Kadifeden kesesi şarkısını nasıl bilirsiniz?
Halklar bir şarkı ya da türküyü benimsemek için onda neler arar acaba?
Ya da yıllarca, nesilden nesile söylerken belki de kendileri bile fark
etmeden onda ne bulurlar?
Eğer “dertlerini ve duygularını” diyorsanız, gelin şu hepimizin bildiği
“Kadifeden Kesesi”ni köşemizde dillendiriverelim.
İki ayrı söylenişi var: biri bizim buralarda, diğeri çıkış yeri olan
Kırım’da.
Birincisi hepimizin bildiği şarkı:
“Kadifeden kesesi
Kahveden gelir sesi
Oturmuş kumar oynar
Ah ciğerimin köşesi”
İkincisi, Kırım’lı tatar sanatçı Asiye Salih’in bizim TRT’mizde de söylediği
kendi yöresinin türküsü:
“Kadifeden kesesi
Ovadan (bahçadan) gelir sesi
Oturmuş sazını çalar
Ciğerimin köşesi”
İkisinin arasındaki bazı farklılıklara ne dersiniz?
Keseler kadifeden, tamam.
Ciğerim diyen kadının erkeğine duygusu da aynı.
Ama birinde adamın sesi ovadan gelirken diğerinde kahveden geliyor
Birinde sazını çalıyor, diğerinde oturmuş kumar oynuyor.
Neden?
Galiba daha öncesinde ovada, bahçede oturan sesi oradan gelen erkek daha
sonra erkek-egemenliğin rahatlığına alışmış ve gidip kahvede vakit öldürmeye
başlamış.
Oturmakla da kalmamış, sazını bırakıp kumara dalmış.
Kadınsa hep aynı:
Adamı ovada, bahçede de olsa, kahvede kumar da oynasa hep “ciğerimin
köşesi”.
***
Tarımla, hayvancılıkla uğraşan ve sesi kırlardan gelen adamlarımız tarihin
bir başka enstantanesinde, coğrafyanın bir başka karesinde acaba neden kahve
köşelerine tıkılmış, kumara takılmış?
Çalışma hayatında kadından kopmasından mı?
Onu üretimden koparan, kahvede kumara oturtan ne?
Adam ne yaparsa yapsın, ne kadar değişirse değişsin, kadının onun ardından
hala “cigerim” diye seslenişini, ona bakışını değiştirmeyen nedir?
***
Şimdi gelin buradan ani bir dönüş yapalım ve siyasette erkek egemenliğine
karşı, siyasi partilerin örgütlenme ya da seçim düzenlemelerindeki “kadın
kotası” konusuna geçelim.
Doğal olarak nüfusumuzun yarısı kadın ve diğer yarısı erkek olduğu halde,
siyasi nüfusumuzda kadınların yüzdesi oldukça düşüktür.
Peki siyasetin daha çok erkekler tarafından yapılacağı hakkında yasal bir
düzenleme mi var? Ya da özel teşvikler mi?
Eğer yoksa bu çarpık durumun nedeni, kadınlarımızın siyaset alanında
erkeklerle aynı başarıyı elde edememeleri midir?
Yoksa siyasete girmek konusunda kadınca bir çekingenlik göstermeleri mi?
Acaba kadın kotaları konduğunda kadınımız siyasete daha fazla mı
katılacaktır?
Siyaset, toplumumuzda neredeyse erkek işi olmuşsa, kotalarla siyasete
taşımak istediğimiz kadınlarımız kendilerine ancak özel düzenlemelerle
sağlanan bu imkânı kolayca siyasi etkinliğe çevirebilecekler midir?
Ya da en iyisi soruyu şöyle soralım:
Konan kotalar kadınlarımızın siyasette erkekler kadar etkin olmaları için
yeterli önlemler olabilecek midir?
***
Tutun ki çok etkili bir düzenleme yaptınız ve hem örgütün hem seçilmiş
politikacılarınızın yarısını kadınlardan oluşturmayı başardınız.
Bu tablodaki dengeler acaba sadece “sayısal” bir denge mi olacaktır yoksa
“siyasal” bir denge mi?
Acaba sadece böyle yapmakla siyasetteki etkinlikte kadını erkekle aynı
düzeye getirmeyi başarmış olabilecek miyiz?
Yani sonuçta kadınlarımız siyasette erkekler kadar “belirleyici”
olabilecekler midir?
***
Bu soruların cevabını vermek gerçekten zor ama yine de tartışmaya açmak için
bir iki şeyi öne sürmekte yarar var:
1.Kadın, sesi ovadan, bahçeden de gelse kahveden de gelse her iki durumda da
adamının kesesinin “kadifeden” olduğunu söylüyorsa, buradaki kadının
ekonomik özgürlüğünün istenen ölçüde olmadığını hissetmek gerekir.
Nasıl ki, birileri siyasette birileri tarafından finanse edildiğinde
gerektiği kadar özgürce davranamazsa, ekonomik özgürlüğü olmayan kadın da
özgür siyaset yapamaz.
Siyasette daha fazla ağırlık koymalarını istediğimiz kadınlarımızın ekonomik
özgürlüklerinin, mutlaka şimdikinden daha ileri olması gerekir. Bunun için,
istenen denge kurulana kadar siyasetteki pozitif ayrımcılık gibi, çalışma
hayatında da pozitif ayrımcılık sağlamak gerekir.
2. Kotalar koyarak siyasette daha fazla seçilmiş kadın olmasını
sağlayabilirsiniz ama o seçilmiş kadınlar ekonomik özgürlükleri kadar
hukuken de, yeterince özgür değillerse yine beklenen sonuç alınamaz.
Kadınlarımızın hukuk yönünden de kuvvetlendirilmesi için medeni hukukumuzda
bile pozitif ayrımcılığa yer vermek gerekecektir.
3.Kotaları koyabilir, kadınlarımızı davet edebilirsiniz ama eğer onlara
erkekler kadar eğitim imkanı sağlayamamışsanız, bu kotalar belki sayısal
olarak dolar fakat siyasal ağırlık olarak aynı etkinliği sağlamakta güçlük
çekersiniz. Siyasette kadının güçlenebilmesi için, ona yine bu güç dengesi
sağlanana kadar eğitiminde de pozitif ayrımcılık yapılması, iyi eğitim
imkânları verilmesi gerekir.
Siyasetteki kotanın gerçek anlamda doldurulmasının “olmazsa olmazı”, kadına
eğitimde yapılacak pozitif ayrımcılıktır.
4.Siyasette bütün bunlar yapılmadan da kendisini ispatlamış, her zoru aşmış,
hatta bazı alanlarda erkeklerin önüne geçmiş olan kadınlarımız yok mu?
Var elbette.
Ama ne yazık ki bu noktada bile bir başka sorun yaşanıyor: Genel algıda
kadın öncelikle bir ana/eş olarak düşünüldüğü için, kendisinin ancak
“kadınsı” işlerde başarılı olacağı düşünülüyor ve o noktaya gelirken
“kota”ya bile ihtiyaç duymamış kimi kadınların siyasette önleri
kesilebiliyor. Siyasette seçici durumda olanların mutlaka bunu da göz önünde
bulundurmaları, başarılı kadının önünü tıkayan kanalları açmasında yarar
var.
Sonuç olarak:
Sadece kadın kotaları, kadının siyasetteki etkinliği için tek başına yeterli
değildir.
Kota verip işin arkasını bırakmak da çözüm değildir.
Kotaların amacı, -kim ve ne olursa olsun- sadece siyasete “cinsiyeti kadın”
olanı doldurmak değil, ekonomik açıdan bağımsız, hukukta kuvvetli, eğitimi
yüksek “kadın insangücü”nü erkekle eş değerde toplumun hizmetine sunmak
olmalıdır.
Aksi halde, bu günün toplumunda da, yarının toplumunda da, adamın kesesi
“kadifeden” sayılmaya devam edecek sesi kahvedeki kumardan da gelse, kadının
“ciğerinin köşesi” olarak görülmeye ve toplumda bu farklılıklar yaşanmaya
devam edecektir.
Bülent SOYLAN
diğer
makaleleri okumak için tıklayınız
www.bulentsoylan.com |