Politikacıya soru sormak
“Vatandaş”
Seçim zamanındaki adı ile de “Seçmen”.
Geçmiş televizyonun karşısına, hem izliyor hem yanındakine anlatıyor:
“Ben bu adamın yürüyüşünü sevdim”
“Bak, kış kıyamet demedi fakir fukaraya buzdolabı dağıttı”
“Adamlara bir van minut çekti, hala kendine gelemiyorlar”
“Gemicikmiş, villaymış, haset etmeyeceksin kardeşim, senin de olur”
“Bak bakalım İsmet Paşa devrinde bunlar var mıydı”
“Bir kere karizması var, Araplardan sevmeyeni yok”
Falan… filan…
Oysa vatandaşın önce şu soruya yanıt araması gerekirdi:
Bunlar benim artık dayanılmaz bir duruma gelen işsizlik, geçim sıkıntısı
gibi sorunlarıma ne çözüm getirdi? Hayatım ve geçimim son yedi yılda ne
kadar kolaylaştı?
***
Bilindiği gibi Türkiye’nin 72,5 milyon nüfusu ve çeşitli hesaplamalardan
birine göre 800 milyar dolar dolayında milli geliri var.
Vur bunu adam başına: adaletli olsa, küçüğü büyüğü, ihtiyarı bebesi her
birimize en az 11 bin dolar olması gerekirken bir de bakıyorsunuz ki nüfusun
yüzde yirmisini oluşturan 14,5 milyon insanın eline geçen para, adam başı
yıllık sadece 3.365 dolar.
Onu da aya çevirirsek 280 dolar!
Ne kalkınmışız ama değil mi?
Peki kardeşim, ayda adam başı 280 dolarla geçinebiliyor musun?
Hayır!
Hani bazı magazin programlarında dinleyici ya da izleyici sanatçıya sorar:
“-Acaba ilk defa nerede şarkı söylediniz?”
“Deniz kenarında”
“-Hımmmm”
“Hamam böceğinden korkar mısınız?”
“-Çoook!”
“Ayy, sahi mi?”
Geçinemiyorsan niye siyasilere bunun nasıl ve ne zaman düzeltileceğini
sormuyorsun da kendi sorunlarının yanından bile geçmeyen işlere bakıp
“Meğerse Şam’ın şekeri ne kadar da tatlıymış, arabın yüzü bize nasıl da bize
dönükmüş ” gibi konularla avunuyorsun?
***
Bilinçli bir yurttaşın karşısına gelen politikacıya “seçmen” sıfatıyla
soracağı soru, -karşısındaki ne anlatırsa anlatsın- kendi gündeminde baş
sırada olan bu fakirliğin, bu işsizliğin ne zaman biteceği olmalıdır.
Türkiye’de geniş kitlelerin fakirliği, uzun yıllardır iktidarda olan liberal
partilerin yani “güçlü olan kazansın, bize ne” diyen ve sadece güçlüden yana
çalışan politikacıların bu duruma ses çıkarmamasından kaynaklanmaktadır.
Oysa bir ülkenin ekonomisi zenginleşirken, sermayesi birikirken tabii ki
birileri kazanacak ve iş kuracaktır ama bu kazanç ve zenginlikler hiçbir
zaman kendi halkının önemli bir kısmının sefaleti üzerine ve hatta
gırtlağına “basa basa” olmayacaktır.
Böyle olduğunda buna vahşi kapitalizm denir.
Gelişmiş ülkeler bundan çoktan vazgeçmiştir.
Ülkede hem bu boyutlarda yoksulluk var, ama hem hala liberaller yani
“bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, bize zenginden fayda var”
politikasını güdenler oy topluyorsa acaba bu çelişki sizce neden
kaynaklanmaktadır?
Acaba neden her seçimden sonra işsizlerimiz, yoksullarımız “bu da bana ders
olsun, kolum kırılsaydı da oy vermeseydim” derler.
Sakın birileri bu çarpıklığı unutturmak ve halkın tercihlerini saptırmak
için kendilerine verilen rolü çok iyi oynuyor olmasın.
“Rolünü de iyi oynuyor ama, ben beğeniyorum” diyorsanız bir diyeceğim yok
biz her türden sanata saygılıyız.
Ama size ancak seçimden seçime bir soru sorma fırsatı verildiğinde niye
kendiniz için en hayati soruyu sormuyor da aynen o magazin programı
izleyicilerinin sorduğu türden sorularla elinize geçen fırsatı heba
ediyorsunuz?
Ya da siz sormasanız bile, sabah akşam o sizin kendi dertlerinizin yanında
her haliyle “trışkadan” sayılacak konulardan söz edilmesine neden itiraz
etmiyorsunuz?
Acaba “ananı da al git” gibi bir cevabını almaktan korktuğunuz için mi?
Hadi politikacıya sormuyorsunuz…
Peki o zaman niye evde kendi başınıza kaldığınızda, kendi kendinize bile
sormuyorsunuz?
|