Bu sıcak günde çok fazla sıkmadan
 “zamlar ve enflasyon üzerine”



Hava sıcak, çok sıcak…
Hele de hissedilen sıcak dersen… “Cayır cayır”
Nasıl yani?
E bir yandan yakıcı güneş, öbür yandan yakıcı ekonomiydi, enflasyondu gelip üstüste biniyorsa tabii ki havanın kaç derece olduğunu bir kenara bırakıp olayı kendimize göre; “hissedilen sıcak”la tarif etmek gerekiyor.
Hani şarkıdaki gibi: “Bir de bana sor!”
*
Hadi konuyu hoşlukla açmışken bir fıkrayla devam edelim…
Ha, aslında bu klasik bir fıkra ama bu günlerde “hissettiğimiz sıcak, zamlar falan…” konusunu anlatabilmek için iyi bir örnek.
Biraz eskilerde, bizde otobanların falan olmadığı zamanlarda olmalı; Karadenizli hemşehrim her nasılsa Almanya’da arabaların kaptırıp gittiği dört şerit otobana tersten girmiş.
Giderken dışarıdan kuvvetli bir anons: “Dikkat dikkat, otobanda ters yönde giden bir araç bulunmaktadır…”
Aslında bütün arabalar üzerine üzerine gelmekte olan bizimki bunu duyunca çıkarmış pencereden kafasını sıkmış yumruğunu sallıyor: “Ne bir arabası be” diye bağırmış. Bunların hepsi ters yolda…
Şimdi otobandaki arabaların yerine esnafı, şirketleri, hatta devleti koyun, sonra da kendinizi o otobanda tersten giden hemşehrim olarak hissetmeye çalışın bakalım…
Düşünün: Çarşıda pazarda satılan ne varsa hepsi bir açıdan zam, bir başka açıdan “fiyat ayarlaması” yapıyor. Hadi buna kirayı, elektriği, doğalgazı ve devletin vergilerini de ekleyelim; bir yere kaçamıyorsunuz ve hepsi de üstünüze üstünüze geliyor…
Peki, şimdi bir değerlendirme yapalım bakalım:
Bu durumda yani hemen her yerden “zamlar” üzerinize üzerinize gelirken “asıl olay” çoğu kimseye göre “aklına esenin vicdansızca zam yapması” ya da “bir zam furyası” mıdır? Yoksa sizin gidişatınızdaki gariplik mi?
Eee, herkesin ve her şeyin sözbirliği edip bile bile sizin üzerinize gelmesi pek kabul edilebilir bir şey olamayacağına göre, aslında ortadaki sorunun nedeni sizin bu “geçim otobanında” ters yönde ilerlemeye çalışıyor olmanız değil midir?
Örneğin, koyun bir kenara tüketici ya da alıcı özelliğinizi; eğer siz sadece satıcı durumunda olsaydınız siz de akşam-sabah sattığınız mal ya da hizmetin fiyatını yükseltmeyecek miydiniz?
Olabilir miydi öyle “hayır ben bunlar gibi zamcı değilim, ikide bir zam yapmam” diyecek bir durumunuz?
Yapacaktınız tabii, çünkü o yaptığınız aslında zam falan değil, her an baş aşağı giden lira karşısında, yaptığınız alışverişte almanız gereken değeri koruyabilmek -evet sadece koruyabilmek- için yapacağınız ayarlama olacaktı.
Fıkramıza dönersek, o size ters gelen zam arabaları gibi siz de aynı yönde gidecektiniz.
Gidemiyorsunuz.
Gidemiyorsunuz ve yazın sıcağı üzerine hissettiğiniz o yakıcı sıcağın nedeni de aslında bu.
Hadi tarif de edelim sizi açık açık:
-Esnafsınız, öyle bir mal üretip satıyorsunuz ki, hitabettiğiniz kitle parasız. Maliyetleriniz yükseliyor ama alıcılar bunu ödeyemiyor.
-Evden aldığınız kirayla geçiniyorsunuz. Aldığınız kira geçiminize yetmiyor ama kiracıda da para yok.
-Emeklisiniz veya halen çalışıyorsunuz. Maaş yetmiyor, çaresiz kalıyorsunuz ama yapacak fazla bir şey de yok
-Hatta kenara üç beş kuruş atmışsınız “yetmezse ucundan ucundan harcarım” diye, o para sözde faizde durduğu halde göz göre göre eriyor. Biliyorsunuz ki bir gün o da bitince sipsivri ortada kalacaksınız.
Durum aynen bu, eğer “yandım anam” diyorsanız siz de “bu”sunuz.
*
O zaman?
O zaman onun ya da bunun yaptığı zamlara hiç kızmayın. Haydi arada birileri fırsatçılık yaptı, ölçüyü kaçırdı diyelim ama bu “genel” değil “özel, özel”.
O zam yapanlar sadece bu alışverişlerde kullanılan “para”mız hızla değer kaybettiği için kendilerini korumaya çalışıyorlar.
Tabii koruyabilen koruyor, koruyamayanın hali aynen sizlik.
Peki kim suçlu?
Paranın hızla değer kaybına, bütün bu taşların yerinden oynamasına kim neden olmuşsa o tabii…
Çünkü sizin zam, ekonomistlerin ise enflasyon dediği olay, -bir tas ayran gibi düşünün- tastaki ayrana yerli yersiz biraz daha su katıp tadının iyice kaçırılması gibi bir şey.
Yani “piyasadaki mallar ile piyasada dolaşan para arasındaki denge”yi, biraz daha para basayım, biraz daha para harcayayım, bak onunla ne işler yapacağım diyen yanlış “ekonomi-politik”.
Yani bildiğiniz siyaset.
*
Siyasete soruyorsun: “Nedir bu pahalılık? Niye bu zamlar?
El cevap:
-Merak etmeyin, kimseyi enflasyona ezdirmeyeceğiz. Kim zam yaparsa tepesine bineriz, içeri atarız, hatta Taksim meydanında sallandırırız…
İyi be birader de, şu bizim lira ile alışverişi yapılan her ürün, o liranın değer kaybından dolayı zaten zamlanmak zorundaysa sen kimi cezalandırabilirsin?
Düşün mesela, önceden dolarla satılan bir mal hiç fiyatı artmayıp yine de şu kadar dolarken, iş lira üzerinden hesaplaşmaya gelince rakamlar günlük kur ölçüsünde değişmek zorundaysa, lira etiketlerinin değişmesi gerçek anlamda bir zam mı? yoksa aslında “ayarlama” mı?
*
Ha laf uzayıp giderken, bu arada otobandaki hemşehrimiz ne durumda diyecekseniz söyleyelim:
Bu gidişi gidiş değil tabii… O işin farkına varamayıp hep karşıdan gelenleri suçlasa da gerçek tam tersi ve eğer kısa zamanda sert bir manevrayla gidiş yönünü değiştiremezse bir yere toslayacağı kesin.
Nasıl mı manevra yapabilir?
Zor bir iş şüphesiz.
Onu bu yola kim sokmuş, nasıl sokulmuşsa, yine o birilerinin önce karşıdan yağmur gibi gelen trafiği durdurması, onlar durunca da bizimkinin güvenli bir U dönüşü yapması lazım.
Otobanda trafik durur mu ya da durdurulabilir mi peki?
Çok zor durur durmasına da… Ekonomi gibi trafik de bir süre tıkanır, biraz zaman kaybolur faakat bir süre sonra açılır tabii…
Ne diyeceğiz ki? Olmuş bir kere.
Yeter ki trafiğin ne yönde aktığını, kimin hangi yönde gitmesi gerektiğini iyi bilelim.
“Hissedilebilecek serinlik”ler dileğiyle…