|
Üzerine çökmüş devlet yükü
kaldırılmadan bu ülkede üretim artmaz
Siyasetçiler zaman zaman “Üretimi biz
arttıracağız, önce üretim” falan diyorlar ya…
O vaad edilen üretim; bu ülkedeki “vergi yükü dağılımı” düzeltilmedikçe
ancak “lafla” arttırılabilir, bunu biliyor musunuz?
Çünkü “devlet, bu ülkedeki üretimin üzerine kendi eliyle koyduğu “yük”ü
yine kendi eliyle kaldırmadan “üretimin ayağa kalkabilme şansı” adeta
yok gibidir.
Unutmayın; "ücretler" bir yandan çalışanların geliri iken, diğer yandan
da onları çalıştıranların “mal ve hizmet üretimi sırasında yüklendikleri
maliyetleri”dir.
Dolayısıyla ücret üzerindeki vergi yükü azalmadıkça üretim maliyeti
düşmez, üretimin önü açılmaz.
Yani bir eliyle üretim maliyetlerini arttıran siyasetin diğer eliyle o
üretimin önünü açacağız demesi biraz “bu ne perhiz, bu ne lahana
turşusu” lafını gerektiren bir durumdur.
Konuyu biraz daha açalım:
“Piyasacı ekonomi”lerde neyin üretilip neyin satılacağı arz/talep
kanununa göre belirlenir değil mi?
Yani siz bir malı üretmek isterseniz kimse elinizi tutmadığı gibi, ille
üreteceksin diye arkadan da itmez; şunu üret, bunu üretme hiç demez.
Bir ürünü piyasaya çıkardığınızda satıp üzerine biraz da para
kazanacağınıza inanırsanız; gider yatırımınızı yapar, üretir ve
alıcısını bulursanız satarsınız.
Ama baktınız satılmıyor, ya da üç beş satsa bile sizi kurtarmıyor…
üretmezsiniz.
Piyasa ekonomisinin temel denklemi budur.
Şimdi, “İyi ama teşvik diye bir imkan var; üretim yoksa, kimse
üretmiyorsa devlet teşvik verir, destek sağlar ve üretimi bir biçimde
ayağa kaldırır” denecektir değil mi?
Diyen çok ama, bu ancak tatlı su balıkçılığı için geçerli olabilir.
Küresel ekonominin; bir ucu Atlantik’te, diğer ucunun Pasifik’te olduğu
o kocaman tuzlu su okyanusunda, sadece teşvikle bir şeyler yaparım
derseniz ancak kendi sahillerinizde kayıkçılık yapabilirsiniz..
Eğer üretimi arttırmaktan kastınız sadece “belirli bir malı kendinize
yetecek kadar ürettirmek” ise haydi bir şekilde o kadarını yaparsınız
diyelim.
Ama siz makro anlamda yani “bu ekonominin genelinde” üretimi
arttıracağım, bu teşvikle hem kendime yetecek mal üreteceğim, hem
dışarıya satacağım diyorsanız –ki siyasetçilerin inandığı ve inandırmak
istediği de budur- o “laf” ancak, "ben tababetteki bütün hastalıkları
aspirinle tedavi ederim iddiası kadar tutarlı olabilir.
Neden?
Çünkü ekonominin “bütününü” ayağa kaldırmak; yani her türden tarım,
sanayi ve hizmet işletmelerini harekete geçirip “genelde üretkenliği
yükseltmek” istiyorsanız, bir kere buna kaynağınız yetmez.
Düşünsenize;
ülkede her ne üretiliyorsa, bu her mal ve hizmeti daha fazla ürettirmek
için devlet kesesinden üste para vermek, “sen yeterki üret, piyasa
fiyatları seni kurtarmıyorsa aradaki farkı biz bütçeden karşılarız,
teşvik veririz“ demek mümkün müdür?
Bunu karşılayabilecek “dipsiz kuyulu” bir bütçe olabileceğini
düşünebiliyor musunuz?
*
Türkiye’yi gerçekten üreten bir ülke haline getirmek mi istiyorsunuz?
Bu konuda hem samimi, hem içeriden-dışarıdan gelen baskılara
direnebilecek kadar da “kararlı” mısınız?
O zaman yapacağınız tek şey var:
Üretimin üzerine çökmüş vergi yükünü “ciddi ölçülerde” azaltmak…
Açıkçası, “vergi” denen devlet yükünü “üretim”in üzerinden kaldırıp,
cesaretle her türlü “kazancın” ve onun bir biçimde birikmiş hali olan
“servet”in, özellikle de üretken olmayan servetin üzerine koymak…
Yani vergi yükü dağılımında bir “devrim” yapmak…
*
Neden böyle olmalı?
Şundan dolayı: Liberal ya da piyasacı ekonomide üretimin artması, sadece
ve sadece o üretimin "kar"lılığına bağlıdır.
“Kâr” ise iki durumda doğar ve büyür:
-birincisi, satıştan gelen para ya da fiyatlar artınca,
-ikincisi, üretim maliyetleriniz düşünce.
Küresel ticarete evet demişseniz yani içerideki üreticiyi gümrük
tedbirleriyle korumayı bırakmışsanız, piyasanızda dışarıdan ucuza gelen
mal varken yerli sanayici kendi maliyetlerini düşürmedikçe bu işten para
kazanamaz, dolayısıyla hiçbir şekilde üretimini arttıramaz.
Pazarı genişletelim derseniz; bu öyle iki seçim arası gibi kısa
dönemlerde sonuç verecek, üretimi şahlandırabilecek bir iş değildir.
Önce bozulan dış ilişkileri düzelteceksiniz, sonra
sanayiciniz-tüccarınız yeni pazarlara açılacak, oralarda organize
olacak, tanıtımlar yapacak, yeni pazarlar açacak falan…
Hele maliyetleriniz hala dünyadaki diğer üreticilerle rekabet edebilecek
düzeyde değilse, asla öyle kürsülerden vaad edildiği gibi üretiminizi
patlatamazsınız.
Düşünün: Malınız başkalarınınkinden pahalıysa, tüm dünya pazarlarında
tezgah açmış olsanız ne kadar satabilirsiniz ki?
Bu durumda, siyasetin müdahalesi ile olabilecek, kısa vadede sonuç
verecek, üretimi kalıcı olarak güçlendirecek bir tek yol vardır:
“Üretimin üzerine daha önce devlet eliyle yüklenmiş maliyeti kaldırmak”
Bir düşünün:
Diyelimki bir malı ancak 80 sente mal edebiliiyorsunuz ama elin
yabancısı dünyanın öbür ucunda ürettiği aynı malı onca yol tepip sizin
kapınızın önünde 70 sente satıyor.
Böyle bir durumda kendi pazarınızda oyunun dışında kalmışsanız dünya
pazarlarına çıkabilir misiniz? Ya da politik üflemelerle üretimin
artacağına inanabilir misiniz?
Ama eğer maliyetiniz "bir biçimde" 60 sente düşerse hem içeriyi kurtarır
hem dışarıya satarsınız yani üretimi coşturursunuz değil mi?
O zaman gelin, bu işin "devlet eliyle" daha doğrusu yeni bir siyasi
tercihle nasıl ucuzlatılabileceğini sorgulayalım.
*
Siyaset, bir ülkedeki mal ve hizmet üretimini zaman içinde hangi yolla
pahalı hale getirmiş ve bu sıkıntılı duruma yol açmışsa, bu durumdan
çıkışı da ancak yine aynı yolla yapabilecektir.
“İşçilik” hemen her türlü mal ve hizmet üretiminde önemli ve ağırlıklı
bir maliyet kalemi değil midir?
diyelim ki üreticisiniz, dokuma tezgahınızda şu kadar adam
çalıştırıyorsunuz;
İşçilik ucuzladığında daha çok kazanıp, pahalandığında kaybetmez
misiniz?
“Evet”.
Şimdi bir rakamsal örnek üzerinden gidelim:
Bakalım hükümetler kendi siyasi tercihleri ile ve vergi yoluyla
işçiliğin üretim içindeki maliyetini arttırırsa ne olur, düşürürse ne
olur?
Örneğin kumaş üretiyorsunuz ve o kumaşın her bir metresi 10 liraya mal
olup, bu maliyetin 5 lirası işçilikten kaynaklanıyor.
İşçilikteki 5 liranın 3 lirası işçinin net ücreti, 2 lirası –işçiden ya
da işverenden kesilen- vergi ise, bu ücret/istihdam üzerinden alınan 2
liralık vergi yeni bir politikayla 1 liraya indirildiğinde, kumaş
maliyeti 10 liradan 9 liraya inmez mi?, böylece sizin üretiminiz:
-Devlet eliyle ucuza getirilmiş olmaz mı?
-Ucuzlayan malın iç ve dış piyasa şansı artmaz mı?
-Ticari şansı artan malın üretimi kendiliğinden artmaz mı?
-Artan üretim istihdamı da, ihracatı da arttırmaz mı?
Arttırır tabii.
Ama ne yazık ki siyaset, bizdeki sermaye yetersizliği, teknoloji
geriliği vs. gibi nedenlerle çok uzun yıllardır bu zaaflarını yenememiş
olan üretimimizi desteklemek yerine adeta köstekleyen politikalar
izlemiş, çok önemli bir “üretim maliyet kalemi olan” işçiliği devlet
eliyle pahalılaştırmayı ve sürekli pahalı tutmayı doğru bir
ekonomi/maliye politikası sanmıştır.
Üretim zorluğu çeken ekonominizde, üretim maliyetinin en ağırlıklı
kalemlerinden olan “işçilik” üzerine siz bir de ağır bir devlet yükü
getirirseniz ve böylece ülkenizin üretim maliyetlerini işçilik üzerinden
yükseltirseniz, belli ki kendi ekonominizin ayağına kurşun sıkmış
olursunuz.
Aksine, her kademeden ücretin/işçiliğin üzerine koyduğunuz “devlet
yükü”nü ciddi bir biçimde indirin, bakın üretiminiz nasıl da canlanıyor.
Böyle yapınca vergi adaleti mi zedelenir?
Bakmayın bazı küresel kurumların size anlattıklarına…
Onların anlattıkları kendi pazarlama politikalarının gerektirdiği
senaryolardır.
İndirin üretim maliyetleri üzerine "bindirilmiş" vergileri, korkmayın
hiçbir şey olmaz. “Ücret” yani “emek” gelirleri her zaman,
sınai-ticari-zirai kazançlardan daha düşük oranda vergilendirilir.
Maliye ilminde buna “Ayırma nazariyesi” denir, örnekleri çoktur.
Bütçe denkliği mi bozulur dersiniz?
Emeğin ve dolayısıyla üretimin üzerinden kaldırdığınız o yükü aynen
diğerlerine “kaydırabildiğinizde” bütçenizde açık falan kalmaz. Kaldı
ki, işçilik maliyetlerini düşürerek üretimi arttırdığınızda doğacak
ilave sınai-ticari-zirai kazançlar, sizin ücretlerden doğan kaybınızı
büyük ölçüde karşılayacaktır.
Siz hiç “Ey işletmeci, işe alacağın, yani mal ya da hizmet üretimine
sokacağın her adam için devlete şu kadar vergi vermezsen asla adam
çalıştıramazsın deyip üreticiyi üretiminden alıkoyan vergi
politikalarının bu memleket hayrına işlediğini ve akıllıca olduğunu
düşünebilir misiniz?
*
Maalesef bizde siyasetçilerimiz; "ha" dediğinizde 10 milyon kişinin işe
yani mal ve hizmet üretimine koşabileceği bu ülkede, işadamının bu
istihdam maliyetleriyle yatırım yapıp üretime geçemediği bu ekonomide,
üretimin üzerindeki “devlet yükü”nü azaltmak yerine, devlet eliyle
işverenin yükünü arttırmayı ya da bu durumu sürdürmeyi “politika”
sanmış, hatta son olarak asgari ücreti işverenin yani üretim maliyetinin
sırtından arttırarak zaten ağır aksak yürüyen üretimi bir kademe daha
zora sokmuştur.
Üretimi gerçekten arttırmak istiyorsak, mutlaka “her kademeden” ücret
gelirlerinin vergisini başta üreticiyi ferahlatacak, onu harekete
geçirecek ölçüde aşağıya çekmeliyiz.
Böylece,
-Düşük ücret gruplarındaki vergi ferahlaması bu ücretlerle çalışanların
insanca yaşamalarını kolaylaştıracak,
-Üst ücret gruplarındaki vergi ferahlaması, "nitelikli eleman
istihdamını" ucuzlatacak, araştırma geliştirme çalışmasını genişletecek,
hatta bir ölçüde beyin göçünü bile tersine çevirecektir.
-Sonuçta:
Türk ekonomisi, nitelikli-niteliksiz her türlü işçilik maliyetinin,
dolayısıyla bu ekonomideki “üretim maliyetinin” ucuzlatılması yoluyla
şimdi yaşanan üretimsizlik kısır döngüsünü kırmış olacaktır.
Merak ediyorum,
Ekonomi bu kadar dara düşmüş, üretim adeta durmuşken neden birileri
böyle bir “hesap” üzerine kafa yormuyor?
Yorup da hem çalışanların hem üreticinin yani reel sektörün desteğini
arkasına almayı düşünmüyor ki?
|
|