|
Gelir adaletsizliğindeki üçüncülüğümüz
ve dolar milyarderlerimiz
ABD kökenli “The Spectator Index” adlı kuruluşun 2012-2017 yılları
arasındaki dönemi kapsayan çalışmasına göre; Türkiye’deki gelir dağılımı
adaletsizliği “0,32 Gini Katsayısı” ile Çin ve Hindistan’ın ardından
dünyada üçüncü sıradaymış.
O diğer ikisini bilemem ama bize verilen “derece” doğrusu hayli
enteresan bir gerçeğe işaret ediyor:
Hani televizyonları neredeyse her açışımızda burun buruna geldiğimiz
zevat sürekli olarak, son yıllarda fakir fukarayı ne kadar da
kalkındırdığından söz ediyordu ya…
Meğerse kalkınma rüzgarı sadece fakirden zengine doğru esmekteymiş de
farkında değilmişiz.
Şimdiki bu açıklama bütün o siyasi söylemleri reddediyor ve açıkçası
“Sizin memlekette giderek fakir daha fakirleşmeye, zengin daha
zenginleşmeye devam ediyor, üstelik gelir dağılımındaki dengeleri
bozmada dünya üçüncüsüsünüz” demeye getiriyor.
Zenginin daha zengin olmasına itirazımız yok da, onlar zenginleşirken
fakir fukaranın, garip gurebanın daha fakirleşmesi hayli çelişkili bir
durumu ortaya koymuyor mu?
“Nasıl yani?” diyeceksiniz, anlatalım:
Türkiye’de milli gelir artıyor mu?
İşin inceliğini bilenler gerçek anlamda artış-martış olmadığını
söylüyorlar.
Bakkal hesabına vurursanız da artmış olmayacağı açık.
-Artmaz, çünkü bu ülkede nüfus 79 Milyon iken, şu kadar kişilik kendi
boğazımıza 3-4 milyon da Suriyeli boğaz eklendi mi, eklendi.
Bunlar da bizim gelirden nasiplenmiyorlar mı?
Yapın hesabını, çarpın-bölün; bakın bakalım, boğazlara bu eklenme olayı
bizim boğazımızdan geçecek lokma sayısını adam başına ne kadar azaltır.
Ya da bu zorunlu ziyaretçilere 30 milyar dolar harcadığımız söylendiğine
göre onu bölün adam başına.
-Artmaz, çünkü içeride üretip içeride tükettiğimiz kendi malımızdan
“kişi başına” düşen pay giderek azalırken bir de dış ticaret açığı
veriyoruz.
Örneğin yeni kesinleşen Kasım 2017 rakamlarına göre son 12 ayda dışarıya
154 Milyar dolarlık mal satıyoruz sonra dışarıdan borç harç daha
fazlasını, 210 Milyar dolarlığını satın alıyoruz.
Fark “eksi 56 milyar dolar”.
Ne dersiniz, böyle bir tabloda milli gelir artar mı azalır mı?
Dolayısıyla dışarıyla ticaret yoluyla da ciddi biçimde içeri gittiğimiz
ortada.
E peki bütün bunlar olurken milli gelir arttı diyenler yalan mı söylüyor
diyecekseniz onu da açıklayalım:
Türkiye’de milli gelir hesapları öyle kasadaki dolarları sayarak falan
tesbit edilmiyor ki…
Milli gelir hesapları bazı varsayımlara dayanarak yapılan “resmi bir
tahmin”.
Hatırlanacağı gibi, bizde bu işleri yapmakla memur olan TÜİK son
yıllarda çok sayıda “yenilik” yaptı ve milli gelir hesaplamasında
kullandığı varsayımları, tanımları “düzeltti”.
Bu değişiklikler dolayısıyla da Türkiye’nin milli geliri hep artış
gösterdi.
Yani, “meğerse bizim milli gelirimiz o kadar değil bu kadarmış” dendi.
Densin, fıkrada doktor da öyle demiş ya…
Peki böyle denmekle milli gelirimiz gerçekte değişti mi?
Hayır değişmedi, sadece “bizim hesaplarımıza göre” değişti.
Hatta uluslararası karşılaştırmalarda “senin milli gelirin kaç para”
dendiğinde bu kıyaslamalar hep dolar üzerinden yapıldığı, cevabı
Amerikan doları üzerinden verildiği için de bizde TL/dolar kuru
yükseldikçe milli gelir rakamımız “düştü”.
Haydi bir an için düştü de demeyelim, “Bizim milli gelir hep bildiğiniz
gibi” diyelim şimdilik…
Peki bir ekonomide milli gelir artmazken bazı vatandaşlarımızın bu milli
gelirden şahıslarına düşen paylar giderek artıyorsa, yani “dolar
milyarderlerimiz” 30’lu rakamlardan 40’lı rakamlara ulaşıyorsa ve bu
sayılar pek çok gelişmiş ülkede bile yoksa bu zenginleşme nereden ortaya
çıkıyor?
Ya da, milletin toplam geliri demek olan milli gelir artmazken
bazılarının kşisel geliri milyar dolarlarla ölçülmeye başlamışsa bunun
kaynağı ne olabilir?
*
“Memleketin geliri” artmadığına göre tabii ki bir tek yolu var:
Mevcut gelirler birilerinden birilerine kayıyor.
Birileri giderek ellerindekini kaybediyor, yoksullaşıyor;
Birileri başkalarının paylarına el koyup, “onların zararına” giderek
zenginleşiyorlar.
Matematik böyle diyor.
Sonuçta ortaya çıkan durum şu:
-Vatandaşın baktığında kendisinin de fark ettiği gibi bizde “milli gelir
arttı” dense de gerçekte yani “cepte” bir artış yok.
Arttı denen gelir “zahiri” yani kayıtlara göre böyle.
-Bu zahirilik pratikte de kendini gösteriyor. Örneğin birisi “sizin
milli gelir toplamda şu kadar artmış” hadi şunun şu kadarıyla şunu yapın
da görelim bakalım diyecek olsa verecek cevap yok.
Çünkü ortada öyle bir para yok.
Milli gelir sabitken gelir dağılımındaki bozulmada dünya üçüncülüğü
derecemiz aslında artışsızlıktan da büyük bir sıkıntı.
Düşünsenize, bir ekonomide gelirler çeşitli kesimler arasında şöyle
böyle dağılırken birden ortaya bir farklılaşma başlıyor ve sayıları
giderek artan birileri bu dağılımdan “dolar milyarderi” olacak biçimde
kazançlı çıkıyorsa, bu ekonominin çarklarına bir garip müdahale,
birilerine arka çıkma, birilerine “yürü ya kulum” deme ya da en iyimser
yorumuyla birilerinin bu akıl almaz gelişmesine ses çıkarmama, onu
görmezden gelme gibi durumlar yok mu?
Bu gelir adaletsizliği bir gün hiç istenmedik toplu itirazlara yol açmaz
mı?
|
|