En az üç çocukla on sekizinci yılda
Başbakanımız
Sayın Erdoğan, bir süredir her fırsat bulduğu yerde “Bütün yurtaşlar en az
üç çocuk yapmalı diyor ya ne yalan söyleyeyim, o öyle söyledikçe ben bunu,
“Bize karşı olanlar yerinde otura dursunlar, bu arada partimize oy verenler
en az üçer kişi daha çoğalmalı” diye anlıyorum.
Başbakan “en az üç” dediğine göre bu işin ucu açık yani “ne kadar yaparsan
bize o kadar yararlı olur” demek istiyor.
Ne diyelim, emir kabul edip hemen eyleme geçenlere kolay gelsin.
Biraz zahmetli olacak ama görev görevdir..
Acaba bizim memlekette bunu daha önceden keşfeden var mıdır diye düşünürken
aklıma hemen bizim doğu-güneydoğulu aileler geldi.
Biliyoruz ki bu rakamlar orada zaten en az altıdan başlıyor. Altında
kalanlara ise bu işlerde biraz “kabiliyetsiz” gibi bakılıyor.
Benim bildiğim, örneğin Muş’ta, eğer şu gün için “rakam” biraz daha
artmadıysa, daha 2006 yılında 42 çocuklu bir aile vardı.
Allah bağışlasın.
Rekortmenleri bir kenara bırakalım da ortalamalara bakalım dersek, görülüyor
ki bizim ülkemizde aile başına çocuk sayısı batıdan doğuya doğru gidildikçe
artıyor buna karşılık ekonomik gelişmişlik ve demokrasi doğudan batıya
geldikçe yükseliyor.
Eğer bu iki veri yeterli ise ekonomik kalkınma ve demokrasi ile çok
çocukluluk arasında ters bir bağlantı yok mu?
Ekonomik olarak gelişemeyen, demokraside geri kalanlar çocuk yapmada nasıl
oluyor da daha başarılı oluyorlar?
Bir düşünün bakalım doğu ve güneydoğuda ekonomi ne kadar gelişmiştir, çocuk
işi ne kadar gelişmiştir?
Doğu ve güneydoğuda aşiret, ağalık, marabalık düzeni ne kadar ileridir,
çocuk yapma işi ne kadar gelişmiştir?
Bir başbakan açıkça ortada olan bu tersliğe rağmen neden böyle söyler?
Çok çocuk demek doğu ve güneydoğu örneğinde olduğu gibi bölge ekonomisinin
bunu taşıyamaması, batıya göç değil midir?
Çok çocuk demek adam başına milli gelirden daha az pay düşmesi değil midir?
Çok çocuk demek oluşacak genç nüfusun eğitim sorununun daha da büyümesi, bir
neslin eğitimsiz yetiştirilmesi değil midir?
Çok çocuk demek bu gün bile yetişmeyen sağlık hizmetlerinin daha da yetişmez
hale gelmesiyle daha çok acı, daha çok ızdırap ve daha çok hastalık ile
hastane kapısı değil midir?
Çok çocuk demek sokaklarda daha çok tinerci, dilenci, terk edilmiş yavrular,
karanlık işler için hazır kuvvet demek değil midir?
Bunları kimlere sorarsanız sorunuz hepsine evet diyecektir.
Bunun bir siyasal fantezi olması, bir an için ağızdan kaçması da söz konusu
olamaz çünkü sık sık tekrar ediliyor.
O halde “israrla” yapılan bu “tavsiye”nin hedefi ne olabilir?
Bize göre, sadece ve sadece “biat” kültürüyle yetişecek ve önümüzdeki on
sekizinci yılda oy verecek geniş bir kitleyi garanti edebilme çabası!
Çünkü bütün bu olumsuzlukları belli olmasına rağmen deneyimli bir
politikacının yine de en azından üç çocuk yapılsın şeklindeki ısrarının
başka bir anlamı olamaz.
Peki bu söylenenin “kendi içinde” tutarlı bir mantığı var mı, ciddiye
alınmalı mı?
Evet alınmalı. Çünkü doğru düşünen hiçbir kimsenin ciddiye almayacağı bu
öneriyi emir sayıp da ciddiye alanların sayısı bir partiyi iktidara
getirecek kadar çok değil mi?
Matematik basit: Bunu doğru bulmayıp “ hayır ben çok çocuk yapmayacağım”
diyenler makul düzeyde artarken “evet liderimiz haklı” deyip çok çocuk
yapanlar bundan on sekiz yıl sonrasında daha geniş bir seçmen kitlesi
olacaklar. Yani şimdiki katı taraftar ve itaatkâr nüfus, karşılarındakini
fikriyle ikna için başka bir gayret göstermeye gerek görmeden ve sadece
kendi kapalı toplumu içinde kalmakla hatta daha kötü koşullarda yaşayacak
olmalarına rağmen hızla çoğalacaklar ve yine kendi partilerine oy
verecekler.
Bu öneri acaba bir korkudan mı kaynaklanıyor?
Şüphesiz evet. Çünkü her şey kötüye giderken iktidarda kalmak kolay değil.
İnsanlar bir gün kendilerinin neden bu kadar kötü yönetildiğini, neden
içlerinden birileri zenginleşir lüks içinde yaşarken kendilerinin fakir,
çocuklarının işsiz kaldığını düşünebilir ve sadece kafa örtmekle bu işlerin
hallolmadığını görebilirler.
O zaman bu düzeni sürdürebilmek için ne yapmak gerekir?
Tabii ki kim ne derse desin duymayan, düşünmeyen, körü körüne itaat eden
mevcut taraftar kesimin ne pahasına olursa olsun çoğalmasını sağlamak. Hatta
bu itaati sağlama almak için onların mevcut koşullarını, kültür ve yaşam
seviyelerini biraz daha zorlamak.
Şimdi bazıları çıkıp “yok canım, amma da ileri götürmüşsün işi” diyecektir.
Bir bakın bakalım, Türkiye’yi istedikleri biçime sokmak isteyenler bu
günlerde acaba kaç yıl sonrası için planlar yapıyorlar böyle bir değişim
için kaç yıl gerekli?
Acaba bizim bu günkü durumumuzu yaratanlar bu işe kaç yıl önce
başlamışlardı?
|