Yeni krediler kullanarak günü kurtarmak
ya da dibi delik kovayla su taşımak



Şöyle en basitinden düşünelim:
Sizce para kazanamayan bir işletmenin dibi delik kovadan farkı olabilir mi?
Olmamalı…
Çünkü yukarıdan koyduğunuz su aşağıdan akar gider.

Peki ya sürekli zarar eden bir işletmeye alınan ek krediler, yapılandırmalar? Onlar da sürekli sızdıran yapıları dolayısıyla kanından yani sermayelerinden kaybetmezler mi?

*

Bu konularda söz söyleme durumunda olan yerli-yabancı hemen her kurum ya da analistin dile getirdiği bir gerçek var:

Türkiye ekonomisi bu sıralar olması gerekenden daha az büyüyor hatta küçülüyor.
Yani giderek daha dar pazar, daha az yatırım, daha az üretim, daha az istihdam ve daha az tüketim halleri…

Ülkenin dış borcu, 2018’in üçüncü çeyreği sonun itibariyle 448,5 milyar dolar ve bu rakamın milli gelire oranı yüzde 53,8

O milli gelir de teknik deyimiyle Gayrı Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) yani bu ülkedeki yabancı patronlu şirketlerin üretimleri dahil bir yılda üretilebilen toplam mal ve hizmet.

Neler var bunun içinde?

Bankacılık ve sigortacılıktan marketçiliğe, telekoma, sütçülük yoğurtçuluktan vapur işletmeciliğine, turizminden ilaç sanayiine kadar.

Yani parayı şimdilik burada kazanıp bir gün aklına esince basıp gidebilecek olan şirketlerin üretimleri de bu hesaba dahil..

Dikkat ederseniz şeklen hissedar olmayıp da; ham madde, lisans, pazar dolayısıyla yabancıların denetiminde olanlar da var ama kimse bunları dillendirmiyor.
Buradaki incelik ne?

“İşler iyi gidip bu topraklardan para kazanırken iyi; işler kötüye gidince pırrr.”
Ya da işine gelmeyen durumlarda “Yersen”.

*

Dolayısıyla milli ekonomimiz oldukça sıkıntılı bir durumda ve bu sıkıntı her an kendini besleyerek daha da büyüme istidadında.

Bırakalım bir kenara bu “kökü dışarıda”ları, “sermayenin dini imanı olmaz” havasındaki içeridekiler bile ciddi biçimde gözlerini dışarıya çevirmiş durumdalar.
Ve bu durumda, tabii ki “Bizimdir” diyebileceğimiz sermayeyi de, “bu ülkenin hasılasıdır” dediğimiz mal ve hizmet üretimini de bunları bilerek kabul etmemizi gerektiriyor.

*

Bu sıkışık günlerde ne yapmalı?
Dibi delik kovaya daha fazla su koyup biraz daha zaman mı kazanmalı? Yoksa bir an önce o sızıntıyı mı durdurmalı?


Biraz da seçimler dolayısıyla, yapılmakta olan ve görünen o ki; ekonomik tedbir denince iktidarın da muhalefetin de benimsediği yol genelde birincisi; yani dibi delik kovalara biraz daha su koyup “bak sizi kurutmadık” demek.

İzliyoruz:

Sanayiciye şu kadar, çiftçiye, esnafa bu kadar kredi dağıtılacak…
Futbol kulüplerinin borçları yeniden yapılandırılacak…
Kredi kartı borçları bir tek bankada toplanacak…
Elektrikte şu kadar kilovattan para alınmayacak…
Yapılan kimi zamlar üç aylığına geri alınacak,
Şu-bu işlerdeki vergi indirimleri sürecek…
Falan filan…

İyi de bunların her biri; ister tek tek yurttaşın, ister esnafın, isterse sanayicinin dibi delik kovasına biraz daha su koymaktan başka bir işe yarıyor mu?
Bunlar yapıldığında tek tek o yurttaştan esnafa, esnaftan sanayiciye kadar kendilerine güç katacak, kazancını yükseltecek, o yüksek borcundan giderek kurtaracak bir “tedbir” var mı işin içinde?

Ne yazık ki yok.
Adam bu koşullarda kazanamadığı için sermayeyi sıfırlayıp batmış, ya da hala batmamışsa, bulabildiği krediyle ancak bu güne kadar gelebilmiş ama biz şimdi kendisine “kazandırıcı” koşulları sağlamak yerine “biraz daha borçlandırıcı” koşulları sağlamaya çalışıyor ve ona; "bak yıkılmadın, sayemizde hala ayaktasın” diyoruz.

Böyle mi olmalıydı bu işler?
“Sana daha fazla borçlanabilmeyi değil daha fazla kazanabilme imkanlarını sağlıyoruz” denemez miydi? Çok mu zor bunun nasıl olabileceğini araştırmak, ekonomi politikasının yönünü bu tarafa çevirebilmek?
Belki bir gün başımıza gelebileceği gibi; bir IMF bürokratının fikrine mi muhtacız

“Zararın neresinden dönülürse kârdır” diyen ata sözümüzün anlamı; Yaptığın işler giderek zararını büyütüyorsa öyle borç harç devam etme; bir an önce dön bu işten ki daha büyük borçlarla batmayasın” demek değil midir?

Sizce zararına çalışan bir işletmenin örneğin 100 lira ile batması mı kârlıdır yoksa, bu işlerin böyle gideceği belliyse 50 lira daha kredi alıp “gidişatı” üç ay erteleyerek 150 lira ile batması mı?

Şapkayı önümüze koyup bir düşünelim bakalım;
Şu değneğin hangi ucundan tutmak daha akıllıca?