|
ALGI-VERGİ DENİNCE
KİM KİMİN NE ÖDEDİĞİNE DİKKAT ETMELİ?
Vergi denince çok karmaşık bir şey olduğu düşünülür ya…
Aslında o kadar da değil.
Sonuçta bakacaksın cebinden çıkana kardeşim
-Senden ne çıkıyor?
Bu kadar…
-Ondan ne çıkıyor?
-Şu kadar…
Sonra da düşüneceksin; devlet bu çarkı vergiyle döndürmek zorundaysa
paranın çoğu kimden çıkmalı?
Ha bir de şuna bakacaksın; “bu vergiler yetmiyor, kamu hizmetini
özelleştirelim, yapsınlar işletsinler, işletmeleri satalım, daha çok
borçlanalım” dediklerinde o verdiğin paraların sana hizmet yerine
nerelere harcanmış da yetmemiş…
Var mı şimdi bunda öyle anlaşılmayacak bir taraf?
-“Yok” tabii…
*
Önce çoook basitinden tabloyu çizelim, sonra üzerine birkaç söz daha
edelim:
Bir kere “vergi “denen yükü öyle beyanname üzerinde, makbuzda, vergi
dairesinde, muhasebede aramayacaksın. Bu vergi denen yük, özünde
devletle senin arandaki alışveriş.
Sen devlete para veriyorsun, devlet sana hizmet veriyor.
“Bana verme ona ver” dediği zaman da veri ödüyorsun aslında.
Vergi çıkan parada.
Şimdi kendimizi yoklayalım bakalım:
Diyelim ki devlet senden 100 lira alıp karşılığında 100 liralık hizmet
veriyordu.
Sonra bir baktın ki, sen yine 100 lira vermeye devam ederken devlet yol,
köprü, eğitim falan gibi işleri için “özel sektör bunları daha güzel
yapıyor” dedi ve kendisi aradan sıyrılarak bu harcamalarından 50
lirasından kurtuldu. Buradan arttırdığı paralarla da şunu bunu yaptı.
Sen de devletin vermekten vaz geçtiği o 50 liralık yol, köprü, eğitim
vb. hizmetini gidip müşteri olarak “işletmecisinden” “satın aldın”.
-Bu durumda senin sırtındaki “yük” (100+50=) 150’ye çıktı mı?
-Çıktı tabii.
-Bu fazladan ödediğin 50 lira, adı vergi olsa da olmasa da devletin bazı
hizmetten çekilerek sana yüklediği “yük” değil mi?
-Evet “yük”tür, çünkü sen aslında devletin sana vermesi gereken hizmetle
birlikte artık 150 lira ödemeye başladın.
Demek ki cepten çıkan, ama aslında devletin yapması gereken işlere
verdiğin paralar da “adı konmamış” bir vergidir, ya da aynı hesaba
geliyor sonuçta.
*
Diyelim ki devletin hizmet vermek için yine 100 liraya ihtiyacı var.
Kimden almalı?
Bol para kazanandan mı? Serveti yüksek olandan mı? Yoksa “eşitlik olsun”
deyip paralı-parasız, işli-işsiz salma usulü herkesten mi? Örneğin
KDV’de olduğu gibi konfeksiyon alan, peynir yiyen, telefonla konuşan,
evindeki çeşmeden su kullanan herkesten eşit aldığı gibi mi?…
-“Olur mu?” diyeceksiniz tabii…
-Aslında olmaz ve olmamalı. Nedeni basit, bir kere adil olmaz, ikincisi
almaya kalkınca bu alacağın para zengine koymaz da fakirin sofrasındaki
lokmayı eksiltir, onun boğazını sıkar.
Peki bakalım şimdi uygulamaya; acaba kimden alınıyor?
2017’de Türkiye’de:
-Kazanç üzerinden alınan vergiler yüzde 26.43 (ki bu rakamı da yüksek
bulup tartışırız gerektiğinde)
-Tüketim üzerinden yani paralı-parasız herkesten alınan (dolaylı)
vergiler yüzde 73,57
Ne dersiniz?
Ağırlıklı olarak kazancı değil de dolaylı, yani tüketimi vergilendiren
bu yapı adil mi?
Düşünürken şunu da ihmal etmeyin: Kazançtan alınan “Kurumlar Vergisi”
oranı bir gün düşürülüp KDV’de bazı “ayarlama(!)lar yapılacak olsa,
kantarın topuzu biraz daha kazanç lehine kaçsa bu tablo size göre
iyileşir mi kötüleşir mi?
Devletin yükü kazanana mı “kayar”, kazansın kazanmasın sıradan yurttaşa
mı?
*
Türkiye’de bu vergi politikası başarılı mı?
Değil tabii…
Bir vergi politikasının başarısı, toplanan verginin vatandaşa da
ekonomiye de en az yük yüklemesi, gelişmeyi engellememesi, kayıp kaçağın
en aza indirilebilmesiyle ölçülür.
Şimdi soralım bakalım kendimize:
-Türkiye’de bu politikaları yürüteninden esnafına, ihracatçısından
yatırımcısına “memnunuz” diyen var mı?
Sayın bakanın demeçleri, üst üste yeniden yapılandırmalar ve iş
adamlarının söylediklerine bakılırsa yok.
-“Vatandaşın vergi yükü azalıyor”, “şu vergiden de kurtulduk” ya da
“azaltıldı” diyeni var mı?
Yok,
Deprem vergilerini, iletişime gelen vergileri, akaryakıttaki
ayarlamaları, adı vergi olmayan bandrolları, harç pul tarifelerini
düşünün…
-Vergi politikası ekonomiyi ve dolayısıyla vatandaşı ferahlatıyor mu?
Yatırımı, üretimi canlandırıyor mu?
Yok.
ÖTV indirerek araba satışlarını, Konutta KDV indirerek Ortadoğuluların
konut alımını özendirdik bu yetmez mi denebilir.
Bu sektörler ekonomiyi kalkındıran değil tüketimi arttıran sektörlerdir.
Üstelik o sektörler bile son bir yılda yüzde sekizlerden fazla geriledi.
Basit bir örnek verelim, sadece musluğumuzdan akan sudan, bindiğimiz
otobüsün biletinden, köprü parasından artık KDV almayacağız denseydi
bile tüm yurttaşlar eşit olarak yararlanmış olmaz mıydık araba
satıcıları ve inşaatçılar gibi?
-Ekonomide kayıp-kaçak önleniyor mu?
Ne yazık ki buna evet demek mümkün değil, zaten biz desek büyük
yetkililer öyle demiyor.
Nereden belli bu işin böyle olduğu diyenlere çok açık bİr “serbestlik”
örneği verelim mi?
Bırakın falan berberin fiş kesmediğini, lokantacının masaya adisyon
koymadığını… Çıkın semt pazarlarına bakın tezgahlara…
Konfeksiyon, terlik-pabuç, plastik eşya, tabak-çanak, sebze-meyve,
elektrik süpürgesinin hortumu, tencere-tava, zeytin-peynir… daha akla ne
gelirse var mı? Var…
Peki bunlar mağazada, dükkanda satılırken vergiliyse, fişini vermeyene
kaçakçı diyebiliyor cezayı basıyorsak aynı mal pazarlarda neden
vergisiz?
Adam pazara götürmediği için mi vergiye tabi? Oralarda bunları kaçırıp
göçüren mi var da göze çarpmıyor? Pazarda vergisiz ise mağazacının
günahı ne?
Mesele uzun ve kimi zaman teknik tarafı da var tabii ama kısasından bir
ufuk turu atalım dedik burada.
Zaten bu kadarı bile bir fikir vermeye yeter sanırım.
|
|