|
|
GORDİON” YA DA
DEMOKRASİLERDE EĞRİ OTURUP DOĞRU İŞ YAPMAK
“Gordion” efsanesini bilir misiniz?
Şimdiki hükümet ve başbakanlık tartışmaları gibi bir durumdan herkese
gına gelmiş olacak ki;
“Kim kral olsun” arayışındaki “Frig”lere bir kahin şöyle der:
“Şehre öküz arabasıyla ilk giren kral olacak”.
"Gordion" denen de, bizim şimdiki Ankara’mıza 94 km uzaklıkta,
Polatlı'nın 29 km kuzeybatısında bir yer.
Çıkıp gelen, yoksul bir köylü olan “Gordios”tur.
Kendisini kral ilan ederler, o da şehre geldiği öküz arabasını “Zeus”a
adayarak onu kızılcık dallarından örülme bir düğümle oradaki tapınağın
kapısına bağlar.
Yayılan efsaneye göre bu düğümü çözebilen daha sonra Asya’nın da fatihi
olacaktır.
M.Ö.334 yılında şehre Makedonya Kralı İskender’in yolu düşünce o da bu
ünlü düğümü çözmeyi dener.
Zeki komutan, çözülemeyeceğini anlayınca kılıcını bir hamlede düğüme
indiriverir.
Böylece düğüm beklendiği biçimde çözülememiş ama efsaneleşmiş bu konu
artık çözümlenmiştir.
Ardından, İskender gerçekten de “Büyük İskender” olur, Asya’yı fethetmek
için o zamanların en büyük gücü Perslerin üzerine yürür ve yener,
Hindistan’a kadar gelir. Ancak 33 yaşında iken ateşli bir hastalığa
tutularak çok genç yaşta ölür.
*
Yaşı benzemesin derler ya, biz de öyle diyelim.
Bir yerleri fethetmek gibi bir konuda olmasa da; komşumuz Yunanistan’ın
şimdi Avrupalı finansörlerle karşı karşıya gelmiş olması bana biraz
“Gordion” ya da “Kör düğüm” efsanesini anımsatıyor.
Öyle ya, “parasal açıdan” ele alındığında;
-Bir yanda bu gün için ödeme gücü kalmamış olan Yunanistan,
-Diğer yanda ona milyarlarca dolar ya da Euro kaptırmış ve faizini bile
alamayan Avrupalı “para babaları”
-Ortada da “sürdürülebilirlik” konusunda artık çözülemeyecek duruma
gelmiş bir “kör düğüm” var.
Bir de “beni seçin, bu işlerin üstesinden geleyim” demiş olan; genç,
radikal sol lider “Aleksis Çipras”
Bu “Kördüğüm”ü çözebilirse mutlaka pek çok borca batık ülkede
Makedonyalı İskender misali halkın kabini fethedecek…
Peki, şu anda tam da düğümün başında ne yapması gerektiğini düşünen
Çipras borç düğümünü öyle pek de “kreditör”lerin dediği gibi çözmek
istemediğine göre nasıl çözecek?
*
Bu günlerde gelen haberlere göre “Çipras” bu pazarlığın en keskin
dönemecinde, bize göre çok doğru bir atak yaptı ve olayı referanduma
götürme kararı aldı.
Alacaklılara, “durun bakalım” bu konuyu “halkımıza soralım” dedi.
Bu güne kadar hep karşılarındaki “politika erbabı”nı görmeye alışık olan
ve bu işler Yunanistan halkı için sürekli daha kötüye giderken bile bir
biçimde “anlaşan” para tacirleri, her ne kadar “Çipras bu işi minderden
dışarı taşıyor” deyip fevkalade bozuluyorlarsa da, “doğrudan
demokrasi”nin yatağında yetişmiş gerçek bir liderin yapması gereken en
doğru şey de bu değil midir?
Ne yani, şimdi bütün yetkilerini bırakıp bu pazarlık işini büyük
sermayenin güvenine mazhar olmuş, Dünya Bankası, IMF gibi yerlerde
çalışmış, oralarda sıkı dostlukları olan birine mi teslim etseydi?
Onun talimatıyla ekonomiyi kreditörlerin istediği kalıba sokmak için şu
kadar günde şu kadar kanun çıkarmaya “olur” deyip halkın çıkarlarını da,
“milli iradeyi” de pas mı geçseydi?
Günlük politika yapıp, “aman halka ne olursa olsun, yeter ki ben koltuğu
muhafaza edeyim, partim iktidarda kalsın” mı deseydi?
En doğrusunu yaptı; sonunda faturayı kuruşu kuruşuna ödeyecek olan kendi
halkına döndü ve buna “doğrudan siz karar verin” dedi:
“Onların dediğini mi yapalım”
“Bizim dediğimiz gibi olsun diye mi diretelim”
*
Doğrusu demokrasi ve “halkı temsil” konusunda yapılabilecek en iyi şey
buydu.
Çünkü yerel ya da küresel sermayenin çıkarları elbette ki her zaman ve
kolay kolay halkın çıkarıyla örtüşemezdi.
Çünkü siyasetçi bu gün vardı, yarın yoktu.
Ama “halk” bu borçlar oldukça vardı ve faturanın ucu ona dayanıyordu.
Son sözü o söylemeliydi.
“Öderiz, şimdi onların dediklerini kabul edelim” derlerse kendi
tercihleri ile her türlü güçlüğe göğüs gererek “ödeyecekler”.
“Ödeyemeyiz, şimdi onlar düşünsün, biz bunun sonucuna katlanırız”
derlerse ortaya çıkacak bu enteresan durumun getireceklerine de
götüreceklerine de yine kendileri razı olacaklardı.
Bu yazı yazılırken “referandum” kararı yeni alınmış ama henüz
yapılmamıştı.
Dolayısıyla Yunan halkının ne yönde karar vereceği belli değil.
Ama sonuç ne çıkarsa çıksın, bu kritik kararı halkın doğrudan kendisi
vereceği için “demokrasi” açısından en uygun olan yapılmış olacak.
*
Komşu’nun bu sıkıntısından geçelim kendi sıkıntımıza…
Para konusunda söylenenler için doğru olan yöntem bize göre bu da
acaba“siyaseten” yapılması gerekenler bundan çok mu farklı?
Bir kere seçimlerde halk altını çize çize “bu iktidarla olmaz” demişse,
bunu diyen çoğunluğun kendi arasında uzlaşma araması ve bir biçimde
uzlaşması gerekirken, birilerinin “durun bakalım, belki ortak
noktalarımızı bulur uzlaşırız” demesi milli iradeyi acaba ne kadar
yansıtmaktadır?
Hele bu “ortak tarafları” arayanların kendi parti tabanlarıyla bile pek
de ortak tarafları yoksa, şimdi ortaya çıkıp sözcülük yapmaları, halkın
tercihlerini temsilen hareket ettikleri şeklindeki tezleri kabul
edilebilir mi?
“Edilir tabii” denebilir.
Yunanistan’da da, zamanında kendi ülkesinin uzun vadeli çıkarlarını,
halkının geleceğini düşünmeden “koltuktan” konuşanlar da böyle
söylemişlerdir.
Şimdi onlar ortada yok.
Ama “kördüğüm” ortada ve bu işin sonucuna her durumda sokaktaki insanlar
ve onların nesilleri katlanmak zorundalar.
Neyse ki şimdi doğru yolda ilerlenmeye başlandı.
“Yunanlı delikanlı” kreditörlerin attığı düğümü onların istediği gibi
çözmese de onun öncülüğünde bu iş halkın dediği gibi olacak:
Ya herro ya merro!
|
|