|
EKONOMİ DENİZİNDE “DURUP DURURKEN”
NASIL OLUR DA ZAM FIRTINASI PATLAR?
Hani “süt-liman” bir denizde hiç hesapta yokken hava aniden patlar,
deniz kudurur ya…
Şu ekonomi denizinde de zaman zaman buna benzer şeylerle karşılaşırız:
“Ekonomi tıkırında” diye düşünürken birden bir zam sağanağının
bastırması gibi…
Eğer temelinde nedenlere inmemiş ya da inememişseniz, şaşırırsınız;
“Nereden çıktı şimdi bu?” diye.
Aslında ya o denizin derinliklerinde ya gökyüzünün bilmem kaçıncı
katında çok ciddi bir şeyler oluyordur gözlerden ırak, onu çıplak gözle
baktığımızda göremiyoruzdur.
Herkesin gördüğü zamansa artık “fırtına” patlamıştır.
Önceden fark edemediğiniz için de bu sürprize “şaşırır kalırsınız”
ancak.
*
Kürsülerden, pembe gazetelerden ve “iyimser” televizyon ekranlarından
size “Bak hükümetin başarıları o koca koca ülkeleri nasıl da
kıskandırıyor, tarihinde görülmemiş bir hızla kalkınıyoruz, her şey
güllük gülistanlık, bakmayın o ağzı kara adamların laflarına” denirken,
bir de bakasınız, ekonomide aniden bir zam furyası patlar…
İşte o andaki “nereden çıktı bu şimdi?” şaşkınlığı denizlerde olduğu
gibi ekonomide de aynı durumlardan kaynaklanır.
*
Dış ticaret her yıl 50-100 milyar dolar açık verirken, ülkenin döviz
kaynakları kurur, yatırımalar durur ve dolayısıyla işsizlik kol
gezerken, siz bunlara bakıp “bu koşullarda bir ekonomide ne olur?” diye
düşünmek yerine “Bak köprüler yapılıyor, yollar açılıyor, garip şekilli
gökdelen binalar kale gibi yükseliyor, hatta para piyasalarındaki
dalgalanmalara itibar edip döviz bile düşüyor” der “gamsızlık”
ederseniz;
Aslında ekonominin temelleri olan bu dengeler giderek bozulup bir gün o
“kusursuz fırtına” koptuğunda hem şaşırır hem “apışır kalırsınız”
Bu da nereden çıktı, daha önce ne gazeteler yazdı ne televizyonlardan
duydum? diye.
Aslında o anda kopan fırtına, o ortalarda görünmeyen ama alttan alta
kötüleyen bu temel dengelerin artık gizlenemeyen ve ani bir patlamayla
ortaya çıkan tablosudur.
*
Gelin o fırtınayı anlamaya çalışalım:
Bir ülkede “esnaf” diye de tanımlayabileceğimiz ticaret ve hizmet erbabı
durup dururken, asla “aman fiyatları yükselteyim de daha fazla
kazanayım”” diye zam yapamaz.
Yapamaz çünkü geneli etkileyen nedenler yoksa, rakipleri aynı biçimde
davranmayacağı için cesaret edemez, etse de bu kez piyasada tutunamaz.
Yapılıyorsa, bunun piyasa genelinde bir mecburiyete dayanıyor olduğunu
kabul etmek gerekir.
Bir “zam dalgası”nın patlaması ve “enflasyonun yükselmesi” için esaslı
nedenler gerekir.
Bu nedenlerin başlıcaları şunlardır:
-Hükümetin yaptığı harcamaları; onun toplayabildiği gelirlerini,
borçlanma imkanlarını ve hatta “özelleştirme” adı altında yaptığı “kamu
mallarını paraya çevirme” işinin getirilerini tüketmiştir.
Yani kamuda “para” ihtiyacı ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Hükümet, bunun için en klasik yöntemiyle, tüketilen mal ve hizmetlerin
“üzerindeki” vergileri(KDV), “fiyat içindeki” vergileri(ÖTV) ve bazı
kamu hizmetlerini verirken aldığı çeşitli vergi, harç ve benzeri yükleri
arttırır.
Bu arada parasal zaafı gidermek bir başka yönden gidermek üzere, halka
götürdüğü bazı hizmetleri özel sektöre devredip yükünü hafifletir,
sosyal yardımlarını, desteklerini kısar.
Örneğin “fiilen” hiç geliri olmayanlardan alınan zorunlu sağlık
sigortası primleri, emeklilerin maaş için belli bir yaşa kadar
bekletilmeleri, sağlıkta ilaç vb dolayısıyla yapılan kesintilerin
arttırılması hep bu tertiptendir.
Bu “ayarlamalar”, adına zam deseniz de demeseniz de sonuçta halktan
kamuya bir “kaynak aktarımı”dır ve yurttaşların hayatını pahalılaştırır,
geçimini zorlaştırır.
-İkinci neden, döviz kaynaklarınızın artık iyiden iyiye kurumuş
olmasıdır.
Temel dengelerin bütünüyle denetimden çıktığı zamanlarda eğer hala “her
şey yolunda” demek zorundaysanız, son ana kadar bazı tabloları” pembe””
göstermek zorundasınızdır.
Oysa bir ekonominin döviz kaynakları giderek kuruyorsa, her kıtlaşan mal
gibi dövizin de fiyatının artması gerekir. Bunu ne kadar uzun süre
bastırırsanız, yaylar boşaldığında “zapt edilebilmesi” o kadar
güçleşecektir.
-Çeşitli finans kuruluşlarının -haklı ya da haksız- “bu ülkenin
ekonomisi giderek kötülüyor” demesi dolayısıyla başka milletlerden artık
borç para bulamıyorsanız,
-“Dış ticaret açığı” dediğimiz olgu yani dışarıya sattığınızda
kazandığınız dövizden çok, mercimekten ete kadar pek çok alımınız
dolayısıyla dışarıya döviz akıtmak zorunda kalmışsanız;
Elbetteki, sonuçta döviz kıtlığı baş gösterir ve her bulunmayan, kıt mal
gibi dövizin fiyatı da yükselmeye başlar.
Başlayınca da, pazardaki Çin sarımsağından Rus buğdayı ile pişirilen
ekmeğe, mutfaktaki doğal gazdan tepenizde yanan lambanın elektrik
faturasına kadar hayatınızda pek çok ihtiyaç konusunda bunların mal ve
hizmet bedeli yani cebinizden çıkması gereken para yükselir.
Fiyatlarına “zam”gelir.
Bu zammın nedeni o gün esnafın ya da hükümetin fiyatları yükseltme
düşüncesi değil, uygulanan ekonomi politikalarının bir noktadan sonra
böyle bir patlamaya yol açacak sakatlıklarla malul olmasındandır.
O zammı yapanlar bayağı zorda kalmışlardır.
O arada siz hala “Nereden çıktı bu zamlar” diyorsanız; belli ki, o
kötüleşen temel göstergeleri okuyamamışsınız, ya da bir yolunu bulup
size okutmamışlardır.
-Piyasadaki fiyatların bir gün mısır patlar gibi patlamasının bir nedeni
de, o “fiyatı yükseldi” dediğiniz mal ve hizmetlerin “üretimindeki
düşüş”tür.
Şuradan gözünüzün önüne gelsin; bir ülkede bol miktarda ayakkabı
üretilirken ayakkabı fiyatlarına zam gelir mi? Gelmez elbet. Ama
ayakkabı fabrikalarının yarısı “bu iş kurtarmıyor, artık burayı kapatıp
inşaatçılık yapacağız” derse örneğin, “el mahkum”, giyeceğiniz
ayakkabıların fiyatları, önünde sonunda zamlanacaktır.
Türkiye’yi yönetenler, ne yazık ki “hemen ithal edelim bu gün için halk
ucuza tüketsin, bizden memnun kalsın, oy versin” politikasıyla ülkedeki
üretimi arttırmak yerine “ithalatı” arttırmıştır.
Yani günü kurtarmak için, alınması gereken yapısal tedbirleri göz ardı
etmiştir.
Üstelik bu ülkenin kendi tasarruflarından fazlasını, aslında “olmayan”
parasını harcatarak.
Şimdi artık üretimimiz yetmiyor ama tüketim alışkanlıklarımız aynı hızla
devam ediyorsa, dövizin yükselmesi ve yerli üretimin gerilemesi
dolayısıyla çarşıda-pazarda dolaşan malın fiyatı da mecburen her gün
yükselmeyecek midir?
Bu durumda esnafın ya da ticaret erbabının bu yükselen alış fiyatlarıyla
“zamsız” satış yapma şansı kalmış mıdır?
-Piyasa fiyatlarının oluşumunda, bu söylenenlerin yanı sıra bir de
“ölçek ekonomisi” gerçeğinden söz etmek gerekir.
Ölçek ekonomisinde, üretim ne kadar büyük ölçekli olursa “birim başına
üretimin” maliyeti ve dolayısıyla piyasadaki malın fiyatı o kadar düşer.
Örneğin bir fabrika yılda sadece100 televizyon üretmek yerine 100.000
televizyon üretirse her ikisinde de bir tek televizyon başına düşen
maliyetler aynı kalabilir mi?
Kalmaz, çünkü hammadde tedarikinden sabit giderlere kadar büyük çaplı
üretim her zaman avantajlıdır, maliyetleri düşürür.
Türkiye ne yazık ki, daha önce hem iç pazarına hem dış pazarına yani
ihracat için de büyük ölçekte mal üretirken, üretim ölçeklerimiz,
ihracat şansının giderek daralması dolayısıyla küçülmüş ve sırf bu
nedenle de giderek daha pahalıya üretir hale gelinmiştir.
Kolayca anlaşılacağı gibi, o “nereden çıktı” dediğimiz “zam”ların kolay
kolay anlaşılamayan, ilk bakışta görülemeyen bir nedeni de, işte bu
pazarımızı oluşturan ülkelerle olan çekişmelerden sonra ihracatımızın
gerilemesidir.
İhracat gerilemiş, adamlara satmasak da içerideki üretim maliyetleri
kendiliğinden yükselmiştir.
-Son olarak bir de turizmdeki yükselen maliyetleri ve buradaki kaybı
hatırlatalım:
Bugüne kadar olan durumun tersine, Türkiye kendi gıdasını kendi
üretebilirken bunları dışarıdan satın almaya başlamıştır.
Otellerimizde yenilen-içilenin maliyeti yükselmiştir. Zor durumda olup
“ölümüne” yapılan geçici “ucuzluk”lar dışında, “turizmde yükselen
maliyetlerimiz” dışarıdan gelecek turisti caydırdığı gibi, bizim
halkımızın da, güneyde ve Trakya’da Yunan adalarına; Doğu Karadeniz’de
Gürcistan’a “günü birlik” turlarla “kaymasına” neden olmaktadır.
Enteresandır; dünyada gıda maddelerinin fiyatı düşerken bizde
artmaktadır biliyor musunuz?
Bu durum tabii ki bizden döviz çıkışını hızlandırırken içeride
yaratacağı kayıp dolayısıyla döviz kurlarının biraz daha yükselmesine,
bu yüksek kurlarla satın alınacak her türlü mal ve hizmetin biraz daha
pahalılanmasına yol açacaktır.
Bu yazının hazırlandığı günlerde “son bir yılın enflasyonunun” “resmi
açıklamalara göre ” gıdada ve ulaşımda yüzde 14’leri aşmış olması;
Yine bu günlerde akaryakıta, ulaşıma, elektriğe ve suya yapılan
zamların; cep telefonundan televizyon seyredilebildiği gerekçesiyle bile
TV bandrol ücreti alınmak istenmesinin nedeni hep bu gelişmelerin artık
belli bir “nokta”ya gelmiş olmasıdır.
|
|