Merdiven altındakiler merdiven üstüne nasıl çıkar?

Türkiye bir merdiven altı üretim cennetidir derler: doğrudur!
Hatta üretimin önemli kısmı merdiven altlarına da sığamadığı için adeta dağlara tepelere çıkmıştır.
Gidin şehrin derelik tepelik çeperlerine, oralarda da pek çok atölye görürsünüz.
Neden?
Çünkü devlet buralara pek ulaşamaz.
Merdivenin altındayken göremediği gibi.
Dünyanın en kutsal işlerinden olan üretim neden kimilerince böyle gizli kapaklı yapılmak durumundadır acaba?
Üretimin ortada dolaşmaktan bu kadar korkması, bu ürkekliği nedendir?
***
Üretimin bu hali, kazançlarda değil ama büyük ölçüde istihdamın üzerindeki kamu yükünün yani vergi ve sigorta primi baskısının adeta kaldırılamaz olmasından kaynaklanmaktadır.
İktisatçılar iyi bilirler.
İstihdam üzerinden alınan vergiler ve sigorta primleri, üretim üzerinde “fiyat etkisi” yaratırlar. Yani adam çalıştırılması üzerinden alınan vergi ve benzeri paylar sonuç olarak bu kişilerin ürettiği malların maliyetinin birer parçasıdır. Bu tabloda devlet payını ne kadar yükseltirseniz, ürettiğiniz malın üretim maliyetini de, pazara sunum fiyatını da o kadar yükseltirsiniz.
Yükselen üretim maliyetleri, önce işletmecinin kazancını düşürür ve bir noktadan sonra da ortadan kaldırır daha da ileri gidilince onu batırır.
Bir işletmeyi ayakta tutmak ayakta tutmak için de üretimi biraz daha ucuza getirmek zorunda olan işletmecilerin sırtlarındaki taşıyamayacakları vergi ve sigorta yükünü hafifletebilmek amacıyla uygulamada buldukları çözüm, ya merdiven altına inmektir ya da dağlara tepelere çıkmak.
Üretimin arazi üzerindeki konumunun yani nerede yapıldığının sosyal politikaya ya da kamu hesaplarına yansıması, buradaki insanların kayıt dışı çalıştırılmaları yani vergisiz-sigortasız işçiler olmalarıdır.

Biz bu insanlara haydi bakalım çıkın ortaya, merdiven altında ne işiniz var desek ne yazar?
Tutun ki dedik kendiliklerinden birer birer çıkabilirler mi? Hayır.
Çünkü onları oraya mecbur eden işverenleri ise, işverenlerini mecbur eden de işçilerin çalıştırılmaları sırasında, üzerlerindeki taşınamayacak derecedeki vergi ve sigorta primi yüküdür.
O zaman, kendilerini ortaya çıkaracak yani bordrolu, sosyal güvenceli hale getirecek olan unsur sadece devletin istihdam üzerindeki baskısını hafifletmesidir.
Hafifletebilir mi?
Bu bir hesap meselesidir.
Üretim üzerindeki vergi-sigorta yükünün aşırılığını tek taraflı kaldırırsanız, ama buradaki yükü başka kesimlere taşıtmayı başaramazsanız açılan bütçenizi kapatamazsınız.
Birilerinin düşündüğü gibi, merdiven altına kaçan üretimi “kovalayarak” bordroya sokayım derseniz de, sonunda belki onları merdiven altından çıkarır ama ya mağaralara sokarsınız ya da üretmekten vazgeçirtirsiniz.
Hani, mektepler olmasaydı şu maarif bakanlığını ne güzel idare ederdim diyen Osmanlı’nın durumuna düşer, bu yaptığınızla tarihe geçersiniz.
Onları merdiven altından çıkarmak da dağdan tepeden indirmek de sadece bir tek değişkene bağlıdır: İstihdam üzerindeki vergi ve sigorta yükünün insanları ortalıktan “kaçırmayacak” düzeye indirilmesi…

Klasik itirazlarda bu bir kaynak sorunudur derler.
Yüksek değerli Türk Lirası’ndan vazgeçerseniz,
Devletin finansman yükünü üretenin sırtından kazananın üzerine “kaydırabilirseniz”
Türkiye’yi batının pazarı olmaktan çıkarır, yerli işadamına hayat hakkını geri verirseniz işin önemli kısmı kendiliğinden çözümlenecektir.
Yani olay ekonomideki bu ince ayarları yapmakla çözülebilecektir.
İyi ama denetim olmazsa yine de merdiven altından üretim olacaktır denebilir.
Bir kere daha söyleyelim: Denetim her zaman olacaktır ama sırf denetimi arttırarak yönetimi düzeltemezsiniz.

Evet, şartları düzelttiğinizde de belki birileri hala oralarda kalabilir ama biliniz ki onlar olsa olsa sadece merdiven altı karanlığında yaşamayı hayat biçimi olarak gören farelerdir.
Onlar her zaman olur.
Onlar var diye bir takım yanlış alınmış kararları üretim hayatına dayatmanın anlamı yoktur.