|
|
Şu koalisyon işlerinde neden hep
'top yuvarlaktır' acaba?
Bilirsiniz, “tribündeki taraftar” değil ama profesyonel futbolun
yorumcuları iki takımdan hangisinin galip gelebileceği üzerine bilmiş
bilmiş bir sürü yorumlar yaparlar da, sonunda lafı hep “top yuvarlaktır”
diye bağlarlar.
Çünkü gerçekten de “o takım şöyle, bu takım böyle”dir ama maçın sonucu
hiç belli olmaz; çünkü oyunun topu “yuvarlaktır”.
Kimin bir son dakika golü ile yenilebileceğini kimse bilinemez..
Yaşı eski koalisyonları görmüş olmaya ya da hatırlamaya yetmeyenler,
şimdilerde sürdürülen koalisyon görüşmelerini değerlendirmede kim bilir
ne kadar zorlanıyor, bazı demeç ya da “tüyoları” duyunca “ha oldu, ha
olacak” diye kim bilir ne kadar hayretlere boğuluyor, heyecanlanıyor, o
“lafları” ciddiye alıyorlardır.
İçleri rahat olsun.
Bu işlerde her zaman, aynen futboldaki gibi “top yuvarlaktır”. Yani son
dakikaya kadar kimin kiminle anlaşacağı ancak onlar “anlaştıkları zaman”
belli olur.
Hani futbolda kimin galip geleceğinin ancak goller atıldığı, hakemin
bitiş düdüğünü çalıp sonucu ilan ettiği durumlardaki gibi.
*
Ama yine de bazı şeyler üzerinde konuşmakta yarar var:
Koalisyon pazarlığının nasıl biteceğini merak edenler, şöyle seçim
öncesine, o “kampanya” günlerine dönüversinler lütfen bir an için.
Nedir o günlerde halka anlatılanların ana teması?
“Ekonomi de ekonomi…” değil mi?
Neden?
Çünkü oyu istenen halkın bütün derdi “geçim”dir.
Sokaktaki adamın öyle siyasi lafazanlıklarla gün geçirecek dermanı
yoktur.
Bu nedenle de hemen her muhalefet partisi; memleketin işsizine nasıl iş
bulacağından, çalışana ne kadar asgari ücret verileceğine, emekliye
nasıl bayram yaptırılacağına, çiftçinin mazotu kaça alıp ürünü ucuza mal
edeceğine; sınai üretimin nasıl şahlandırılacağı, refahın nasıl
yükseltilip fakir fukaraya yayılacağına kadar hep “ekonomi” üzerine
anlatmamışlar mıdır yapacaklarını?
İktidar partisinin ekonomi bakanı bile “Siz bunları yapın vallahi o
zaman ben bile sizin partiye geçerim” demiş; Başbakan büyük patronlara
kadar gidip “yahu şu asgari ücreti yükselteceğiz diyenlere niye cevap
vermiyorsunuz ki?” deyip o bile hayallerindeki “başkanlık” “yeni
anayasa” gibi hevesleri bir kenara bırakıp ekonomi minderinde güreşmek
zorunda kalmamış mıydı?
Bir düşünsenize, geçtiğimiz seçim kampanyalarında bunlardan başka
aklınızda kalan bir şey var mıdır?
*
Şimdi gelelim seçim sonrasına.
Bakın bakalım partilerin bu günkü karşılıklı “Koalisyon muhabbetleri”ne;
acaba seçim öncesi sabahtan akşama üç aşağı beş yukarı hep aynı ekonomik
vaadleri sıralayan, seçimin hemen ertesi sabahı yani 8 Haziranda güneşin
fakirin üzerine daha başka doğacağını vaadeden, hepsi üretimden yana,
hepsi de işsizliği çözecek, aylıkları arttıracak olanlar şu anda hemen
her bir araya gelişlerinde köşede-bucakta neyi tartışıyorlar?
Bütün anlaşamadıkları; asgari ücrette, ikramiyede, işsizliğin
düşürüleceği oranda aralarındaki bazı ufak rakam farklılıkları mı?
Örneğin asgari ücretin 1450 ya da 1500 lira olması anlaşmazlığı mı
mesele? Yoksa mazotun kaça satılacağı mı?
Öyledir derlerse kolay…
Yazın alt alta rakamlarınızı, alın ortalamasını, herkesin dediği olsun
dersiniz ama…
Ne gezeeeeer?
“Ekonomi de ne demek?”
Var mı bu günlerde “biz seçmene şunu vadetmiştik, bu laflarla oy
istedik, bunlarda anlaşırsak gelin hükümeti birlikte kuralım, önce
halkın bu çok acil ihtiyaçlarını karşılayalım, gerisi zaten yine o
halkın karar vereceği ikincil konulardır, döner ileride bir kere de onu
sorarız kendilerine diyen?
Yoktur.
Seçim zamanı seçmenden oy isterken söylenenlerle, seçim sonrası kendi
aralarındaki koalisyon “pazarlıklarının” konuları neredeyse siyah ile
beyaz kadar birbirinden farklıdır.
Bir düşünün bakalım, bu durumda hükümeti kimlerin kuracağı ya da artık
bırakması gerekeceği halkın bilebileceği bir iş midir; yoksa partilerin
kendi aralarındaki “hesaplar”a göre ve sonucu ancak bu oyun bittiğinde
belli olacak bir iş mi?
Nedir bu ekonomi hikayeleri ile siyaset arasındaki ilişki peki?
Halka hep ekonomi anlatıp sonra işi parti siyasetine sardırmanın anlamı
nedir?
*
Marks, siyaseti “ekonominin üstyapı” kurumu olarak tanımlar.
Aynen bir binanın “temeli” gibi.
Zaten onun dışında bütün ekonomistler de bilir ve kabul ederler ki;
ekonomide gücü elinde tutanlar “ mutlaka” ülkedeki siyasi düzenin de
kendilerine hizmet etmesini ister ve onu ellerinden geldiği kadar
“düzene” sokarlar.
Yani alttaki ekonomik yapıyı değiştirecek kuvvetli, örgütlü bir halk
iradesi doğmazsa;
Bu irade bir biçimde siyaseti değişime zorlayacak üstünlüğü
yakalayamazsa, ekonomik yapının güçleri asla yukarıda yani siyaset
ortamında hiçbir şeyin değişmesine izin vermezler.
O nedenle “siyasette” her şey söylenir, her türlü koalisyon pazarlıkları
yapılır ama alt yapıda yani ekonomide fazla bir şey değişmez.
Büyük sermaye neye ne kadar izin verir, gönlü ne isterse o olur.
Hatırlasanıza şunları:
-“Üst patron” olan “küresel sermaye” ne diyordu:
“AKP biraz zayıflasın ama kaybetmesin, sadece durumunun hafiften sakat
olduğunu hissetsin”
-Dünya Bankası, IMF nezdinde hatırlı Kemal Derviş:
“AKP CHP koalisyonundan yanayım”
-TÜSİAD: “AKP ile CHP koalisyon kursun”
-MÜSİAD: AKP ile CHP koalisyon kursun”
-TOBB: Koalisyon hemen kurulsun.
Şimdi şurası biraz garip değil mi? Politikacılar seçimlerde halka “sizi
ekonomik sıkıntıdan kurtaracağız” diye mesaj verip oy istiyor, “Halk
peki yapın o zaman” diye oy veriyor, ama seçimden sonra patronlar
devreye girip “Aman siz yine AKP ile bir ortaklık kurun, biz bunu
isteriz” diyor.
Bu arada “seçimde hep aynı şeyi söylemiş, AKP’yi indireceğiz diyen o
%60’lık muhalefet de bir türlü “Neler üzerinde anlaşıp da AKP dışında
bir hükümet kurabileceklerinde” anlaşamıyorlar, aksine AKP’nin büyük
ortaklığına nasıl yanaşırız diye arayışlara giriyorlar.
*
Bütün bunlardan sonra sonuç ne olur dersiniz?
Bakmayın siz öyle:
Birilerinin “gözünün üzerinde kaşın var” türü diğerlerini ağır dillerle
suçlamalarına.
O koro halinde atılmış fakir fukara nutuklarına da.
Hele şu birkaç ay hay huyla geçsin,
Siyaset biraz gidip gidip gelsin,
Halkın kafası karışsın,
Umutları sönsün,
Mutlaka bir hükümet kurulur.
Ama o vaad sahiplerinin nihayet, “vatandaşa hep birlikte aynı şeyleri
vaadettiklerini farkedip” bu konuda anlaşabildikleri için değil,
Büyük sermaye “bu kadar siyaset yeterli, artık işimize bakalım” bizim
ekonomimiz daha fazlasını kaldıramaz diyeceği için.
Çünkü “halkın pilavı daha çoook su kaldırır” ama sonucu çoğu zaman
“sermaye” belirler maalesef.
|
|