|
ŞEKER FABRİKALARI KAR ETMEDİĞİNDE BİLE
MİLLETÇE KAZANIYOR OLABİLİR MİYİZ?
Olaya neresinden baktığınıza bağlı…
Fabrikanın sahibiyseniz, yani bütün amacınız bu fabrikanın para
kazanması ise iş kolay:
Bakarsınız:
-Pancara şu kadar para ödeniyor,
-İşçiye şu kadar,
-Nakliyeye şu kadar,
-Enerjiye şu kadar,
-Makine amortismanı, yedek parçası şu kadar,
Toplarsınız “masrafın” hepsini, karşılaştırırsınız ürettiğiniz şekerin
fiyatıyla… ne çıktı?
Kar mı zarar mı?
Diyelim ki şu kadar zarar.
Buranın arazisini satsanız şu kadar para ediyorsa gider babalar gibi
satarsınız, kazançlı çıkabilirsiniz.
Bu “işletme” ya da “bakkal” hesabıdır.
Piyasa ekonomisinde kim kimin elini tutup “satma kardeşim, zararına da
olsa buna katlan, millet sağlıklı şeker yesin” diyebilir ki?
Bu görüş, iktisat dilinde “mikro ekonomik” de diyebileceğimiz görüştür.
Yani “küçük ekonomi”
Ama bir de “makro ekonomik” tarafı var işin.
Ve o “makro ekonomik” yaklaşımda da “asla” yukarıdaki bakkal hesabı
diyebileceğimiz “mikro” yani “küçük” hesaplar yapılmaz; işin topluma,
memleket ekonomisine olan yararı ya da zararı araştırılır.
Şeker fabrikalarının her birinin işletme hesaplarına bakılıp da
hangisinin kazanıp hangisinin zarar ettirdiğini işin içine girmeden
söyleyebilmek mümkün değil.
Ama gerekli de değil. Çünkü hükümetin bu fabrikaları satıp satmama
tartışmasındaki bakış açısı asla “mikro” değil, “makro” açıdan
olmalıdır. Yani bu fabrikaların milli ekonomiye, bu ülkenin halkına
yararlı olup olmadığı açısından bakmak gerekiyor olaya.
*
Bir kere şu genel kuralları bilelim:
KİT’ler yani içinde şeker fabrikalarının da bulunduğu kamu iktisadi
teşebbüsleri, hiçbir zaman devletin ticaret hayatına girip para kazanmak
için kurduğu, özel sektöre rakip olsun diye kurulmuş işletmeler
değildir.
Devlet bunları iki nedenle kurar:
1.Özel sektör bu işe yeteri kadar girmemiştir.
Parası yetmemiş girmemiştir, diğer işleri daha karlı bulmuş girmemiştir,
kazanamayacağını düşünmüştür girmemiştir falan filan…
Ama ülkenin böyle bir fabrikaya ve üretime ihtiyacı varsa, “devlet” bunu
bir ticaret vesilesi değil “görev” olarak” kabul eder ve gider yeteri
kadar fabrikayı kurur ve işletir.
2.İkincisi “stratejik” nedenler vardır. Askeriyeden ekonomik
bağımsızlığa, pazar paylaşımından halkın sağlığına kadar öyle bazı
konular vardır ki; asla piyasanın daha doğrusu ticaret erbabının kazanç
beklentilerine, keyfine bağlanamaz, o üretimin yapılması gerekiyorsa
devlet gider yatırımını yapar.
Peki, bunların üreteceği mallar yurt dışından daha ucuza gelebiliyorsa
ve siz de “madem artık liberaliz, küreseliz” adamın malı ucuzsa niye
almayalım, niye piyasamıza sokmayalım diyebilir miyiz?
“Makro” iktisat analizi yapan birisinin buna kayıtsız şartsız evet
demesi mümkün değil.
Nedeni açık:
1.Piyasanın bu üretime ihtiyacı var ama özel sektörünüz yeteri kadar
üretmiyorsa, dolayısıyla bu mal dışarıdan ithal edilmek zorundaysa ve
siz dünyanın her haline karşı “kendine yeterli” bir ekonomi olmak
istiyorsanız, ithal bağımlılığına düşmek istemiyorsanız o malın
üretiminizden vaz geçemezsiniz. Bedeli sizi çok büyük bir mali sıkıntıya
düşürmeyecekse, ne yapar yapar bu işe devam edersiniz.
Çünkü stratejik ürünler, tanımı icabı o ülke için kritik önem taşıyan
ürünlerdir ve bunun karlılık hesabı mikro iktisattaki bakkal hesabından
çok çok farklıdır.
2. İkincisi, makro iktisatta karlılık hesapları o fabrikanın gelir-
gideri arasındaki farka değil, fabrikanın milli ekonomiye yani
“topyekun” milletin ekonomisine etkisine bakarak yapılır:
Bu fabrikanın çalışmasından “milletçe” yarar sağlanıyorsa bu işte kazanç
vardır, yoksa yoktur.
Ekonomiye bakkal hesabı bakış açısıyla bakanlar, işletmenin gider
kalemlerini “gitti-gider” olarak görürler.
Yani kendilerinden gitti mi,onun nereye gittiğinin pek önemi yoktur.
Oysa o işletmenin gideri aslında aynı ekonominin içerisinde bir
başkasının "gelirini "oluşturur.
*
Haydi şimdi biraz da milli gelir konusuna girerekten örnek verelim:
Diyelim ki şeker fabrikası 3 liraya bir kilo şeker üretirken
maliyetlerinde
-iki lirasını pancar çiftçisine üretiminin karşılığı,
-bir lirasını işçiye ücret olarak,
-50 kuruşunu taşıyana "nakliye" olarak veriyor…
bu basit örnek dolayısıyla diğer girdileri ihmal edersek; diyelim ki
toplam maliyet 3,5 lira ama sattığı şeker 3 lira ve fabrika kilo başına
50 kuruş zarar ediyor.
Siz bu ülke ekonomisinden halkının geçiminden sorumlu bir politikacı
olsanız ne yaparsınız?
O fabrikayı satar mısınız ?
Diyelim ki sattınız; böyle yapmakla;
-pancar üreticiniz üretimden vaz geçer,
-işçi boş oturur,
-nakliye kamyonları işsiz kalırsa,
siz 50 kuruş zarardan kaçarken milli ekonomiye üç buçuk lira zarar
vermiş olmaz mısınız?
Olursunuz tabii…
Çünkü o zaman sizin çiftçinizin yetiştirmediğini pancarı yabancı çiftçi
yetiştirdiği için artık onun çiftçisini beslemiş olursunuz,
Şekeri fabrikada sizin işçiniz üretmediği için onlar işsiz kalırken siz
gidip yabancı işçinin ücretini ödemiş olursunuz.
Tarladan fabrikaya pancar nakliyesini yabancı yaptığı için sizin
traktörler boşa çıkar, sürücünüz boş otururken elin yabancısına iş
vermiş olursunuz.
Çok tekniğine girmeye gerek yok;
“Milli Gelir” denen şey, burada basitçe örneğini verdiğimiz milletin
gelirlerinin toplamıdır biliyor musunuz?
Yani çiftçinin pancardan kazancı, işçinin fabrikadan aldığı yevmiye,
nakliyecinin aldığı taşıma paraları falan…
Koyun üst üste .
Hani o kiloda 50 kuruş zarar vardı ya,
İşte ondan vaz geçmenin bedeli milli gelirde yani milletin elde edeceği
3,5 lira kazançtan vaz geçmektir.
Akıllı ve yurtsever bir politikacı olsanız hangisini seçersiniz?
Fabrikayı kapatıp şekeri ithal etmeyi ama milli geliri küçültmeyi mi?
Zararsa zarar, ama memleket ve millet için kazanç yaratan üretime devam
etmeyi mi?
*
Son sözümüz:
Kamu iktisadi teşebbüslerinin kazancı kendi bilançolarındaki rakamlar
değil, millete kazandırdığı kazançlardır.
Bu teşebbüslerin teknolojileri çağın gerisinde kalmış olabilir,
yönetimleri partizanca doldurulmuş olabilir… bunun sonucunda
kendilerinden beklenen verimlilikleri düşük de olabilir.
Ama böyle bir durumda yapılacak olan şey; onların bilanço sonuçlarına
bakıp karlı görünmeyeni kapatmak, satmak değil; onu modernize etmek,
“verimliliğini yükseltmek”tir.
Ekonomi yönetmedeki bu incelik anlaşılmazsa, birilerinin milli geliri
sürekli yukarılara tırmanırken bizim neden hala o orta gelir tuzağında
debelendiğimiz bir türlü anlaşılamaz.
Haydi şimdi satın bu fabrikaları ithal şekeri daha ucuza yedirmek için…
Yedirirsiniz yedirmesine ama; üretimden çekilen çiftçiyi, takozdaki
nakliyeciyi, fabrikadan çıkarılan işçiyi boşta tutarken besleyecek
parayı da bir yerlerden borçlanarak karşılamayı göze alarak.
Hodri meydan!
Birisi politikacılıkta kısa günün kazancı, diğeri yarın altından
kalkamayacağınız sorunlar.
Hangisi işinize gelirse.
|
|