|
Kayıt dışılık hakkında pek çok şey söyleniyor.
Resmi açıklamalara göre bile ekonomimizin yarısı kayıt dışı
dönüyor.
Bu müthiş bir oran. Kaba bir hesap yaparsak 2008 yılında 520
milyar dolar olan gayrı safi milli hasılanın yarısının yani 260
milyar dolarlık işlemin "açıktan" yapıldığı anlamına geliyor.
İyi de kayıt dışı işlemleri bu kadar büyük bir ekonomide bunları
kimler alıyor, kimler satıyor ve kimler kazanıyor? Avrupa
Birliği, bu kadar kayıt dışılıkla sizi aramıza alamayız diyor.
Çağdaş dünya bu kadar kayıt dışılığı bir türlü kabul edemiyor.
Hepsini bir tarafa bırakalım, bu kadar kayıt dışılık arasında
sağlıklı ekonomik kararlar alınabilir mi? Dengeli bir vergi
politikası uygulanabilir mi? Gelir dağılımında adalet
sağlanabilir mi? Bu kadar kayıt dışılık varsa ne yapmalıyız?
kayıt dışını nasıl okumalıyız? "Vurun kaçakçıya" diyerek kayıt
dışı ile mücadele edilebilir mi?
Bu konuda ne yapıyoruz, ne yapmıyoruz? Kitapta bütün bunlar
anlatılıyor
Bu kitap için kim ne yazdı?
Hürriyet (Yalçın Bayer)
Referans (Jale Özgentürk)
|
Vergiyi Tabana Refahı Tavana
Vergi politikası anlatanların dilinden düşmeyen “Vergiyi tabana
yayma” söylemleri beni her zaman endişelendirmiştir.
Çünkü hep anlatırlar da bu “taban”ın kimlerden olduğu konusuna
pek girmezler. Diğer taraftan sıra “Refahı tabana yayma” ya
gelince aynı ağızların kastettiği ise açıkça alt gelir
guruplarıdır.
Bunun daha farklı anlaşılması pek olası değil. Çünkü bu konuda
ağzından bal damlayanlara tam o konuştukları sırada sorsanız,
“Tabii ki tabandan kastımız garip gurebadır, fakir fukaradır.
Biz zaten onların refahını arttırmak için bu yollarda değil
miyiz” falan diyeceklerdir.
Peki, bu taban denen ne menem şeydir ki üzerine iyi şeyler
yayılırken hep alt gelir gurupları anlaşılıyor da vergi yükünü
arttırmak anlamında kullanıldığında başka kesimlerin anlaşılması
bekleniyor?
Bizce bu “muamma”yı çözmenin en kolay ve etkili yolu “Vergiyi
tabana yaymak gerekir” diye söze başlayanlara “pardon, bu taban
hangi tabandır” diye açıkça sormak .
Kitap bu konulardan söz eden bir makale ile başlıyor. Sonra
hayatın akışı içinde karşımıza çıkan pek çok taban-tavan
ilişkisine ve tabii ki çelişkisine değiniyor.
|
Bir vergi kaçakçısının günlüğü
Bu kitap, “Vergiyi Anlamak” ve “Kayıtdışı” ile birlikte bir
üçlünün sonuncusudur. Vergi, okura sıkıcı ve çok teknikmiş gibi
gelen bir konu, belki de bu nedenle gerektiği gibi
tartışılmıyor. Bundan dolayı bir de bu türde anlatılmak istendi
ve ilk iki kitaptan farklı olarak roman türünde yazıldı. Her
üç kitapta da anlatmak istenilen, ekonomimizin çarpık düzeni ve
onun kayıt dışı işleyişidir. Ne yazık ki bu konularda çok şey
gösterildiği gibi değil.
Sözüm ona “az kazanandan az, çok kazanandan çok” gibi sloganlar,
“az kazanandan az, çok kazanandan çok az” biçimine dönüşmüş
durumda. Böyle işleyen vergi düzeninin ülkedeki gelir dağılımını
giderek daha fazla bozması, üretim ve istihdamın önünü tıkaması,
sade yurttaşı canından bezdirmesi ve bu yanlışları ile aslında
kendi kendini açmaza sokması şaşılacak bir sonuç sayılmamalı.
Romanın başkahramanı, işte bu düzen içinde hayatını kazanmaya
çalışan bir küçük esnaf. Olaylar ona bir ara işini büyütme,
yanında çok sayıda insan çalıştırma ve üretimini yurt dışına
satma şansı verse de içinde bulunduğu koşullar kısa zamanda
karşısına dikiliyor. O, bunlarla boğuşurken bir yönden
bakıldığında da bir vergi kaçakçısı. Günlüğünü okurken ya
kendinizi ya da ticaretle, üretimle, dışsatımla uğraşan bir
yakınınızı onun yerine koyun ve kendisi hakkındaki hükmünüzü
öyle verin.
O bir kaçakçıysa, O bir yüzsüzse hiç acımayın.
Yok, bunu diyemeyiz diyorsanız,
o zaman onu bu duruma düşüren koşulları bir tartışın
etrafınızla.
Siz bunun tartıştığınızda kitabın yazarı da amacına ulaşmış
olacak.
|
Kral Çıplak Halk Çıplak
Bir ülkenin kralının fikren çıplaklığı ile halkın çıplaklığı
arasında önemli bir bağ var.
Üzerine ne giyerse giysin, hatta birileri ona ne giydirirse
giydirsinler, kafadaki çıplaklığın örtülmesi mümkün değil.
Ne kadar saklanırsa saklansın o çıplaklık gün gelir bütün
açıklığıyla, hem de olmadık bir zamanda ortaya çıkıverir.
Başlarındaki kralları çıplak olan halkların çıplak kalması ise
doğaldır. Çünkü kendi çıplaklığını aşamamış bir kralın yönetimi
altındakileri ve halkını donatacağını beklemek bayağı saflık
olur.
Bütün mesele çıplak bırakılmış halkın kendilerini donatamayan
krallarının çıplaklığını bilmemesi, bilenlerin ise bir türlü
anlatmaması ya da anlatamaması.
Bu kitap, masal ustası Andersen'in ünlü öyküsünden hareketle bu
gün yaşananlara mizahi bir yorum getiren öykü ile başlıyor ve
yine istihdam, vergi düzeni, ekonomimizin durumu gibi halkımızın
birebir cebini ilgilendiren konulara değinen yazılarla devam
ediyor.
|
Vergiyi anlamak
Vergiyi anlamak hayli zor gibi. Uygulamacıların bile, neyin
nerede yazılı olduğunu, yasa koyucunun ne demek istediğini
kolayca anlayamadığı metinlere bakıp da, bu konularda iyi kötü
bir fikir sahibi olmak kolay değil. Vergi yasalarını, onlara
dayanılarak çıkarılan Bakanlar Kurulu kararlarını, sonra her
ikisine dayanılarak çıkarılan tebliğleri, sonra tebliğleri
açıklamak için çıkarılan sirkülerleri, sirkülerlerle
anlaşılmayan konularda idareden istenen özelgeleri, yargının
kararlarını ve hepsine yorum getirmek için yazılan teknik
kitapları okumaya kalksanız içinden nasıl çıkacaksınız? Oysa
sizin bir vergi ödeyen ya da vergi konusu tartışıldığında
düşüncesini söylemek isteyen biri olarak anlamak isteğiniz,
kısaca "vergi artınca ne oluyor, azalınca ne oluyor" ya da "bu
vergilerle devletin yükü kimin sırtından alınıp kimin sırtına
bindiriliyor" gibi “yalın” bir soru değil mi? Kitapta işte bu
anlatılmaya çalışılıyor.
Bu kitap için kim ne yazdı?
Hürriyet (Yalçın Bayer)
Cumhuriyet (Deniz Som)
Yenişafak
|