|
‘Benim dolarla ne işim olur’
demenin dayanılmaz aymazlığı üzerine
Bu günlerde ve muhtemelen uzunca bir dönem
“işimiz iş”.
Durum berbat; bankacılık sektörünü yabancılara kaptırmışız, ülkenin dış
borcunu çevirecek parayı bulmak giderek zorlaşıyor…
Peki bunlar “dert” ise öncelikle kimin derdi?
Sorarsak yanıtlar çeşitli:
-Elinde dövizi olanın,
-Dövizle işi olanın
-Dövizli borcu olanın,
-İthalat-ihracatla uğraşanın,
-Kredi borcu ulan şirketlerin,
-Bankaların,
-Devletin,
Falan filan…
---------
Aslında “doğmamış bebeler”den henüz “gömülmemiş ölülere” kadar hemen
herkesin desem çok iddialı olur mu bilemiyorum; ama maalesef bu iş
böyle.
Tam farkına varamıyoruz, adamın biri demiş ya “ben hep yüz liralık
benzin aldığım için zamlardan etkilenmiyorum” diye.
İsteyen anlamasın, anlamazlıktan gelsin, istediği kadar
“etkilenmiyorum”, “işim olmaz”, “ bana dert değil” desin, bu iş maalesef
yukarıda çizdiğimiz çerçeveye giren herkesi etkiliyor.
Ama o kadar, ama bu kadar...
“Etkilemez” diyenler, hiç kusura bakmasın ama aynen “ısıtılan sudaki
kurbağa”nın bir süre sonra farkına varamadan haşlanmasına benzer bir
durumdadır.
Haydi şimdi bu abartılmış gibi de değerlendirilebilecek laflarımızın
altını dolduralım:
1.
Kurlara zaman zaman bakıp da “bir iniyor-bir çıkıyor” demek yanılgıdır.
“Bir iniyorsa iki çıkıyor” demek daha doğrudur.
Bir ülkenin dış ticareti, yani aldığı ile sattığı arasında “aleyhine”
bir fark varsa ve ülkeden çıkan döviz girenden çoksa, bu açık bir
gerçekse; üç beş günlük süreler içindeki gel-gitlere bakıp sadece
işimize gelene inanmak aldatıcıdır.
“Genel gidişat”a bakarsanız; ülkenin dövize ihtiyacı sürekli
artmaktadır.
Kuraldır, ihtiyaç yani "talep" artınca fiyat da artar.
2.
Döviz fiyatlarındaki artış, elinde dövizi olmayan herkesin kaybetmesi
demektir.
Uzan vadede, yani iç piyasada mal ve hizmet fiyatları dövizdeki artışla
“aynı ölçüde yükselene kadar” elinde dövizi olan kazançlı sayılabilse
de, sonrasında o da bu yükselişten bir şeyler kazanamaz.
Olsa olsa kaybetmemiş, eski durumunu muhafaza etmiş olur. Çünkü yükselen
dövizle birlikte her şeyin fiyatı yükselmiştir.
3.
Bu gün dövizin değeri yükseldiğinde doğmamış bebeler zarara uğrar mı?
Uğrar… Dövizi kurunun yükselmesi aslında paramızın yabancı paralar
karşısında değerinin düşmesidir. Özellikle Yap İşlet modeliyle küresel
sermayenin ya da onlarla iç içe yerli sermayenin, “henüz doğmamamış
bebelerin ilerideki yaşamını da kapsayan” 20-30 yıllık dönemlerde
uygulayacağı ve dövize bağlı yol, köprü geçişi, elektrik ile diğer
işlere ödeyecekleri paralar, “kur yükseldikçe” şimdi yaşayanların
yaşamını nasıl pahalılandırıyorsa, bundan sonra doğup yaşayacak
olanların yaşamını da aynı şekilde etkileyecektir.
4.
”Benim dövizle ne alakam ver” diyenler yanılmaktadır.
TL ile alakası olan herkesin kendisi farkında olmasa da dövizle alakası
vardır.
Çünkü yurt içinden bakıldığında dövizin artışı gibi görünen olay,
dışarıdan bakıldığında TL’nin değer kaybıdır.
Örneğin, Almanya’dan makine ithal ettiğimizde Alman satıcının eline hep
aynı miktarda euro geçer ama kur artınca bizim ödeyeceğimiz TL daha
yüksektir.
Dolayısıyla, ithal ettiğimiz, ya da fiyatı dövize bağlı olan ve
kullandığımız akaryakıttan elektriğe; köprü geçiş ücretinden pazardaki
Çin malı şemsiyeye kadar her şeyin fiyatı kurla birlikte artar.
Bu artış da bize zam olarak yansır.
5.
“İthal malı neyse…Peki, pazardaki domatese de yansır mı?
Onun girdisi sadece bu topraklar, buranın suyu, buranın güneşi bizim
adamın emeğidir denebilir.
Kur artışından kaynaklanan “zam”, “Girdisinden” değil ama “çıktısından”
dolayı yansır.
Tarladaki domates pazarda bir lirayken, döviz kurunun yükselmesiyle
dışarıya daha kârlı satılmaya başlandığında, yani ihraç edildiğinde iki
lira etmeye başlayınca ortaya iki ihtimal çıkar:
Ya siz de yabancılar gibi iki lira verirseniz aynı domatesi yersiniz ya
da fıkrada olduğu gibi hep aynı parayı yani bir lirayı öder ama pazarda,
markette domatesin dışarıya satılamayan ezik büzüğü arasından seçip
yemeye razı olursunuz…
Dolayısıyla kur farkı ihracatçıya yarar ama içerideki tüketicinin semt
pazarında ödeyeceği bedeli de arttırır.
6.
Yatırımında, üretiminde, pazarlamasında yerli ya da yabancı “kredi”
kullanılan, vadeli-taksitli işlem yapılan her mal ve hizmet, o artan
kurlarla günden güne daha pahalı hale gelir.
Çünkü içinde “finansman” vardır ve finansmancılık her zaman küresel
sermaye ile “bileşik kaplar” örneğinde olduğu gibi bağlantılıdır. Yani
yabancı para değerlenince, parasal değeri olan, parayla alınıp satılan
hemen her şeyin TL fiyatı artar.
*
Yine de artsın, bir şey olmaz diyenler olabilir tabii…
İşin kötü tarafı da budur:
İnsanlar döviz kuru ile kendi ekonomilerinin bu kadar bağlantılı
olduğunu fark edemedikleri için bazen bu konularda pek tepki
göstermezler ve genellikle döviz kurlarındaki yükselmenin sadece dövizle
işi olanları ilgilendirdiğini düşünürler.
Tıpkı içinde bulunduğu kap alttan ısıtıldığında kurbağanın başına
gelmekte olanı fark edememesi gibi.
Oysa döviz kurlarının giderek yükselmesi, ekonominin aynı tempoyla geri
geri gitmesidir.
Ve sözümüzü bir benzetmeyle bitirelim:
Döviz fiyatlarını gösteren o tabelalar var ya… Onlar aslında dövizin
yükselişinden çok ekonomik “gidişat”ın açık göstergesidir.
Geçin karşısına, bir de bu gözle bakın o tabelalara ve ekonominin ne
yönde ilerlediğini, kayıplarınızı dakika dakika ve kuruşu kuruşuna takip
edin.
|
|