|
Lastik ne zaman patlar bilinmez
ama bu araba bir yere kadar
Türkiye 2015 yılında 143,9 milyar dolarlık mal
satıp buna karşılık dışarıdan 207,2 milyar dolarlık mal almış.
Özet olarak; onca Suriyeli, Ortadoğulu muhacire bile üç beş yılda üç beş
milyar dolar yedirdiğinde cihana “vah vah” dedirtirken, biz sadece şu
bir yıl içinde bile (207,2-143,9=) 63,3 milyar dolar yedik mi “keseden”
yemedik mi?
Yedik tabii, hesap ortada.
Demek ki ekonomi her yıl ortalama bu ölçülerde verdiği açıklarla
fevkalade biçimde bir batağa gidiyor.
Şimdi 2016 Ocak ayı ithalatı 13,4 milyar iken ihracatı yine düşük çıktı:
Dışarıya bütün satışımız 9,6 milyar dolar…
Dış ticarette “giden para” 13,4 iken “gelen para” 9,6 milyar dolar
Bozdur bozdur harca.
Yani “ekonomik durum” aynen “Geriye dön, ileri marş”.
Memlekette havalar böyle sürüp giderken her işimizdeki baş aşağı gidiş
durur, piyasalar düzelir mi?
Maalesef...
Lastik ne zaman patlar bilmiyorum ama bu araba bir yere kadar gider;
Sonra ne olur hiç belli değil.
“-Şöförü değiştiririz olur biter” diyorlar ya…
Bitmez kardeşim, bitmez.
Şöförü değiştireceksin nasıl olsa bir gün tabii de, arabanın hali o gün
şimdikinden daha da “haşat” olacak.
Sen Cumhuriyetten bu yana olan onca yıllık birikimini beş-on yılda
peynir ekmek gibi yiyip bitirmişsen, içeride-dışarıda onca yılda
kurulmuş dengeleri bozup tersine çevirmişsen; şimdi kusura bakma ama, bu
işi tekrar şirazesine oturtacak bir umut görünmüyor henüz ufku
siyasette.
İşin kötüsü, her seçimde biraz daha açıkça görüyoruz ki; gidişatın bir
an gelip nasıl da toslayacağının farkında bile değil milletin “çoğu”.
“Azı” ise, büyük ölçüde “onlar gitsin bizimkiler gelsin gerisi kolay
havalarında.
Hani bir zamanlar “poz binbeşyüz” diye bir deyiş vardı, bilir misiniz?
“-Hele bir bizimkiler gelsin, ver ertesi gün 1500 lirayı” “bak işçinin,
emeklinin, yoksulun yüzü nasıl gülüyor, nasıl düze çıkıyorlar.”
“Ver bankalara kredi kartından batırdıkları parayı, kapat vatandaşın
borcunu; kurtar onları da…”
Hadi canım sende; eğer bütün bunların bu milletin, bu memleketin
ekonomisi demek olan “makro ekonomi” ile bir parça ilgisi varsa ben hiç
bir şey bilmiyorum.
Orhan Veli’nin, “Anlatamıyorum” şiirinde anlatmaya çalıştığı “dert” gibi
aynen durum:
“………
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.”
Hani Mevlana’nın bir sözü vardır: “Sen ne söylersen söyle, söylediğin
karşındakinin anladığı kadardır” diye.
Ekonomide de böyle bu iş:
Sen istediğin kadar “üreteceğim” desen de, üretebileceğin miktar ancak
“satabildiğin” yani karşındakinin “satın aldığı” kadardır.
Dört bir yandakiyle kavgalısın, malını almıyorlar.
Dünya krize girmiş.
En büyük pazarlarında paralar suyunu çekmiş.
Enerji, hammmadde, üretim üzerindeki vergi yükün yüksek, malın pahalı.
O sudan ucuza mâleden, ürettiği malı dünyayı sarmış Çin bile “ben şimdi
bu malları kime satacağım” derdine düşmüşse sen şimdi ne üretip kime ne
satacaksın? “
Gazozuma ilaç koymuşlar” diyen genç kız saflığıyla “Orta gelir tuzağına
düşürdüler, yükte hafif pahada ağır bir şey üretemiyorum” diyen sen
değil misin?
Hadi bırak sanayi üretimini, memleketin havasını, güneşini, deniz
manzarasını sat hiç olmazsa; en azından onu satabiliyor musun?
Satamazsın, bu kaosta elin adamı hem para verip hem toz dumanın içine
dalmaya, postu deldirmeye mi geleceklerdi sana?
Tarım yok, köylüyü mahalleli yaptın yapalı hepsi koptu toprağından.
“şeherli” oldu.
Hayvancılığın yok. Bak ekonomiye “bakan” bakan “madem et pahalı o zaman
dışarıdan et ithal ederiz” diyor hala elde kalan üç beş besiciyi de bu
işten caydırmak için.
Otur yap hesabını; milletin üçte biri ya bir biçimde parmak yalamakta,
ya ben de nasıl yalarım havasında iktidar partisinin etrafında
dolaşmakta.
Hal böyleyken sen de kalkmış “biz gelince herkese onlardan daha
fazlasını dağıtacağız” yarışına giriyorsun.
Bırak bunları; dağıtma yarışına girip de dağılma.
Bu şartlarda, bu arabanın lastiği, önünde sonunda patlayacak; durum çok
açık.
*
“-Millete anlatacağız”
İyi de, o beklenen felaket, o “kusursuz fırtına” maalesef sen millete
anlatana kadar gelip vuracak ortalığı. Hani “Bir musibet bin nasihatten
evladır/iyidir” derler ya… aynen o hesap.
İşte o gün ”musibet” gelip çatacağı için zaten hiç kimseye “gidişatın ne
kadar kötü olduğunu” anlatmaya, nasihate falan gerek kalmayacak; zaten
“olay” yaşanacak. Aynı anda da, bütün ciddiyeti ve aciliyeti ile “Bu
çukurdan nasıl kurtulunacağı” meselesi gündeme gelecek.
İşte eğer o gün gerçekten “kurtarıcı” olunacaksa, bunun reçetesinin bu
günden hazır edilmesi, model üzerinde antremanlar yapılması gerekiyor.
“O saatte” bu gün söylenenler gibi bir aspirin tedavisi bir işe
yarayabilir mi?
Yaramaz.
Nereden baksan, şimdi söylenenden “daha acı” ilaçlar, daha “ciddi
operasyonlar” gerekir ekonomiye.
Pek hayrına iş yapmaz ya, ama haydi niyetlendi diyelim; “O saatte”
IMF’in nefesi bile yetmez seksen milyon nüfusuyla çökmüş bir ekonominin
enkazını ortadan kaldırmaya.
Yine de “Maazallah” diyelim.
Şöyle onda birin kadar olan Yunanistanı gözünün önüne getirip bir
düşünsene:
-Kredileri döndüremiyorsun, hem para veren yok hem faizini ödemek
mesele,
-İthalatın durmuş, enerji, hammadde alamayınca olan üretim de tıkanmış,
-İthalat olmayınca piyasada mal kıt, fiyatlar yükseliyor.
-Enflasyon “bir zamanlar”ı aratmıyor,
-Üretim durunca işçi önce kapının önünde, sonra caddelerden meydanlara
akıyor,
-Ben daha fazla veririm dediğin milyonlarca kişi avuç açmış bekliyor,
nafakaları kesilmiş, kızgın.
-Yabancı sermaye “burada işler kesatlaştı” deyip çekilmiş, çıkmak için
zorluyor.
-Bütçe yetersiz; ek vergiye, zamma başvuracaksın ama tepkisi büyük.
-Bu işte daha ilk günlerde bir umut yarattın yarattın… yaratamadın
kulakların sürekli çınlayacaktır
Yani lastik patlak, araba haşat, motor yağ yakıyor, muhtemelen bir
yerlere toslanmış, yollar şimdikinden daha da kaygan iken geçilecek
direksiyona…
Ve “hadi bakalım, sen ondan daha hızlı sürecektin ya bu arabayı”
diyecekler…
Var mı etrafta bu işin ciddiyetini kavrayıp şimdiden uykusu kaçanlar,
yarın yapılması şar olanları önceden görüp düşünenler, daha bu günden o
gün için diyecek sözü olup, gözünü karartmış olanlar?
Yoksa iş zor…
O gün birilerini çağırıp “Şuna bir el atalım” demekle de olacak gibi
değil iş.
|
|