|
Türkiye’nin asıl sorunu işsizlik mi,
işverensizlik mi, politikasızlık mı?
Sanatçı İbrahim Tatlıses’in unutmadığımız bir
sözüyle başlatalım konuyu:
“Urfa’da Oxford Üniversitesi vardı da biz mi okumadık?”
Doğru, eğer birine “okumamış” diyecekseniz, önce onun yaşadığı yerde
okuyabileceği okulların olup olmadığından girmek lazım konuya.
Çıkıp “falan bölgede okuma yazma oranı çok düşük, filan kişi de çok
cahil kalmış dense, acaba buradaki tartışılması gereken olay, bölge
insanlarının okula gitmemiş olması mıdır yoksa eğitim imkânlarının
oralara kadar götürülememiş olması mı?
Ne dersiniz?
*
Buradan giriş yaptıktan sonra gelelim asıl konumuza.
Kısa bir özet yaparsak:
-2016 yılının falanca günündeki 78.741.000 kişilik nüfusumuzun
58.366.000 kişisi 15 yaş ve üzerinde; yani “çalışma yaşındaki
yurttaşlarımız”.
-Bunların 28.802.000 kişisi, ev kadını, öğrenci, çalışacak durumda
olmayanlar ve son bir ay içinde iş aramadığı için “çalışma isteği
bulunmadığı” varsayılan kesim.
-Geriye kalan 29.565.000 kişilik kitle, bizim “işgücümüz” sayılıyor.
-Türkiye, bunlardan 26.275.000 kişiye iş sağlayabilmiş iken,
-Bu rakam çok tartışmalı da olsa 3.290.000 kişi “resmen” işsiz olarak
kabul ediliyor.
Ve hemen her ay yayınlanan istatistiklerden nakledilerek yapılan haber
ve değerlendirmelerde yaygın olarak şöyle bir ifade kullanılıyor:
“Türkiye’de falan tarih itibariyle işsizlik şu kadar çıktı…”.
Sonra bir takım adamlar çıkıp “yahu aslında memlekette işsizlik falan
yok, iş beğenmeyenler var; biz harıl harıl şu kadar paraya adam arıyoruz
da bulamıyoruz” diyorlar.
Haydi bakalım:
Bir tarafta “en uygun” hesaplama ile şu kadar işsiz olduğu meydanda;
diğer tarafta, adamın dediğine göre çalıştırılacak işçi bulunamıyor.
Yani ona göre “işsizlerin keyfi yerinde de, çalışmaya tenezzül
etmiyorlar”
Nasıl bağdaştıracaksınız bu iki durumu?
*
Dönelim yine başa.
Yani memlekette her isteyene çalışabileceği “iş yerleri” vardı da bu
işsizler bu işleri mi beğenmediler?
Değil tabii…
Eğer Türkiye’de hükümet bile “bizde bu kadar işsizlik var” diyorsa,
ortadaki sorun asla “iş olup da talip olunmamak” değil, bu kadar kişiye
“çalışma imkânı yaratamamak”tır.
Özetle, Türkiye’nin sorunu “işsizlik” değil, “işverensizlik”tir.
Daha da derinine inersek, ekonomiyi yönetenlerin “i iş verecek olanlara”
uygun ortam yaratmadaki beceriksizlikleri”dir.
Bizde “şu kadar işsizlik var” lafı, bu soruna ters tarafından bakmak,
yanlış ucundan tutmaktır.
*
Haydi bir benzetme daha yapalım:
Oturmuş istatistik yapıyorsunuz ve diyorsunuz ki “memlekette şu kadar aç
insan var”
Eeeee?
Durum böyle olunca acaba aksayan yan insanların açlığı mıdır yoksa
onları besleyecek imkânların yaratılamamış olması, onun da geri
planındaki politikasızlık mı?
Eğer doğru bir değerlendirme yapacak, ilgiyi bir noktaya çekeceksek
açlık, işsizlik gibi “sonuç”u mu öne çıkarmalı ve üzerine gitmeliyiz?
yoksa bu tabloyu yaratan yanlışları, yetersizliklerimi?
*
Bizce Türkiye’de işsizlik üzerine verilen her istatistiğin, yapılan her
değerlendirmenin başlığı “hükümet, yine yeteri kadar iş imkanı
sağlayamadı, işveren yaratamadı, ekonominin önünü açamadı” olmalıdır.
Neden mi?
Sorun o zaman işsize:
-Neden işsizsin?
-İşe almıyorlar!
Sorun işverene:
-Neden işe adam almıyorsun?
-Nasıl alayım, ürettiğimi satamıyorum, satamayınca da üretemiyorum.
Üretmeyince kimi niye işe alacağım ki?
İşçi de işveren de kendi açısından haklıysa kim kalıyor bu işin
sorumluluğunu taşıyacak?
Hükümete sormalısınız soruyu:
-Tarımcı, sanayici, turizmci neden işçi çalıştıramıyor, sebep ne?
- Tısss……
Yahu desene ki “ben öyle beceriksiz bir politika izliyorum ki; ne
tarımcı, ne sanayici, ne turizmci kimseye iş veremiyor!”
İşte bu “verilmeyen cevap” yerine “işsizlik” üzerine; yani “sorun”dan
değil “sonuç”tan yola çıkarak bir şeyler geveleniyor.
Tesbiti doğru yapalım:
Türkiye’de sorunun adı “işsizlik”değildir.
İş yoksa tabii ki işsizlik olacaktır. Bu bir temel sorunun, ekonomi
yönetimindeki beceriksizliğin, yanlışların doğal sonucudur.
-Eti, buğdayı ithal eder; her milletin kendi tarımına verdiği
sübvansiyonları vermezseniz tabii ki tarımda işsizlik olur.
-Kur politikasında, dış ticarette yanlışlar yaparsanız, pazarlarınızı
yabancı sermayeye açar, memleketi yabancı mallarla doldurur, üretimin
önünü kapatır, ithalatı özendirirseniz tabii ki sanayide işsizlik olur.
-Yedi düvele külhanbeylik yapar, herkesle kavga ederseniz, ülke kan
gölüne döner ve can güvenliği kalmazsa; tabii ki turizmde işsizlik olur.
Şimdi siz, ekonomideki bütün bu zaaf ve yanlışlar ortada iken; bunlardan
yola çıkıp bu konuları tartışmak varken; durup durup memlekette işsizlik
oranının yüzde on virgül bilmem kaç aşağı, bilmem kaç yukarı olduğunu
konu eder, ısıtıp ısıtıp masaya getirirseniz milleti meselenin aslıyla
değil de gölgesi ile meşgul etmiş olmaz mısınız?
Bırakın hayal oyununu!
Bu ülkede sorun işsizlik değil, işverensizliktir.
O işverensizliği yaratan da ekonomideki politikasızlıktır,
yetersizliktir.
Adama sorarlar:
-İşsizlik tamam da, arkasındaki neden nedir?
Siz ekonomiyi akıllıca yönettiniz, bu ekonomi iyi idare edildi,
memleketin taşı toprağı altın oldu da iş adamlarınız mı yatırım yapıp,
adam çalıştırıp para kazanmaya yanaşmadı?
-Haydi, işadamlarınız yaptı da işsiz yurttaşlar mı “aç gezeriz daha iyi”
deyip “işsizlik istatistiklerini” bu kadar şişirttiler?
Ne dersiniz?
-Bu mesele masaya yatırılacaksa üzerinde konuşmaya “işsizlik oranından
mı başlamalı yoksa “işverensizlik”ten, “ekonomideki zaaf ve
yanlışlar”dan mı?
-Yoksa… “İşsizlik” rakamları yerine ilan edilmesi gereken:
Bu ayda “kaç fabrikanın kapandığı”, “kaç otelin battığı” kaç
“iş-veren”in artık “iş-veremez” duruma geldiği gibi daha “damardan”
veriler mi?
|
|