SİYASETTE
24 SAATTEN KISA ZAMANLAR
UZUN ZAMANLAR MESELESİ


Siyaset biraz da “zamanlama” sanatıdır derler biliyorsunuzdur.
Düşünsenize, ülkeyi yönetmek için elinize bu toplum bir vekaletname vermiş, artık kamu çeşmesinin musluğunu siz açıp siz kapatabiliyorsunuz…
İşte o anda tabii ki ortaya bir “öncelikler meselesi” çıkıyor.
Öyle ya, o yetki ve kaynaklarla önce hangi “icraat” yapılacak?
-Saraylar, hanlar, hamamlar mı?
-Daha önce kimsenin aklına gelmemiş çılgın projeler mi?
-Emeklinin sıkıntısını azaltacak maaş artışı mı?
-Yeni yatırımlar mı?
-Eğitim mi?
-Komşu ülkeden gelen sığınmacıları barındırma mı?
-Borç ödemeleri mi?
Bunların her biri de farklı kesimleri sevindirecek tercihler değil mi? Çünkü birini öne aldığınızda diğeri geriye kalıyor, hatta belki de ona yeteri kadar para bile bulunamayacak.
İşte bu tercihlerin politikacı elinde şu ya da bu yönde kullanılmasına “icraat” deniyor.
Siyaset denen şey de aslında, icraatın hangi türde olacağı konusundaki “temel tercihler demeti”.
Örneğin sol iktidarların icraatı ve dolayısıyla siyaseti, “alt gelir grupları”na daha çok harcama yapmak, kamu hizmetlerini daha fazla yaygınlaştırmak, birilerinin diğerleri aleyhine zenginleşmesine su taşımamak falan gibi şeyler.
*
Siyaset “icraatta öncelikler” meselesi olarak düşünüldüğünde insanın aklına hemen bir soru daha geliyor: “peki, o zaman “her an değişebilecek şeyler neler, yıllarca sürdürülecek şeyler neler?”
Örneğin Mustafa Kemal ve o dönem siyasetçileri icraatlarının önceliğini toplumun eğitimine, ekonominin omurgasını oluşturacak sinai yatırımlara, milli bankaların kurulmasına vermiş ve bu siyaset iktidarları süresince değiştirilmemişler.
Şimdi düşünelim bakalım:
-Acaba böyle “kalıcı” ve ömürlük bir siyasetler geçerli olduğunda; siyasette 24 saat, bir hafta, bir ay, bir yıl ve hatta onlarca yılda değişen pek bir şey olabilir mi?
-Siyaset denince öncelikle yukarıda saydığımız “temel tercihler” anlaşıldığında, acaba “vallahi siyasette 24 saat çok şeylere gebedir” anlamında konuşulsa siz;
“Yahu bu gibi icraatta öyle örneğin 24 saat gibi kısa bir “an”da ne eğitim siyaseti, ne yatırım siyaseti ve diğerleri için kısa vadede değişen bir şey olamaz, bunlar neredeyse ömürler boyu değişmeyecek siyasetlerdir” demez misiniz?
*
Gelelim buradan “bir kısım” güncel siyasete …
Siyasetçi çıkıyor diyor ki:
-Vallahi yarın şehrin imar planı değişebilir, emir büyük yerden. Gece meydanı bozar AVM temeli atabiliriz.
-Eğitim şimdilik böyle, ama bakarsın yarın "bizimkinin" tercihi değişebilir,
-Oraya gökdelen, buraya çılgın proje, şuraya şu kadar kadro, o bakanlığı ona bağlayalım, bu bakanlığı iki bakana paylaştıralım, "mahduma bir fırsat daha yaratalım"
-Hükümeti nasıl oluşturacağımız mı? Onunla da olur, şununla da. Ama bu işler son 24 saatte belli olur! Siyasette 24 saat uzun zamandır. Yani 24 saat içinde her şey değişebilir!
-Peki ya bizim durum? “Vallahi patronun kafasından geçenleri bilemeyiz, bu gün falan partiyle anlaştık gibi, ama yarın filan partiyle olmayacağı ne malum! Çünkü daha cazip sinyaller alıyoruz. Zaten bu biraz da aile içi mesele…
Yani siyasette her an her şey olabilir, 24 saat var önümüzde ne de olsa…
*
İyi de “siyaset” denen şey “günlük pazarlıklara göre” her yöne dönebilen “fırıldakımsı” bir iş midir, yoksa kolay kolay değişemeyecek bir dünya görüşü, bir icraat anlayışı, bir yaklaşım, bir temel felsefe mi?
Vatandaşa soruyorsunuz:
-Siyasetin ne?
-“Vallahi ben “babadan intikal” falan partidenim, kafamı kesseler dönmem”
-“Ama seninkiler 24 saat çok uzun zaman, biz bir saat sonra bile o tarafı bırakıp bu tarafla kolkola girebiliriz” diyorlar?
-“Abi onlar politikacı, ne yapacakları belli olmaz.
-“İyi ama kardeşim, sen kafamı kesseler olmaz diyorsun; senin temsilcin 24 saatte o kafanı feda ettiğin siyasetim değişebilir diyor” .
Peki o zaman sen o “kesseler” dediğin kafayı, tercihi her an değişebilecek birine emanet etmiş olmuyor musun?
Senin siyasetin hava raporları gibi her an değişebilecek bir anlayış mı?
Kaldı ki hava raporları bile artık haftalar öncesinden biliniyor ve şu gün yağmur yağacak dendiğinde yağıyor, şu gün rüzgar şuradan esecek dendiğinde de gerçekten esmiyor mu?
*
Gelelim son söze:
Siyaset denen o genel anlayış eğer; dünya görüşü, temsil edilen tabanın talepleri, siyasetçiye kendi seçmeninin verdiği vekaletin çerçevesi ve ana hatları doğrultusunda değil de birilerinin son dakika pazarlıklarına bağlı olarak; “öyle de siyaset, böyle de siyaset” olabiliyorsa; bu olurken gerideki seçmenin “kafa kesmeye” kadar giden kuvvetli inançları dikkate alınmıyorsa; bu siyaset ne yazık ki giderek biraz “politika esnaflığı”na dönüşüyor demektir.
Dönüşürse ne olur?
Siyasi felsefeden, dünya görüşünden öyle 24 saatte falan dönülmez ama o 24 saat bazen aldığı vekaletin çerçevesini aşan, hakkını vermeyen politikacıları aradan çıkarmaya yetebilir.
Belki de bu 24 saat meselesini daha çok bu anlamda kullanmak mümkün.
O zaman “aman politikacılar” diyelim “aman dikkatli olun, bazen sizi gözden geçirmeye de 24 saat yetebilir.
"Siyasette 24 saat çok uzundur" lafı dolaşıyorsa ortalarda, bilesiniz ki bu söz "oynak zamanlardayız" demektir.
Aynı dünyanın 24 saati size farklı bize farklı olabilir mi?
24 saat herkes için 24 saat!
Çünkü artık “siyaset” denen iş; ekonomik sıkıntı içinde, huzuru kaçmış seçmenin gözünde “dar alanda kısa paslaşmalar”ın kabul görebileceği oyun meydanı olmaktan giderek uzaklaşıyor. Temel ihtiyaçlarla birlikte temel siyasetler de giderek keskinleşiyor…
Siyaset, "olmak yada olmamak", ya da bir "düzen" sorunu haline geliyor.