ekilmemişse, -bunun
üzerine- 2018’de de fiyatı düşürdüğünüz için 2019 yılı için ekim yine
düşük kalır ve çiftçi giderek bu üründen uzaklaşır)
Ne yapmalı?
Önce neyin “yapılmamasından” başlamak gerek:
Asla ithalat yapılmamalıdır.
Bir geçici çözüm olarak ithalatı seçerseniz, uzun dönemde üretimi
kısırlaştırır, ülkeyi -samanda olduğu gibi- soğanı da ithal eder hale
getirirsiniz.
Böyle bir durumda soğanı artık dövizli fiyatlarla yiyeceksinizdir, köylü
üretimden vazgeçip soğan tarlalarını inşaatçılara verecek (Silivri-
Kumburgaz sahili böyle olmuştur) kendisi de şehre göçecektir.
Tarım politikasının başına, üretimsizlik sorununu ithalatla çözen
“pragmatik” politikacılar değil, bu konuyu bilen ve kadrosunu
hısım-akraba yerine bu ülkenin yetiştirdiği tarım (ve hayvancılık)
uzmanlarını görevlendirecek olanlar getirilmelidir.
Böyle bir kadro ve anlayışın gelmesiyle nelerin yapılabileceği tabii ki
bu yazının çerçevesini çok aşar.
Ülkenin tarım ve hayvancılıktaki gerilemesi ortadadır.
Ve bu durum öyle kolayca söylendiği gibi bir istifçilik, karaborsacılık
nedeniyle doğmamıştır. Ortadaki zaafın böyle anlaşılması ya da
anlatılması ise ancak bu işin “politikasız politikacılarına” mazeret
üretmek, onların söyleyeceklerini önden söylemek anlamına gelir.
Koca bir tarım, koca bir hayvancılık politikasının ülkeyi dışarıya
muhtaç hale getirdiği asla o söylemlerle açıklanamaz.
Şöyle geriye dönüp bakarsanız, o politikacıların zeytin yağında da,
kırmızı et fiyatlarında da, süt fiyatlarında da, antep fıstığında,
mısırda, cevizde, nohutta, mercimekte ve kuru fasülyede de hep böyle bir
mazerete sığındığını; kabahati spekülatör(!)Lere attığını, kendilerinin
bunu önlemek için ne kadar da “keskin” bir politika sürdürdüklerini
söylediklerini göreceksinizdir.
İnanmayın.
Sorun sadece bu gıda ürünlerinde mi?
Sanayi ürünlerinde de…
Bir düşünsenize, o sanayi işçisinin günlük beslenmesi ağırlıklı olarak
bu dışarıdan ithal edilen gıda maddelerine bağlıysa, o gıda maddeleri
dışarıdan sadece dövizle satın alınabiliyorsa, sürekli yükselecek hayat
pahalılığıyla siz önce işçiliklerinizi sonra buna bağlı olarak bu
işçiliklerle yapılan sanayi üretiminizi ucuza getirebilir misiniz?
Dolar her bir kuruş yükseldiğinde aklınıza gelen her şeyin fiyatı
-doğrudan ya da dolaylı- değişmeyecek midir?
Asgarisi, azamisi bütün ücretler bu baskının altında ezilip erimeyecek
midir?
Şimdi bütün bunların nedeni, yanlış ekonomi politikaları değil de
bizdeki karaborsacı tüccar, gözü dönmüş spekülatör olabilir mi?
|
|