|
Seçimlerden sonra
ekonominin getirildiği durumu da anlatmaya hazır mıyız?
Dikkat ettinizse, milli kurtuluş mücadelesinin “günlüğü” de
diyebileceğimiz “Nutuk”, “1919 senesi Mayısının 19. günü Samsun'a
çıktım. Vaziyet ve manzara-ı umumiye:” diye bir tesbitle başlar.
Ve şimdi…
Türkiye’nin son 16 yılda getirildiği nokta bu gün yeni bir milli
kurtuluş mücadelesi gerektirecek kadar önemliyse ve bu önem, şimdi bunun
pek farkında olmayan ciddi büyüklükteki bir kitleye de kabul ettirilmek
durumundaysa, asla “devr-i sabık” yaratmayacağız gibi bir “olacak o
kadar”cılığa kaçmamak, 2018 Türkiyesi’nin manzara-i umumiyesini açık
açık ortaya koymak zorundayız.
Çünkü ne yazık ki “unutkanlık” gibi çok ciddi bir zaafımız var.
Eğer böyle olmasaydı, şu tesbitler yapılmışken bütün dünyaya parmak
ısırtan o mucizevi kurtuluş başarısı bu gün bu kadar önemsizleştirilmeye
cesaret edilebilir, iktidarı belirleyecek kadar geniş kitlelere “iki
sarhoşun işidir” “Osmanlı bundan çok daha iyiydi” “keşke Yunan
kazansaydı” diye karşı propagandayla yıpratılabilir miydi?
Ne deniyordu orada:
“Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu topluluk, Genel Savaşta yenilmiş…
Büyük Savaşın uzun yılları boyunca, ulus, yorgun ve yoksul bir durumda.
Ulusu ve ülkeyi Genel Savaşa sürükleyenler, kendi yaşamlarının kaygısına
düşerek, yurttan kaçmışlar.
Padişah …Vahdettin soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını
koruyabileceğini umduğu alçakça önlemler araştırmakta.
Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak,
yalnız padişahın isteklerine uymuş, onunla birlikte kendilerini
koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş…
Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta… Birer
uydurma nedenle, İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul'da. Adana ili
Fransızlar; Urfa, Maraş, Antep İngilizlerce işgal edilmiş. Antalya ile
Konya'da İtalyan birlikleri, Merzifon'la Samsun'da İngiliz askerleri
bulunuyor.
Her yanda yabancı devletlerin subay ve görevlileri ve özel adamları
çalışmakta...”
***
Bu gün Türkiye ekonomisi;
-Yediği ekmeğin buğdayını, nohutunu, mercimeğini, pirincini, etini bile
üretemeyip dışarıdan ithal eden,
-Fabrikalarını satarak pancar üreticisini mağdur, işçisini işsiz
bırakan, halkını sağlıksızlığa terk eden
-Büyük kamu yatırımlarını, köprüleri, tünelleri, havaalanlarını
başkalarına yaptırarak yurttaşını onların zorunlu müşterisi haline
getirerek nesiller boyu külfet altına sokan,
-Olağan bütçe gelirlerini tükettikten sonra hem geçmişteki bütün
cumhuriyet birikimini pazarlayıp harcayan, hem aşırı borçlanmasıyla
geleceğimizi ipotek altına sokmuş, geleceğimizi yemiş bir iktidarın ağır
tahribatı altındadır.
-Geleceğimiz olan çocuklarımız, bizi yönetecek olan bir nesil bilimden
uzak yetiştirilmektedir.
-İşsizlik almış yürümüş, gelirler düşmüş, mal varlıkları erimiş,
insanlar kredi batağına sokulmuş; destek-yardım adı altında resmi-özel
sadakaya muhtaç hale getirilmiştir.
-Milli ekonomi her yıl 100 milyar dolara ulaşabilen ölçülerde dış
ticaret açıkları ile sürekli kan kaybetmektedir.
-Osmanlıcılık merakıyla Türkiye, kendi ülkesine sahip çıkmayan,
toprağını bırakıp kaçan 4 milyon civarında Suriyeliyi beslemek, onların
yerine kendi çocuklarını savaşa göndermek, bu savaşın masrafını
üstlenmek durumundadır.
Ama bütün bu vahim hale rağmen içinde bulunulan ekonomik çöküntü artık
son kuruşlarına gelinmiş olan paralar ve son borçlanmalar kullanılarak,
gösterişlerle göz boyanarak gizlenmeye çalışılmaktadır.
Gizlemeler, eğer iktidarın son gününe kadar bu vahim durumu fark etmeyen
kitlelerin zihinlerinde, yarınlara bir “lale devri” olarak
aktarılacaksa; şurası açıktır ki şimdi ikinci bir kurtuluş savaşı
verecek olan kadrolar bunu başardıkları gün bile “ne yaptılar ki?” diye
karşılanabilir, bu süreçte halktan istenen ufak fedakarlıklar bile
“verilen sıkıntı, getirilen yokluk,vs” gibi değerlendirilebilir.
Daha da kötüsü, verilecek bu büyük mücadele dahi bir gün aynen 1919’da
başlatılan birincisi gibi unutulabilir ve hatta kötüye kullanılabilir.
*
Başarı denen şey, bir çıtanın yükseltilmesidir.
Bunun ölçüsü ise, o çıtanın neredeyken nereye yükseltilebildiği…
Türkiye ekonomisinin bu gün düşürüldüğü seviye elbette uluslararası
sıralamalarda bellidir ve yarın yükseleceği yer de belli olacaktır
istatistiklerde. Ama geniş kitlelelerin bunlara ulaşabilme, ulaştıkları
bilgileri kavrayıp yorumlayabilme imkanları çok sınırlıysa “Biz
neredeydik, şimdi nerelere geldik”i anlatmak çok kolay olmayabilir.
Dedik ya; İnsanımız iyidir, hoştur da biraz unutkandır.
Yarın bütün bunları düzeltebilmek, ülkeyi uçurumun kenarından döndürmek
için her şey yapılır da bir bakarsınız yine de “bir zamanlar her yerde
binalar yükseliyordu, ne ararsan vardı, bunlar geldi darlık başladı”
diyebilirler.
Onlar demese de, birileri mutlaka bunu dedirtmeye çalışacaklardır.
*
O zaman ne yapmalı?
Malum, “teşhis” doğru olmazsa ne tedavi doğru olur, ne yapılan tedavinin
insan sağlığını nereden nereye getirdiğinin başarısı ölçülebilir.
Başarının ölçüsü “neredeydik, nereye geldik” kıyaslamasıdır.
Dolayısıyla, iktidarın devralındığı gün yapılacak ilk iş,
-haydi siyaseten söylenecek devri sabık konularını bir kenara bırakalım
ama-
ekonomik olarak mutlaka ve mutlaka bu ülke ekonomisinin, dolayısıyla bu
ekonominin paydaşı olarak insanlarımızın aslında ne duruma
düşürüldükleri, kendilerini bekleyen riskleri, sırtlarındaki borç
yüklerini, gelecekten kayıplarını birer birer tesbit etmek, teknik
deyimle bir “envanterini” yani “içinde bulunduğumuz vaziyeti gösteren
tabloyu” çıkarmak, sonra da bunu elde ne kadar anlatabilecek kadro, ne
kadar ekonomist varsa onları seferber ederek bütün çıplaklığı ve
detaylarıyla anlattırmak lazımdır.
Yoksa; o her şeye rağmen, Koca bir imparatorluğu batıran Osmanlı idaresi
bile bizde “Neydi o şanlı günler” diye pazarlanabiliyor, dizi filmlerle,
sosyal etkinliklerle, yalan ve dolanla çok geniş kitleler buna
inandırılabiliyorsa 2018 seçimleri ile sonlandırılacak bu “İkinci lale
devri” de, ikinci Damat Ferit’ler de, İkinci Vahdettin’ler de, gün gelir
yeniden siyasete malzeme edilir.
Son olarak:
Başlatılacak ikinci kurtuluş’un programı mutlaka
“2018 Haziranında yönetimi devraldığımızda vaziyet ve memleketin
manzara-i umumiyesi şöyleydi”
sözleriyle başlamalıdır ve bu anlatılmalıdır.
Yoksa, tarih -ders alınmadıkça- tekerrür eder, eder, eder…
|
|