Hangi inek, hangi koyun, hangi oyun?
“Sakalım
yok ki sözümü dinleteyim” deyiminin bu günün Türkiye’sinde ne kadar da
geçerli olduğunu hiç düşündünüz mü?
Belki önceleri “güngörmüş”, “deneyimli”, “kâmil” anlamında kullanılmaya
başlanmış ama bu günün siyasi ortamında daha simgesel bir tarafı var: Genç
ya da yaşlı olmak önemli değil memleket meselelerinde sakalsızların sözü
sakallılarınki kadar kabul görmüyor.
Mevlana Celaleddin-i Rumi ne demiş?
Kör cehalet insanı çirkinleştirir
Suskunluğum asaletimdendir
Her lafa verilecek bir cevabım var
Lakin bir lafa bakarım laf mı diye
Bir de adama bakarım adam mı diye!
Şimdi adamın ne sözüne bakılıyor ne adamlığına, “sakal meselesi” iyice ön
plana geçti.
Sayın Başbakan et konusunda “ben bir kararla et fiyatlarını düşürürüm”
anlamında konuştu ve yapabileceğini göstermek için de hemen Et ve Balık
Kurumu’na görev verdi: “pazarlık usulü” yapılan ihale 1 milyon 299 bin
Euro’luk teklif veren Almanya’dan “Hacılar” firmasında kaldı. Ardından
Ürdün’lü“Hicazi” firması da ABD ve Güney Amerika’dan 5 bin ton canlı sığır
getirmek üzere ikinci ihaleyi kazandı.
Sığırlar 30 günlük gemi yolculuğundan sonra Türkiye’ye varacaktı.
Ancak ne olduysa oldu, “ rekabet şartları oluşmadı” denilerek iki ihale de
iptal edildi.
Buradaki rekabet şartları keşke Türkiye ekonomisi ile Almanya veya Ürdün
ekonomisi’nin rekabeti olsaydı. Ama anlaşılıyor ki “Hacılar”, “Hicazi” gibi
ihaleye katılmış ya da katılamamış firmaların birbiriyle rekabetinde ciddi
sıkıntı olmuştu.
Ardından da asıl konu edilmesi gereken “Kesilmiş gelecek etlerin memleket
ekonomisini nasıl etkileyeceği” sorunu bir kenara bırakılıp bu arada
“helallik” “haramlık” tartışmaları başladı.
Daha etler gelmeden de et fiyatlarında bir liralık önemsiz bir düşüş oldu.
Şimdi iktidar kanadında denecektir ki İşte olay bu!
İşi bileceksin.
Kararlı olacaksın
İşi bitireceksin.
Bu gün söyleyeceksin, yarın sonucu göreceksin!
Ama ne yazık ki kazın ayağı öyle değil.
Bu gün söyleyip yarın görmek istediğin sonuç acaba öbür gün nereye varacak?
Acaba sen yarınki sonucu da bu günden görebiliyor musun?
Yarın ki sonucu görüp şöyle keyifli bir “helaaaaal!” diyebilecek misin?
***
Yarın ne olacağını buraya yer darlığından ancak kısa kısa aktarabileceğiz:
1.Türkiye, Avrupa Birliği’ne 1/98 Sayılı Ortaklık Konsey Kararı (OKK) ile
yıllık toplam 22.500 ton canlı hayvan ve et ithal edeceği tavizini vermişti.
Bu taviz 2/2006 Sayılı OKK ile yıllık 25.385 tona yükseltildi.
Türkiye deli dana sorununu ileri sürerek bu işi geciktirdi ama 12 yıllık
taahhüdü de resmi et üretimimizin yüzde 65’i olan 310 bin tona yükseldi.
AB müzakereleri ilerlerken bu taahhüdümüz burnumuza dayandığında, sen Güney
Amerika’dan bile aldın şimdi neden taahhüdünü yerine getirmiyorsun
dendiğinde şüphesiz cüzdanlarımızda yer açılacak ama dolaplarda ithal et
koyacak yer kalmayacaktır.
2.İthal et demek, bizim köylümüzün, çobanımızın işini ve aşını Avrupa’nın,
Amerika’nın köylüsü ve çobanına devretmek demektir. Bu devire coniler,
hanslar çok sevinecek ama bizimkilerin aç ve açıkta kalacağı açık bir
gerçektir.
3.İthal edilen “şimdilik” ucuz et, içeride yüzde 98’i ancak 1-50 arası
hayvan besleyen ufak işletmelerimizi tamamen bitirecektir.
4.İçeride besicilik bitince Türkiye et açısından dışarıya bağlanacak ve
keseceği ineği bile Avrupa’dan getirtmek basiretini göstermekten dolayı,
alnına “zeka seviyesini gösteren” bir ifadeyi yazdırarak bu konularda
oldukça “ileri” derecelere yükselmiş ülke sınıfına girecektir.
5.Bize et satan ülkelerin kırsal nüfusu memnun ve müreffeh kendi köyünde
yaşarken bizim köylü nüfusumuz batıdaki şehirlere ve özellikle “mutlaka bir
iş bulunur” diye İstanbul’a göçecektir.
Bu göç zaten ne yolları, ne alt yapısı, ne üst yapısı yetmeyen İstanbul’u
biraz daha kör dövüşü içinde bir kent haline getirecek, İstanbul’a yüklenen
işsiz ve aşsız nüfus devletin başını daha fazla ağrıtacaktır.
Acaba şıppadanak karar veren Başbakan işin bu yönünü de düşünmüş müdür?
***
Peki hiç mi iyi bir şey olmayacaktır?
Olmaz mı?
Şu anda pahalı et yiyenler bundan sonra eti en azından birkaç lira daha
ucuza yiyecektir.
Ya yiyemeyenler?
Onların zaten böyle bir derdi yoktu ki?
Şimdi yiyemedikleri gibi, et fiyatları düştüğünde de yiyemeyecekler.
Nedeni açık: Anadoluda iki inek yirmi koyunuyla hayatını sürdüren köylümüz
şehre inip “ne iş olsa yaparım”a mecbur kalınca, halen iyi kötü iş bulanlar
da işsiz kalınca zaten -o zamanki yevmiyelerin düşmesi dolayısıyla- üç kuruş
ucuzlamış eti bile alamayacaklardır.
Ne diyelim, daha ucuza yiyeceğiz diyene afiyet olsun.
Yiyemeyenler kesinlikle helâlından “vejetaryen” takılsın.
afı var: Genç ya da yaşlı olmak önemli değil memleket meselelerinde
sakalsızların sözü sakallılarınki kadar kabul görmüyor.
Mevlana Celaleddin-i Rumi ne demiş?
Kör cehalet insanı çirkinleştirir
Suskunluğum asaletimdendir
Her lafa verilecek bir cevabım var
Lakin bir lafa bakarım laf mı diye
Bir de adama bakarım adam mı diye!
Şimdi adamın ne sözüne bakılıyor ne adamlığına, “sakal meselesi” iyice ön
plana geçti.
Sayın Başbakan et konusunda “ben bir kararla et fiyatlarını düşürürüm”
anlamında konuştu ve yapabileceğini göstermek için de hemen Et ve Balık
Kurumu’na görev verdi: “pazarlık usulü” yapılan ihale 1 milyon 299 bin
Euro’luk teklif veren Almanya’dan “Hacılar” firmasında kaldı. Ardından
Ürdün’lü“Hicazi” firması da ABD ve Güney Amerika’dan 5 bin ton canlı sığır
getirmek üzere ikinci ihaleyi kazandı.
Sığırlar 30 günlük gemi yolculuğundan sonra Türkiye’ye varacaktı.
Ancak ne olduysa oldu, “ rekabet şartları oluşmadı” denilerek iki ihale de
iptal edildi.
Buradaki rekabet şartları keşke Türkiye ekonomisi ile Almanya veya Ürdün
ekonomisi’nin rekabeti olsaydı. Ama anlaşılıyor ki “Hacılar”, “Hicazi” gibi
ihaleye katılmış ya da katılamamış firmaların birbiriyle rekabetinde ciddi
sıkıntı olmuştu.
Ardından da asıl konu edilmesi gereken “Kesilmiş gelecek etlerin memleket
ekonomisini nasıl etkileyeceği” sorunu bir kenara bırakılıp bu arada
“helallik” “haramlık” tartışmaları başladı.
Daha etler gelmeden de et fiyatlarında bir liralık önemsiz bir düşüş oldu.
Şimdi iktidar kanadında denecektir ki İşte olay bu!
İşi bileceksin.
Kararlı olacaksın
İşi bitireceksin.
Bu gün söyleyeceksin, yarın sonucu göreceksin!
Ama ne yazık ki kazın ayağı öyle değil.
Bu gün söyleyip yarın görmek istediğin sonuç acaba öbür gün nereye varacak?
Acaba sen yarınki sonucu da bu günden görebiliyor musun?
Yarın ki sonucu görüp şöyle keyifli bir “helaaaaal!” diyebilecek misin?
***
Yarın ne olacağını buraya yer darlığından ancak kısa kısa aktarabileceğiz:
1.Türkiye, Avrupa Birliği’ne 1/98 Sayılı Ortaklık Konsey Kararı (OKK) ile
yıllık toplam 22.500 ton canlı hayvan ve et ithal edeceği tavizini vermişti.
Bu taviz 2/2006 Sayılı OKK ile yıllık 25.385 tona yükseltildi.
Türkiye deli dana sorununu ileri sürerek bu işi geciktirdi ama 12 yıllık
taahhüdü de resmi et üretimimizin yüzde 65’i olan 310 bin tona yükseldi.
AB müzakereleri ilerlerken bu taahhüdümüz burnumuza dayandığında, sen Güney
Amerika’dan bile aldın şimdi neden taahhüdünü yerine getirmiyorsun
dendiğinde şüphesiz cüzdanlarımızda yer açılacak ama dolaplarda ithal et
koyacak yer kalmayacaktır.
2.İthal et demek, bizim köylümüzün, çobanımızın işini ve aşını Avrupa’nın,
Amerika’nın köylüsü ve çobanına devretmek demektir. Bu devire coniler,
hanslar çok sevinecek ama bizimkilerin aç ve açıkta kalacağı açık bir
gerçektir.
3.İthal edilen “şimdilik” ucuz et, içeride yüzde 98’i ancak 1-50 arası
hayvan besleyen ufak işletmelerimizi tamamen bitirecektir.
4.İçeride besicilik bitince Türkiye et açısından dışarıya bağlanacak ve
keseceği ineği bile Avrupa’dan getirtmek basiretini göstermekten dolayı,
alnına “zeka seviyesini gösteren” bir ifadeyi yazdırarak bu konularda
oldukça “ileri” derecelere yükselmiş ülke sınıfına girecektir.
5.Bize et satan ülkelerin kırsal nüfusu memnun ve müreffeh kendi köyünde
yaşarken bizim köylü nüfusumuz batıdaki şehirlere ve özellikle “mutlaka bir
iş bulunur” diye İstanbul’a göçecektir.
Bu göç zaten ne yolları, ne alt yapısı, ne üst yapısı yetmeyen İstanbul’u
biraz daha kör dövüşü içinde bir kent haline getirecek, İstanbul’a yüklenen
işsiz ve aşsız nüfus devletin başını daha fazla ağrıtacaktır.
Acaba şıppadanak karar veren Başbakan işin bu yönünü de düşünmüş müdür?
***
Peki hiç mi iyi bir şey olmayacaktır?
Olmaz mı?
Şu anda pahalı et yiyenler bundan sonra eti en azından birkaç lira daha
ucuza yiyecektir.
Ya yiyemeyenler?
Onların zaten böyle bir derdi yoktu ki?
Şimdi yiyemedikleri gibi, et fiyatları düştüğünde de yiyemeyecekler.
Nedeni açık: Anadoluda iki inek yirmi koyunuyla hayatını sürdüren köylümüz
şehre inip “ne iş olsa yaparım”a mecbur kalınca, halen iyi kötü iş bulanlar
da işsiz kalınca zaten -o zamanki yevmiyelerin düşmesi dolayısıyla- üç kuruş
ucuzlamış eti bile alamayacaklardır.
Ne diyelim, daha ucuza yiyeceğiz diyene afiyet olsun.
Yiyemeyenler kesinlikle helâlından “vejetaryen” takılsın.
|