|
Vize çıkacak, kuş çıkacak dense de
sana bu işten bir şey çıkmayacak
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2014 yılında
yapıp 2015 Eylülünde yayınladığı “Gelir ve Yaşam Koşulları” anketinde
soruyor:
-“Yıpranmış, eskimiş mobilyalarınızı yenileyebiliyor musunuz?”
Halkımızın yüzde 68,4’ü yanıtlıyor:
-“Nerdeeee!”
-“Peki, evden uzakta, şöyle bir haftalık bir tatil yapabiliyor musunuz?”
Bu sefer yüzde 68,7’si:
-“Nerdeeee!”
Peki kardeşim o zaman seni ne diye “vize” “vize” diye havalandırıyorlar?
Politikacı vadediyor:
“Hiç merak etmeyin, yaptığımız sıkı pazarlıkla bu işi bağladık; bu yaz
vizeler kalkıyor, artık ver elini Avrupa!
İçinden, yaklaşık yüzde yetmişinin evdeki koltuğu, masayı sandalyeyi
ekonomik nedenlerle yenileyemediğini söyleyen; senede bir kere bile
şöyle çoluk çocuk bir hafta bir yere gidemediğini itiraf eden aynı
halkımız beklentide:
-“Hani vizemiz nerdeeee, nerdeeee?”
*
Ne dersiniz?
Çıkacak durumu olan zaten çıkıyor da;
Politikacı “vize çıkacak” “kuş çıkacak” derken halkın büyük kısmının
yurt dışına çıkacak mecali olmadığını bildiği halde niye böyle bir algı
yaratmaya, böyle bir hayali kullanmaya çalışıyor?
Hadi onlar ümitsizdir, onları bırakalım, geriye kalan yüzde 30’a mı
oynuyor acaba?
Yani içinde bu ülke milli gelirinin yüzde 45’ini alan yüzde 20’lik
“varsılların” da olduğu dilime mi?
Sanmam, çünkü o kadar paran varsa zaten vize almak sorun değil ki?
Ne soruyor vizeci mesela?
-“Bankada yüklü paran, tapun, senedin sepetin, işin gücün, gelirin var
mı?”
“Var” dediğinde veriyor zaten vizeni.
Böylece nüfusun parasız pulsuz yüzde 70’ine ilaveten en azından yüzde
20’si de böyle çıkıyor “vize meselesi”nin dışına.
Kaldı mı geriye yüzde 10’umuz…
Hatta onlardan emekli bürokratın yeşil pasaportuna da; “vizeye lüzum
yok, sen de geç!” diyor.
Hani bizim TÜİK’imiz şimdi halkımıza “evdeki eski mobilyayı değiştirecek
ekonomik gücün var mı, şöyle çoluk çocuk senede bir haftalığına bir yere
gidebiliyor musun” diye sorduğu gibi bir anket daha yapsa ve sadece
“Vize işini biz halledeceğiz, peki sen bu sene Avrupa’da “tatil yapmayı”
ister miydin?” diye sorsa; inanıyorum ki bu kez halkımızın yüzde
yetmişten daha da fazlası “yahu kardeşim ne Avrupası, ben Türkiye’de
tatil yapmaya imkân bulamazken sen neden söz ediyorsun” diyecektir.
*
O zaman politikacı neden “Vize çıkacak, herkes kuşlar kadar hür bir
şekilde Avrupa’ya gidebilecek” kozunu sürdü ileri?
Üstelik Avrupa’nın “söz” verse bile önünde sonunda bir kulp bulup
“uygulamada” bu işe taş koyacağını, dolayısıyla “vize” işinin fos
çıkabileceğini bile bile.
Politikacı o kadar hesapsız mı?
“Öksürse” öksürüğünün kaç oy getireceğini anketçilerine hesaplattığına
göre bunu niye böyle yaptı?
*
Evet, birincisi içinde bulunduğu “sıkışık durum” denebilir.
Siyaset bazılarını o kadar daralttı ki, birkaç ay sonra boşa çıkacak
vaadleri bile kullanma ihtiyacında.
“Hele…” diyor. “Hele bu günleri de böyle atlatalım, üç gün daha
kazanalım, yarına allah kerim”
İkincisi, politikacının ayağına gelen şans.
Malum şu anda Avrupa’da yaşanan kriz oralardakileri de arayışa soktu.
Turizmden bu güne kadar bizimkinden kat kat fazla ve keyifle paralar
kazanan bu ülkeler şimdi “nereden ne turist çekebiliriz?” hesabında.
Çünkü krizin üzerine bir de terörle tanışmaları, onların durumunu bayağı
sarstı.
Dolayısıyla bizim “vize “konusundaki büyük ısrarlarımız, onların bu
olaydaki duygusallıklarını(!) harekete geçirip, bizden daha istekli
olmalarına yol açabilir.
Ve aslında onların gökte ararken yerde buldukları bu imkân, içeride bize
bizim politikacımızın “bastırıp alacak olması” gibi sunuluyor olabilir.
Üçüncü ve galiba asıl neden, halkımızın “vize” konusundaki yanlış algısı
ve yanılgısının kullanılıyor olması.
Anlatalım:
Hepimizin gözleri önünde oldu…
Ortadoğu karışınca oraların insanları kafileler halinde Türkiye’ye
geçti.
Müslüman ülkeydik, misafirperverdik, davalarını destekledik falan ama
bir de baktık ki bu insanlar canlarını kurtardıktan sonra bizi bırakıp
Avrupa’ya geçmek için adeta kendilerini denizlere attılar, yarı yarıya
ölüm riskini göze aldılar.
Neden?
Verdikleri cevapları hep birlikte televizyonlardan izlemedik mi?
-“Orada bize daha iyi ücret verecekler, ev verecekler, geleceğimiz daha
iyi olacak…”
Ortadoğuluyu Avrupa’ya yönelten bu “beklenti” derinden derinden aynen
bizim halkımızda da var.
Bizim insanımız da, “Vize” işini turizmden çok “geçim” açısından ele
alıyor ve algılıyor yıllardır.
Sanıyor ki, Avrupa “vizeyi kaldırdık” deyince yallah Avrupa’ya
gidilecek, iş bulunacak ve oralarda insanca, bir Avrupalı gibi yaşama
imkânına kavuşacak.
Yani hedef “iş” ve “sosyal güvence”.
Dolayısıyla politikacının “vizeler kalkacak” şeklinde yarattığı algı,
TÜİK’in dediği gibi yüzde 70’i evindeki koltuğu değiştiremez, çoluk
çocuğu alıp yurt içinde bile tatile gidemezken “bir nedenle” siyasete
hizmet edebiliyor.
İnsanlar vize kalkınca oralara gidip “daha iyi bir hayat kurma şansı
yakalayabileceğini” sanıyor.
Önce hemşerilerin yanına sığınsa, kaçak göçek çalışsa da sonrasında bir
şekilde oralılar gibi olabileceğini sanıyor.
Oysa bu iş hiç de öyle değil.
Birincisi, Avrupa ekonomileri daralırken, buralardan gidecek olanların
oralarda iş bulabilmeleri mümkün değil.
İşi olanlar onu kaybetmeme derdine düşmüş.
İkincisi, “vize” asla “elini kolunu sallaya sallaya gel, burada
istediğin kadar kalıp şansını deneyebilirsin” demek değil. Kurala göre
“Vize”liler de en son doksanıncı günde geri dönmek zorunda.
Yani oraları artık ne ekmek kapısı, ne insanlara “gel, canın istediği
kadar kal” denmiyor.
Öyle olmayınca ne yapacaksın?
Vize hangi işine yarayacak?
Ne hayal kur, ne politikacının masalına bel bağla…
Bırak, sana memleketin gidişatından söz etmek, başka şeyler vaad etmek
zorunda kalsınlar.
Gücün yetiyorsa git şu evdeki bacağı sallanan koltuğu değiştir önce…
Ona bile param yetmiyor diyorsan; al yengeyi, uzan şöyle memlekete
doğru.
Hem gelirken bir şeyler getirirsin,
Hem TÜİK’te kredin artar.
|
|