Sosyal demokrasi taşeronluğu nasıl çözer?

Taşeronluk, serbest piyasa uygulamalarından biridir.

Serbest piyasa uygulaması sürdükçe de sürecektir.
Neden mi?

Basit bir ticaret kuralından dolayı: “Herkes bildiği işi yaparsa maliyetler düşer”
Diyelim ki inşaat müteahhidisiniz; Anahtar teslimi bina yapıyorsunuz.
Elinizde, bir binayı tepeden tırnağa yapacak ekibiniz de var, bilgi birikiminiz de.
Tutun ki bu arada müşteriniz sizden bir de yüzme havuzu istedi.

O zamana kadar her türlü inşaat yapmıştınız da bir tek havuz yapmamıştınız.
Biz “Onu da kendimiz yapalım” mı dersiniz, yoksa bu işi iyi bilen ve asıl işi bu olan bir alt müteahhide yani size göre taşerona mı verirsiniz?

Serbest piyasa bu:
İster akıllıca davranır bunu bilene yaptırır ucuza getirirsiniz, ister kendiniz yapmaya kalkar o acemilikle hatalar yapar, pahalıya mal edersiniz.
Akıllı müteahhit ya da işveren, işi kendinden iyi yapanı buldu mu ona verir.
Var mı bu işte bir mantıksızlık, üç kağıtçılık, hainlik ve sisteme “tü kaka” dedirtecek bir bozukluk?
Yoktur.

Olmadığı için de ticaretin serbest olduğu bu dünyada “taşeronluk” ne piyasadan kalkar, ne de kötü bir şey olarak tanımlanabilir.
O halde niye biz “kahrolsun bu taşeron düzeni, kaldırılsın” diyoruz?

***
Söyleyelim: İyi bir model kötü biçimde kullanıldığı için ve sadece o çerçevede!
Gelelim kötü kullanımına, yani eski dildeki söylenişi ile “sui-istimaline”…

Ekonomilerin olağan dönemlerinde, yani herkesin işinin ileri gitmese de kötüye de gitmediği dönemlerde özel sektörün kendi yapacağı bazı işleri alt firmalarına yani taşeronlara vermesi doğru ve serbest piyasanın olağan işlerindendir.
Bir örnek daha verelim: Bir otomobil fabrikası hiçbir zaman otomobilin kaportasından cam sileceğine, jant kapağından lastiklerine kadar her şeyini kendisi yapmaz.

Yüzlerce parçasını, adına “yan sanayi” de denen taşeron firmalarına yaptırır.
Enayi midir hepsini kendi fabrikamda yapacağım deyip de pahalıya mal etsin?
Bunun altından kimse kalkamaz.

Ama sanayici, ekonomi kötüye gidip de artık nereden kısacağını şaşırdığı anda, ihtiyaç duyduğu tasarrufu çoğu zaman, çalıştırdığı işçinin vergisinden, onun özlük haklarından elde etmeye yönelir.

Bu, herkes için söylenemese de yaygınlığı tartışılmaz bir gerçektir.

Sistem, genellikle işler yolunda giderken içeride yapılan işin daha sonra “fiilen içeride” ama “hukuken dışarıdan” birilerine yaptırılmaya başlandığı zaman bozulur.

Örneğin önce güvenlikçiler, sonra çay ocağı, daha sonra neredeyse işyerinde dolaşan herkes önce o iş yerinin “bordrolu” elemanı iken, bir biçimde kulakları bükülerek adını yeni duydukları bir firmanın elemanı haline getirilirler.

O yeni firma çalışanlara güven vermeyebilir,
O yeni firma çalışanları tam olarak bordroya almayabilir,

O yeni firma çalışana fazla mesai, sosyal haklar ve hatta sonunda kıdem tazminatı ödemeyebilir.
O yeni firma sık sık yenilenebilir, patronluk o firmadan o firmaya devredilebilir.

Peki bu arada yaşanan kayıplardan dolayı kime “arkadaş sen ne yapıyorsun” denecektir?
Gerçekte çatısının altında çalışılan ana firmaya mı, yoksa şeklen bordrosunda görünülen taşeron firmaya mı?

Kağıtlara bakıldığında o çalışanların patronu “taşeron” firma olduğuna göre, tabii ki son adresi bulunup doğrudan onun firmanın kapısına gidilecektir.
Ya o kapı “duvar”sa?
Patronun vermediğini hukukun vereceği ümidiyle haydi bakalım bu sefer de iş mahkemelerinin kapısına...

Bu durumlarda işçilik haklarının “göstermelik taşeronlar” kullanarak “iç edilmesi” karşısında hükümetin bazı önleyici çalışmalar yapması, bu kötüye kullanmaları önlemesi beklenir de…
Ya bu işi yerel ve merkezi yönetimler yani hükümet yapar ya da yapılmasının yolunu açarsa kim önleyecektir?

***
2006/9809 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın 17.Maddesinde “Memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi zorunlu olmayan hizmetlerin hizmet satın alma yoluyla karşılanması esastır” denip kamu işyerlerinde taşeronlaştırma açıkça teşvik ediliyorsa, önce bu kararın değiştirilip yukarıdaki ifadenin “kamu görevlileri eliyle yürütülmesi mümkün olan hizmetlerin, kamu eliyle yaptırılması esastır” biçiminde değiştirilmesi, teşvikin tersine çevrilmesi gerekir.

Belediyelerin yaygın taşeron hizmetlerindeki ihale ve bunun sonucu doğan diğer sakıncalarının önlenmesi için yukarıdaki kararla birlikte, kendilerine kadro sınırlaması getiren ve hizmetin taşeron eliyle alınması yönünde adeta zorlama doğuran “norm kadro” konusunun yeniden ele alınması ve eleman hesabında daha esnek yeni ölçüler getirilmesi şarttır.

Belediyelerimiz, her yeni eleman istihdamında merkezi idareye ya da başka bir deyişle Maliye’ye vergi öderler. Bu vergiler her ne kadar sözde işçinin ücretinden kesilmekte ise de, o kesilen vergi dahi işveren belediyenin toplam istihdam yükünü arttıran bir unsurdur.

Kamuda gerçekten ihtisas isteyen işler dışındaki taşeronlaşmanın kaldırılması ve “görüntüde taşeron elinde, fiilen kamuda çalışan” işçilerin iş güvenliğine kavuşturulması isteniyorsa, belediyeler başta olmak üzere tüm kamu kurumlarının çalışanlarının, işveren kurum üzerindeki vergi yükünün bizim daha sonra yöntemini önereceğimiz biçimde “sıfırlanması”
Kimi kamu kurumlarının (örneğin belediyeler) eleman istihdamı sırasında bir başka kamu kurumuna (maliyeye) kaynak aktarmak zorunda kalması anlamına gelen bu garipliğin ortadan kaldırılması gereklidir.

Göstermelik taşeronlaşmayı kaldırmak için yapılacak önemli işlerden biri de, mevcut belediye şirketlerinin, belediye yönetimleri ile olan bağlantılarının “derhal” kesilmesidir.
Belediye şirketlerinin büyük çoğunluğu uygulamada, kendi patronu olan belediyelerinin arka bahçeleri konumundadırlar. Bu şirketlerin önemli ticari kararlarını en büyük ortak olan belediye başkanları verir ama doğru ya da yanlış uygulamaların tamamı belediyeden bağımsız ticari işlerden kabul edilir. Bu “hile-i şer’iye” sürdükçe göstermelik taşeronluk uygulamalarının sonu alınamaz.

Ancak belediye şirketlerinin tasfiyeleri hayli zaman alacağı için hemen yapılması gereken iş; bu şirketlerdeki doğrudan veya dolaylı belediye hisselerinin kamu patronluğunda kurulacak ayrı bir holding çatısı altında toplanmaları ve bu yapı içinde; kimilerinin statüleri gözden geçirilerek yeniden belediye bünyesine iade, kimilerinin satılarak, kimilerinin ise faaliyetine son verilerek süratle tasfiye edilmeleridir.