|
|
Osmanlıyı beğenmek
mi? Tarihten ders alabilmek mi?
Memlekette siyaset ne kadar
da garipleşti son zamanda, farkında mısınız?
Bir Osmanlıcılıktır gidiyor.
Ne ekonomi, ne sosyal politika, ne akademik birikim ne siyasi deha; hiç
biri gerekmiyor:
Pek öyle ata binip falan poz vermeyi uygun görmüyorlar ama kafasına
kavuğu, sırtına kaftanı geçiren “Ben de Osmanlıcıyım” deyip AKP’den
milletvekili aday adaylığına soyunuyor.
Neredeyse adlarının önüne bir de “Osman”ı ekleyecekler.
Neden bu merak?
Memleketi batırıp İngiliz gemisiyle kaçan Osmanlı’yı çok takdir etmekten
mi yoksa tarihle bağlantımızı biraz daha güçlendirerek o dönemin
yanlışları da dahil, deneyimlerinden daha fazla ders alabilmek ve bu gün
aynı hataları yapmamak için mi?
*
Malum, Avrupa ortaçağın karanlığında debelenirken, bizim Osmanlı bunu
iyi değerlendirerek 1453’te İstanbul’u almış, 1683’deki İkinci Viyana
Kuşatmasıyla şansı dönene kadar da, kılıç zoruyla pek çok ülkeler
fethetmiş ve askeri anlamda muhteşem bir güce kavuşmuş.
Ancak Avrupalılar Modern Çağ’a geçerken zaman içinde o lehimize olan
dengeler değişmeye başlamış. Böylece Avrupa giderek kendini toparlar ve
geliştirirken, fetihler dönemi biten Osmanlı son 238 senesini hep toprak
kaybederek, tavizler vererek, borçlanarak, gerilemeyle, çöküşle geçirmiş
ve onun küllerinden de bütün batıya parmak ısırtarak bu günkü Türkiye
Cumhuriyeti devleti doğmuştur.
O geçmiş dönemin ders alınacak tarafı çoktur da, övünülecek tarafı var
mı?
Evet var.
Kılıç kuvveti ile, iman gücüyle çok ülkeler fethetmişiz; Avrupa’nın
göbeğine, Viyana’ya kadar dayanmışız. Doğrudur. İftihar da ederiz.
Başarısız tarafı var mı?
Evet var.
O kadar güç elimizdeyken bunu muhafazayı becerememiş, bir “Cihan
İmparatorluğu” yani o zamanların süper gücü noktasına erişmişken böyle
bir devleti ayakta tutacak yapıları kuramamış, sonunda kendimize “hasta
adam” bile dedirterek o batılı devletlerden medet umar, borç para ister
hale düşürmüş, çaresizleştirmiş ve koca imparatorluğu tarihten
sildirmişiz.
*
Şimdi soralım bakalım kendimize:
Bugünkü devleti idare etmeye, politikalarını yönetmeye talip olsak; ya
da bir şekilde bu imkanı yakalasak, bir siyasetçi olarak Osmanlı’nın
neyinin mirasçısı olmakla övünmemiz lazım gelir?
Hele hele işimiz politika yani devlet idaresi ise Osmanlının hangi
devlet yöneticiliğini bu gün de uygulayalım ve aynı sonuçlara ulaşalım
diye düşünmeliyiz?
Hala batı ortaçağda, biz fetihler döneminde olsak iyi ama; kusura
bakmayalım, o devirler çoktan geçti, uzaya çıkıldı, bilgisayar çağı
geldi mertlik bozuldu.
Siyaset yapmak için öyle iyi ata binmek, iyi kılıç sallamak gerekmiyor.
Peki, devlet idaresinde yine de aynı şeyleri yapalım şanlı tarihimizdir
falan desek; iyi güzel de, biraz tarih okuyanlar bile biliyor ki
Osmanlı’nın devlet düzeni, kılıç elde at sırtında zamanda yürütülebilen
türden. O dönem sona erince bu devleti ayakta tutabilecek, toplumu
müreffeh yaşatacak, ileriye götürecek bir çatı kurulamamış, öyle bir
yöntem geliştirilememiş ki?.
Bu da açık bir gerçek.
Peki o zaman nedir bu yirmi birinci yüzyılın dünyasında şu Osmanlıcılık
merakının depreşmesi, devlet yönetiminin, toplumsal yaşamın o günlere
döndürülme merakı?
Kolay anlaşılır gibi görünmüyor değil mi?
*
Osmanlı’nın dışa bağımlı, borçlu, edilgen döneminde o düzenin kıyısından
köşesinden nemalanan birilerinin torunlarının geçmişe methiyeler düzmesi
ve “ah nerede o günler, o helva sohbetleri, o diş kiraları, bahşişler, o
lale bahçelerinde gezilen zamanlar” diye iç çekmesi anlaşılabilir bir
şeydir.
Sonuçta hayaldir, zaaftır, insan egoizmidir.
Ama bu işin kitlesel bir hal alması, birilerince adeta başarılı bir
devlet yönetimi modeli gibi sunulması, o yönde ciddi gayretler
sarfedilmesi pek kolay anlaşılabilir bir şey değildir.
Değildir ama, ortada böyle sosyolojik bir olay da varsa, mutlaka bunun
nedenleri merak edilmek durumundadır.
Sahi, bu rüzgar nereden esmeye başladı bizim memlekette?
Bu gerçekten bir Osmanlıcılık merakı ve hayranlığı mı?
Bir siyasi çekişmede öne geçmek için Osmanlıcılığı öne sürerek, aslında
bu günkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu CHP’yi yıpratma vesilesi mi?
Daha da kötü bir ihtimal; bilerek-bilmeyerek birilerinin amacına hizmet
etmek mi?
*
Gerilere dönüp baktığımızda; 1983 yılında, İstanbul'da katıldığı bir
toplantıda CIA İstasyon Şefi Paul Henze’nin "Orta gelecekte Osmanlı'nın
siyasi haritasını diriltmek neden mümkün olmasın?" dediğini görüyoruz.
2011’de Amerikan istihbaratının düşünce kuruluşu, Pentagon danışmanı
STRATFOR direktörü George Friedman, kitabında “Yeni Osmanlı
İmparatorluğu”nu öneriyor ve ‘bir halife altında toplanacak İslam
ordusundan’ söz ediyor.
Bilmem bu sizde bir şeyler çağrıştırıyor mu?
"Türkiye yeniden imparatorluk kuracak" “Süreç 2040 yılında meyvelerini
verecek” “ Türkiye eski Osmanlı toprakları üzerinde 'süper güç' olacak.
Bölgeyi bekleyen söz konusu egemenliğin izlerini şimdiden görmek mümkün,
bu süreç başladı” diyor.
Buna biz “Yahu bizim Osmanlı bu adamları ne kadar da derinden etkilemiş,
ne büyük hayranlıkları varmış, bak Osmanlıcılıkları bizden bile ileri
gitmiş” diyebilir miyiz?
Gerçi adamların Osmanlının son kalan topraklarını bölüştüren “Sevr”
anlaşmasına imza koymuş ama herkesin tanıdığı Lozan’ı hala tanımamış
olmaları gibi bir özürleri de var ama…
Bu tavırla “koltuk”larımızı kabartıyorlar ya, haydi öyle olsun diyelim
mi mesela?
*
Haydi bunlar başkalarının rüyaları.
Zaten Ortadoğu’da birilerini çok heveslendiren ve “işte film kaldığı
yerden devam etmeye başlıyor” dedirten işler de, “bahar” da sonunda öyle
bir hal aldı, ortalık öyle içinden çıkılmaz bir duruma dönüştü ve
bölgesel liderlik beklerken oralarda bize karşı öylesine bir tepki
oluştu ki, o havaların bundan sonra bize bir faydasının olmayacağı, eski
huzurlu günlerimizi mumla aratacağı ayan beyan belli oldu.
Sözde bu bölgenin patronu olacaktık ya; bırakalım o Osmanlı patronluğu
hayallerini, bu hengamede Osmanlının haritalara geçmiş, resmen tapulu
yeri türbemiz bile kaydı gitti elden de, sırf laf olmasın diye bir
kurşun atımlık mesafede geçici bir yer çevirmek zorunda kaldık.
Hani Orhan Veli “Beni bu havalar mahvetti” der ya o ünlü şiirinde.
Aynen öyle.
İyi de, peki neden bizde hala daha bu Osmanlıcılık havaları?
İşin oldukça sarpa sardığı, artık böyle yürüyemeyeceği bize bu
rüyalarını anlatanlarca da iyice anlaşıldığı için o eski Osmanlı
coğrafyasında çoktan (b,c..) planlarına geçildi, bölgede yeni ittifaklar
kuruldu.
İktidara gelince:
Galiba yüklenilen bunca faturadan sonra, bu işe büyük iddialarla giren
ve iç siyasetini bunun üzerine yapılandıran kadroların artık “pardon”
deme şansı yok.
Her şeye rağmen, gidebildiği güne kadar gitsin deyip bu rüyanın
çıkacağını savunmak zorundalar.
Aslında onlar biliyor bilmesine bu işin yürümediğini de; peşlerine
taktıkları geniş kitleleri dizginlemeleri zor.
Hele şimdi bir de seçim dönemi ya, aman Allahım…
İşin içinde milletvekilliği var, o iş olmasa da kaymaklı mevkiler var;
su akarken kovamızı dolduralım diyenler, sırf “adam ne kadar da sıkı
Osmanlıcıymış” “demek ki bu da bizden” desinler diye ha bire Osmanlının
tükenişinden sonra şimdi üzerinde yaşadığımız bu toprakları
kurtaranlara, üzerindeki bu devletin kurucularına ve Cumhuriyete
saldırıyorlar.
Bunlar işte böyle Osmanlı.
Ne demişler:
“Ekende yok, biçende yok; yiyende ortak Osmanlı”
|
|