|
Türkiye ekonomisinde “dönülmez akşamın
ufku” mu yaşanıyor?
Bilirsiniz,
Bizde “umutsuz” ya da “geri dönüşü olmayan” durumlar için söylenmiş özlü
sözler vardır.
“Battı balık yan gider” deriz örneğin,
Hastasından umudunu kesen doktorlara atfen de şöyle söylenir:
“Bundan sonra ne yerse yesin, korkmasın diyor doktoru” gibi…
Hatta bir de güzel şarkısı vardır bu durumların.
Güftesi ünlü şair Yahya Kemal Beyatlı’nındır:
“Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç,
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç” diye.
Yani, bir durumun artık son anlarını yaşıyorsanız pek fazla
“ırgalanmayın”, giderayak daha fazla da canınızı sıkmayın, olacak neyse
olacaktır gibi.
Lafa neden buradan girdik?
Üstadın o dizeleri, sanki şimdiki ekonominin ve hükümetin ekonomiye
bakışını anlatıyor gibi de ondan…
*
Siyasette tabii ki hep umut dağıtılır, her şeyler sadece iyi tarafıyla
gösterilmeye çalışılır ama, sadece “durumumuz iyidir” demekle de
ortadaki gerçekler değiştirilemez ki.
Türkiye’nin ekonomik gidişatı her halde ciddi biçimde aşağı doğru
yönelmiş olacak ki, alınan tedbirler(!) verilen demeçler hep, “uzun
vadeli ve yapısal”cılıktan ziyade “günlük”, “bir şeyleri kurtarma”
gerekçeli. Bir de, daha birinin ne işe yaradığı anlaşılamadan, ardından
bir başka tedbirin(!) yürürlüğe konulduğunu ve “bu sefer mutlaka… “
havalarının yayılmaya çalışıldığını görüyoruz.
Tabii ki arkada da malum medyaya yaptırılan vokal…
Piyasanın iyiden iyiye sarpa sardığı artık inkar edilemeyecek bir
gerçek.
Kısa bir süre önce yaşadık:
Kimin kimden korkarak (!) hangi karışık işten(!) yurt dışına çıkardığı
paralar varsa ve bunlar kimin (!)üzerinden ya da kimin üzerine (!)
getirilecek olursa olsun; bu işler asla sorgu sual edilmeyecek. Ülkenin
sana ihtiyacı var, “yeter ki paranı getir” dendi .
Yani böylece, bu konularda bir zamanlar yapılmış pek çok mali ve
ekonomik kanunsuzluklar, hükümetin çıkardığı bir kanunla “kanunsuz”
olmaktan, yapanlarsa “suçlu” sayılmaktan çıkarıldı, bunun için
garantiler verildi.
Demek ki durum “acildi”, maksat, piyasaya biraz para girmesi ve
ekonominin bir an önce hareketlenmesiydi.
Dışarıdaki her türlü kara paranın kanunen “ak”lanması, yapılanların da
yapanın yanına kar olarak bırakılması demekti.
Bunun, işleri yolunda giden ve aklı başında bir hukuk sistemi ya da
devlet düzeninde eşi benzeri olabilir miydi?
Aslında bu bir “gidişat”ın şimdi vardığı noktayı işaret ediyordu ama
“olsun”du,
Memleket ekonomisinin içinde bulunduğu “olağanüstü” durum karşısında
başka çaremiz yoktu.Ekonomide de "yanılmıştık".
Şimdi, kötülerden en az kötü olanını seçmek gibi bir zorunluluk
doğmuştu.
“Ak akçe kara gün için” ise, akı olmadığı için “kara akçenin bile” bu
günler için “elzem” olduğunu idrak etmiş olmalıydık.
Tabii yaşanan günlerin de “kara” olduğunu.
Anlaşılan, kara para affına verilen bu taviz sonuç almaya yetmedi…
“Ak” ya da “kara”, ekonomiye istenilen ölçüde bir para akışı başlamadı
ki, bu sefer bir başka tedbirler(!) paketi devreye sokuldu:
Bakın bu sonuncusunda da neler var:
-Daha önce milli tasarruf oranımız yüzde12’ler gibi olmadık seviyelere
düşmüş ve olması gerekene göre dibe vurmuştu, bunu derhal yükseltmezsek
aradaki açığı yabancı sermaye dolduruyor, ekonomi giderek yabancı
sermayeye teslim oluyordu.
Tüketim harcamalarını acilen kısmamız lazımdı.
Bu nedenle daha önceleri kredi kartı ile borçlanmada taksit sayıları
sınırlandırılmıştı ama; gidişat öyleydi ki, maalesef bu tedbir(!)den de
vaz geçilmek zorunda kalındı değil mi?
Ama şimdi vatandaş öyle bir dardaydı ki dokuz taksitli borcunu
ödeyemiyordu; esnaf öyle dardaydı ki, dokuz taksitte dahi olsa malını
satamıyordu.
Sonunda, uzun vadede ekonomiyi düzeltecek diye koyduğumuz o tedbiri de,
kısa vadede “günü kurtaracak” diye geri çektik.
En fazla nelere yol açacaktı bu geri çekme?
Ne kadar rahatlatacaktı?
Tüketici ve esnaf iki taksitlik daha nefes alacak, biraz daha zaman
kazanacaktık ama milli ekonomi deki o yapılması istenen tasarruftan vaz
geçilecekti. Daha fazla faizine katlanıp bankalar sistemine biraz daha
borçlanacak, piyasadaki yatırımların yabancı ellere biraz daha kaymasına
razı olacaktık.
Bu bir “düzeltme” sayılabilir miydi?
Hayır, taksit azaltmak düzeltmeyse, bu resmen günü kurtarmak için “biraz
daha bozulmaya” razı olmaktı.
-Aynı tertipten, bir zamanlar bankalara denmişti ki; “öyle
yakaladığınıza sorgusuz sualsiz kredi kartı ve o kartta da şu kadar
limit vermeyin, adamın gücü yetmezse bu iş “patlar”…
Denilen doğruydu ama bu fren de günlük politikalara takıldı.
Ve… Ödeyemeyen, satın alamayan yurttaşa “biraz daha borçlanma imkanı
getiriyoruz” denip kartlardaki limitin alt sınırı yükseltildi.
Ne oldu? Doğru mu bu?
Şimdiki borcunu ödeyemeyen, yarın daha fazlasını artan faiziyle birlikte
nasıl ödeyebilecekti ki?
Önceki kısıtlama doğruysa bu şimdiki tabii ki yanlıştı, çünkü o zamanki
teze göre “doğru olanın tersi” yapılıyordu şimdi.
-İnşaat sektörü frensiz, “dolu dizgin” biçimde gidiyordu.
Kendi sermayesini kat kat aşan türedi müteahhit bankadan aldığı krediyle
inşaat yapıyor, vatandaş bankadan aldığı krediyle daire alıyordu.
Bu saadet zinciri kopmadıkça en karlı iş de buydu günlük düşünenler
için.
Peki ya koparsa?
Piyasa dönmeyince zincir de incelmeye başladı.
Krizden korkuldu…
“Aman” dendi, “vatandaş hiç olmazsa aldığı dairenin en az yüzde yirmi
beşini kendi parasıyla ödesin, daha fazla borca girmesin, gerisi Allah
kerim.
Tutmadı o fren de.
Bu arada o “Yüzde yirmibeş” peşinatlar da bir biçimde kredilendirildi
kitabına uydurulup.
Tutsaydı, bir ölçüde ekonomiye yararlı olabileceği düşünülen bu
tedbir(!) de para etmedi, inşaat sektöründen feryatlar yükselince,
alınmış uygulama bir kez daha tersine çevrildi, “İnşaatçılar, haydi yine
iyisiniz, artık bankalar müşterilerinizi yüzde 80 ile
borçlandırabilecekler, daha az parası olana da satabileceksiniz” dendi.
*
Hani derler ya; bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
Perhizle sağlığına kavuşturulamayan hastaya, giderken gözü arkada
kalmasın diye son deminde turşu suyu içirmek gibi hakikaten…
Ya da "hızımıza engel oluyor" bahanesi ile arabanın frenlerini
boşaltmak!
Sizce bütün bunlar neyi gösteriyor?
Ekonomiyi daha sağlıklı, daha istikrarlı hale getirmek için alınmış
tedbirler neden tek tek geri alınıyor?
“Ekonominin düzeleceği yok, iş bir gün nasıl olsa şapa oturacak; boşuna
düzeltmek için uğraşmayalım, gittiği kadar gitsin, hiç olmazsa bu
günleri hoş geçirelim, gerisini gelenler düşünsün “eyyamcılığından”
değil mi?
|
|