Kobilere kredi: Kime niyet kime kısmet!

Türkiye’de kobiler çok güç durumda.
Satamıyor.
Satamadığı için üretemiyor.
Üretemediği için adam çalıştıramıyor.
Bir süredir borç içinde yüzüyorlar.
Kime?
Ona, buna, bankaya.

Olayı dikkatle incelerseniz bu durumdan şikayet eden birden çok taraf var:

Başta kobinin patronu: Borç içinde, üretemiyor ve kazanamıyor. Elde avuçta kalmadığı gibi birkaç kredi kartına birden asılmış. Şu anda dört bir taraftan duvara dayanmış.
Kobinin emekçileri: Aylardır maaş alamıyorlar. Patron kızıp gitsinler diye gözlerinin içine bakıyor. Gidemezler, kıdem tazminatları yanar. Ya bir de işler düzelir de geri dönemezlerse…
Piyasadaki alacaklılar: Ellerindeki çekleri dönmüş, arkasını yazdırmamışlar, yok ki ödesin diyorlar, avukata versen ne olacak? Delikanlılığa vurup “biraz daha bekleyelim” diyorlar.
Bankacı: Anlamam diyor. İcrayı dayarım kapına, makineleri kaldırırım.

Ne yaparsınız?
Tutun ki hükümetsiniz. Elinizde az buçuk imkan var.
Bu imkânı acaba nasıl kullanırsanız en iyi sonucu alırsınız?

***
Bu konuda en fazla dile getirilen çözüm nedense kobiye kredi vermek.
Sanılıyor ki bu tabloda kobilere ucuz ya da pahalı bir miktar kredi verilirse adam durumunu düzeltecek ve ayağa kalkacak.
Hayır efendim,
Bu durumda kobiye verilen kredi onu kurtarmaz, ancak bir süre sonra daha da beter batmasını getirir. Kobiye aktarılan para, mevcut alacaklılardan bankalar dışında kimseye bir kazanç sağlamaz.
Neden mi?

Bir kobi’nin satamamasının ve batmasının nedeni, üretim maliyeti ile satış fiyatı arasında kendisine kazanç olacak bir şeyin kalmayacak olmasındandır.
Mevcut üretim şartlarında ya hiç üretip satmayacak, baştan kapatacak ya  zararını daha fazla derinleştirmemek, pazarını zararına da olsa elinde tutabilmek ve bir süre daha şansını deneyebilmek için son kuruşunu da batırana kadar direnecek, ama maliyet-satış farkı değişmediği için sonunda yine kapatacaktır.

İşte böyle bir ortamda, bankaların kendisine daha önce vermediği kredi verildiği zaman, fark eden tek şey onun yine zararına da olsa şansını denemek için bir süre daha direnmesi ama üzerinde biriken zararın daha da katmerleşmesidir.

Neden?
Çünkü bulacağı yeni finansman hiçbir zaman onun kazanç dediğimiz üretim maliyeti ile satış fiyatı arasındaki lehte farkı arttırmaz.
Üretim girdi maliyetleri yine aynı fiyattandır, pazardaki fiyatlar yine aynıdır.
Peki onun için pek bir şeyi değiştirmeyen yeni kredi kime ne yarar sağlar?
Söyleyelim: Alacaklı bankalara.
Dibi delik kova misali, bir taraftan kobiye verdiğiniz kredi, öbür taraftan hazırda bekleyen bankanın alacağına akıp gider.
Hatta artık elektronik işlemle yapıldığı için o kağıt paranın kokusu bile duyulmaz.

Peki bunu yaptığınızda size kim dua eder?
Tabii ki o yarısından fazlası yabancıların olan bankalar. Çünkü kobilere verilen kredilerle daha önce riske giren alacaklarını temerrüt faizleri ile birlikte almışlar, kazançlarını realize etmişlerdir.
Alacağını alan banka şimdi kobiye yeniden kredi açar mı?
Asla açmaz, çünkü o kobi şimdi aldığı yeni krediyi de borçlanarak bankanın gözünde biraz daha kötülemiştir.

***
Kobilere hiç kredi vermemeli mi?
Kobilerin kurtuluşu, ne yazık ki bazılarının sandığı gibi kendilerine yeni yeni krediler verilmesinde değil, onların üretim maliyetlerinde yapısal bir değişiklik sağlamakla olabilir.
Eğer siz batmakla batmamak arasında bocalayan kobilerin örneğin istihdam maliyetleri üzerindeki yükü kaldırmıyor, en azından gerçekçi kur politikalarıyla piyasalarda tutunma şanslarını tanımıyorsanız kusura bakılmasın ama yapılacak “kolaylık” ancak bankalaradır.
Kredi ancak, yukarıda belirttiğimiz gibi o kobinin üretim ve satış koşullarını düzeltebilirseniz sadece bir dönem için “can suyu” anlamını taşır.
Yoksa o sular birilerine doğru akar, akar …