Rüyada benzin fiyatlarının düştüğünü
görmenin tarifsiz ızdırabı üzerine



Gecenin bir saatinde ter içinde uyandım…
“Hayırdır, cinli perili kötü bir rüya mı gördün” diyeceksiniz nasıl olsa değil mi;
Bakın anlatayım:
Öyle bir şey de değil aslında; hatta kötü bile denemez;
Ama kel alaka …
Zaten ben de uyandıktan sonra buna güleyim mi ağlayayım mı bir anlam veremedim doğrusu..
Olacak iş değil ya;
Nasıl bir şeydir bilemiyorum ama, bir bakıyorum ki bu memlekette her dediğimi yaptırabilecek bir göreve gelmişim.
Rüya bu; “madem bu kadar önemli görevdeyim, o zaman bunun hakkını vereyim, zamlardan bunalmış şu halkıma önemli bir iyilikte bulunayım” deyip sözde altı liraya falan yaklaşmış olan benzin fiyatlarını bir kararla düz hesap iki liraya "innndiiiiirdiiiiim" diyorum.
Aman ne güzel değil mi…
Durun devamı var:
Geniş bir caddeden geçiyormuşuz; beyaz renkli, üstü açık bir arabadayım… arkamda yüzlerce hatta binlerce arabalık bir konvoy, marşlar çalınıyor anonslar yapılıyor, kornalar… kornalar…
Müthiş bir tantana.
Burası tamam…
Ben bu arada yolun kenarına dizilmiş olan halkımıza el sallıyorum, bakın ben bütün bunları, sadece sizi düşünerek yaptım, çok fedakarlıklara katlandım ve hepsi sizin mutluluğunuz içindi demek istiyorum…
Fakat arkamdaki konvoydan çalınan kornalarının sesimi bastırmasından mıdır, kurulmuş ses düzeninin yetersizliğinden midir nedir bilemem; ya söylemek istediklerimi insanlara duyuramıyorum ya da insanlar söylediklerimi hiç duymuyorlar...
Halk yol kenarına dizilmiş, bir kısmı meraklı gözlerle bizim konvoya bakıyor bakmasına ama enteresan bir şey: o insanlar şaşkın, mutsuz gibi. Sanki bütün bunları yapan ben değilmişim, onların iyiliğini düşünmemişim de sırf gösteriş turu atıyormuşum gibi bir hava seziyorum.
Suratlar asık, hatta aralarından kimileri arkasını dönmüş ben önlerine gelene kadar beklemiyor bile, arkalarını dönüp gidiyorlar…
Beklemekten mi yorulmuşlar, bilemediğim bir şeylerden memnuniyetsizlikleri mi var o anda tam çözemiyorum…
Rüya bu ya, ama acaip de sıkılıyorum.
*
Sonra bilmem ne petrolün bir benzin istasyonundaymışız…
Böyle arabalar, arabalar, arabalar..
Üstelik o zamana kadar görmediğim, bilmediğim ama çok güzel modellerde çeşit çeşit, renk renk bir sürü lüks araba.
Pompacı iki elinde iki hortum, bunların depolarını doldurmaya yetiştiremiyor… Arada "bana da" "bana da" sesleri…
Sanki çeşmeden su dolduruyor mübarek. Kimi zaman benzinler depodan taşıyor da kimse umursamıyor dökülüp saçılana nedense…
Adeta Arabistan manzarası.
Sağladığım ucuzluktan olmalı herhalde diyorum."Ha suyu saçmışsın ha benzini".
Orada biri anlatıyor; eskiden yol yokuş aşağı oldu mu kontağı kapatırmış tasarruf olsun diye. “İşte olay budur” diyor,
Artık otobüse falan binmezmiş, fakir fıkara binsinmiş. Rüya bu ya; o mu sallıyor, yattığım yerden ben mi uyduruyorum bilemiyorum;
Biri de sokak çocukları için yaptığı iyiliği anlatıyor; bakmış gece ayaz var, "Üşüyorlardı; topladım hepsini benim arabaya diyor, çalıştırdım kaloriferi de, donmadan geçirdiler geceyi sayemde..". Yaktığı benzin önemli değilmiş.
Ne biçim uydurmuşum değil mi?
Bir başkası aldığı Amerikan arabasını anlatıyor sıradakine… biraz pahalıya gelmiş ama değermiş;
Benzin ucuzlayınca herkesten erken davranmış, kapmış sekiz silindirliyi, tutabilene aşk olsun, "Bak bu arabalar birer efsanedir efsane diyor...."
"Eskiden bir benzinciler kullanabilirdi bunu bir de arap şeyhleri."
Bir anda mekan değişiyor.
Geniş bir caddedeymişim yine: Trafik kilitlenmiş her nedense, otomobiller bir türlü gidemiyor. Yürünecek yol falan kalmamışmış sözde, bir kısım insan arabaların tepelerine basarak geçip gidiyor karşıdan karşıya.
O sekiz silindirlinin sahibi bağırıyor, “yahu bu memlekette seyahat hürriyetinin de içine ettiler üç saatte otuz metre mi gidilir?” “Biz niye aldık bu mereti, niye bekledik bunca yıl benzin ucuzlasın diye?”
Krediyi bulan arabayı çekerse altına olacağı bu diyor biri de kabahati bankalara yükleyerek.
Sözde benzin ucuz ya; otobüse ne gerek var, arabayı kapan yollara düşmüşmüş…
Ayaküstü arabacı muhabbeti, tabii…
Sonra ne alakası varsa ve o arabaların arasına nasıl girmişlerse seyyar köfteciler var yollarda. Yoğun dumanların arasında birinin sipariş verdiğini görüyorum hayal meyal; “iyi pişsin diyor, en fazla elli metre ileride yakalarsın beni, acele etme, çiğ getirme, varsa yanına biber közle. plakayı yaz istersen bir yere, karıştırma siparişi.
Duraklarda yığınla insanlar görüyorum: enteresan, neyi bekliyorlar ki?
Bir de, on kişi bekler, yirmi kişi bekler ama bu kalabalıklar çok fazla gibi.
Belki de bütün saflıkları ya da çaresizlikleri ile otobüs bekliyorlar…
Birden şimşek çakıyor kafamda; o yol kenarında dizili duran insanlar benim konvoyu bekleyenler değil de otobüs bekleyenler olabilirler miydi aslında?
Düşünüyorum, yahu otobüsünüz gelse ne olur gelmese ne… hem bu kalabalığınızla gelecek otobüse sığmazsınız, hem bu trafikte bir yere varamazsınız, sonunda varsanız da yetişemezsiniz.
Sıkış tepiş neye yarar ki otobüsünüz?
Bastırın, bastırın yürüyerek gidin daha iyi…
Yürüyün yahu.
Biri homurdanıyor: “Bizi ucuz benzinle boğdular, ucuz benzinle…”
Adam "öbür taraftan" besbelli diyorum kendi kendime, yaptığım ucuzluğa bile itiraz ediyor.
*
Sonra, nerede olduğumu pek çıkaramıyorum ama galiba orta halli bir semtin kahvesindeyim.
Birileri pişpirik oynuyor, “Yine dolarlar zenginlerin arabasına, benzinine harcandı, otobüs durakları bize mekan oldu diyor kağıtları karan keçi sakallı.” Yanındakinin verdiği tüyoya göre yollar tıkanınca geceyi sabahçı kahvesinde geçirmek zorunda kalmışmış.
İşe de zaten fazla bir şey kalmadı diyor. Zaten bu saatten sonra eve gitse ne fark edermiş, gidip bir de hatunla kavga etmemeliymiş.
Yol parasını çorbacıya verir, bu sefer de vakitlice atölyede olurmuş..…
Bir yandan da bir şarkı mırıldanıyor "gitmek mi zor kalmak mı zor, o yolları gel bana sor..."
Kahvenin bir köşesinde kış kavunu gibi tavana asılmış televizyonunda biri anlatıyor:
Ve müzmin muhalifliğinden olacak, “dış ticaretimizdeki açığın iki sebebi var, biri ucuz benzinle özendirilip arttırılan otomobil ithalatı, diğeri ucuzlatılan benzinin bol bol sarfiyatı…”diyor.
“Toplu taşımanın neyini beğenmiyormuşuz ki”.
Bir an ekrandaki adamın televizyondan bakıp oradan beni gördüğünü, o lafları doğrudan bana söylediğini sanıp telaşlanıyorum; herkes bize dönmüş ne diyeceğimi beklerken ben ne cevap vereceğim peki?
Geçiştirme kabilinden; “Bütün bunlar artık halkımızın benzini daha ucuza kullanabilmesi, yoksul halkımızın refahı için düşünüldü ama…“ diyorum.
Yan masadan biri laf atıyor:
"Arabalı yoksullar demek istiyor yani... işe bak"
“iyi de, benim çakmak gazlı ustaaa” diyor, ”benzinli olsaydı sevinirdim yaptığın bu ucuzluğa”
Adam işin gırgırında, koca bir memleketin benziniyle kendi çakmağındaki gazı kıyaslıyor aklınca, küçümsüyor olayı besbelli…
Diğerleri ona çıkışıyor:
“Sen oyununa bak yav, büyüklerimiz öyle diyorsa öyledir.” "bak yine eksik dağıttın kağıtları".
Kan ter içinde uyanıyorum…
Aman allahım bu ne iştir, bu ne alakasız bir rüyadır diyorum.
Neyse ki yattığım yerden uydurmuşum hepsini.
Allah'tan ne benzin fiyatları ucuzlamış memlekette, ne araba alımları patlamış, ne depoyu ucuza dolduranlar yolları kilitlemiş ve ne de ben bu işlerin içerisindeyim.
Üstelik yaşıma hürmeten ve beş para vermeden bütün belediye otobüsleri, metrolar, vapurlar benim zaten. Ondan iner ona binerim gönlümce.
Bu milletin en az yarısı gibi benim de ne araba alma derdim var, ne umudum; ne arabama ucuz benzin koyma merakım olur, ne de bu iş ille de böyle olsun demekle..
Hatta olmasın, hiç olmasın da benim belediye otobüslerim yollarda daha kolay gidip gelsin.
Rüya işte,
Ama basbayağı endişelendirdi gecenin kör karanlığında.
“İyi ki gerçek değilmiş, “üstelik sen kim, benzin fiyatlarını ayarlayabilecek yetkili olmak kim” dedim kendi kendime, güldüm…
Bırak başkaları düşünsün işin o taraflarını, siyaset zor iş.
Bıraktım, ama uyku da gitti bu arada…
O sıkıntılarla yatakta dönüp durmamdan, sonunda da hiç anlamı yokken kendi kendime kıkırdamaktan hanım fark etmiş uyandığımı, kalk artık dedi kalk giyin, "şimdi kalkarsan ancak dokuzda varabilirsin işine”, “Sanki her gün cuma bu memlekette yahu; yollar yine ana baba günüdür; Git bak, çıraklara bırakma tezgahı. Bir seferinde de zamanında var bari, ki dükkanında bereket olsun".