Yoksulluktan söz etmek edebiyat mı? Sorumluluk mu?
Sayın Başbakan “yoksulluk edebiyatı yapıyorlar” diyor.
Bir düşünün bakalım, yoksulluk bir edebiyat türü mü yoksa bu ekonominin
gerçek gündemi mi?
Devleti yönetmeye talip olanların toplumla diyalogunda ana konuları acaba
neler olabilir?
Futbol mu? Osmanlı tarihi mi? Anayasa Mahkemesi’ne yeni seçilecek üyelerin
atanma yöntemleri mi? “Van minüt” mü? ya da daha başka şeyler mi?
Yoksa halkın en yaşamsal konusu olan işsizlik, yoksulluk ve açlık mı?
Demokrasilerde halk kendisini yönetmek için “millet”vekillerini seçer. Biraz
eski dilde kaldı ama, “Baş”vekil de halkın talepleri doğrultusunda ülkeyi
yönetmek üzere çeşitli vekilleri seçer.
Örneğin: Maliye Vekili, Adalet Vekili, İçişleri Vekili, Çalışma ve İş
Güvenliği Vekili gibi.
Bunlara günümüzde “Bakan” denmesi durumu değiştirmez. Başbakan da dâhil,
sonunda hepsi bu halkın refahını sağlamak, sorunlarını çözmek üzere
kendilerine vekâlet verilmiş yani “vekil edilmiş” kişilerdir.
Bakan olmak, Başbakan olmak bu vekâlet ilişkisini ortadan kaldırmaz.
Şimdi görüyoruz ki, işleri görülsün diye kendisine vekiller tayin eden
halkımız başka şey söylüyor, vekilleri başka.
Vekaleti taşıyanlar, en azından halkımızın sabahtan akşama kadar dertlendiği
işsizlik ve yoksulluk konusunda bir şeyler söylemiyorlar.
Şimdi düşünelim bakalım: Söylenmesi gerekeni söylemeyene, onun yerine başka
konulara girenlere bizde ne denir?
Örneğin “edebiyat yapıyorsun” denir mi? denmez mi?
***
İşin bu tarafı aynen böyle ama, enteresandır halkımızın gerçekten sorunu
olup konuşulması gereken işsizlik ve yoksulluk konularında iktidar susup ana
muhalefet partisi bir şeyler söyleyince hemen “yoksulluk edebiyatı
yapılıyor” denmeye başlanıyor.
Acaba halkın ekonomik sıkıntısından söz etmek edebiyat yapmak mıdır?
Hayır!
Bir ülkedeki halkın yoksulluğu, işsizliği adına ekonomi denen bilimin ta
kendisidir.
Ekonomi biliminin ana konularından biri “istihdam” ise, diğeri “gelir
dağılımı”dır.
Halkın konuştuğu dilde söylersek “iş ve işsizlik”tir, “memlekette kimin ne
kazanacağı”dır, “kazanılanın kimlerin cebine ne kadarının gittiği”dir.
Türkiye’de istihdam açığı genelde yüzde 14-15’ler dolayında, gençlerde yüzde
26 dolayındadır.
Gelir dağılımında nüfusun yüzde yirmilik dilimleri göz önüne alındığında ilk
yüzde yirmilik dilimin toplam gelirden ancak yüzde 6,1’ini aldığı, buna
karşılık en tepedeki sadece yüzde 5’lik nüfusun milli gelirin yüzde
20,92'sine sahip olduğu görülür.
Bu işsizlik oranı büyük bir ekonomik zaaftır.
Bu gelir dağılımı son derece çarpık bir yapıdır,
haksızlıktır,adaletsizliktir.
Bunların düzeltilmesi için konuşulması, üzerinde tartışmalar yapılması ve bu
ülkenin insanlarının refahı için doğru olanın ortaya çıkarılması lazımdır.
İşte buna rağmen siz işsizlik ve yoksulluktan bahsedildiğinde buna
edebiyattır derseniz, kusura bakmayın ama asıl edebiyat –ki bunu söz süsleme
sanatı anlamında kullanıyorum- kamuoyuna bunun dışında başka şeyler
söylemek, sizin yaptığınız gibi konuyu değiştirmektir.
|