Doğudaki işsizliği önlemek ve arazi toplulaştırması
Önce varsayımlarımızı sıralayalım:
1.Türkiye’de işsizlik bir sosyal patlamaya yol açabilecek kadar ileri
safhadadır.
2.İşsizlik sürekli doğudan batıya ve büyük şehirlere doğru göç
yaratmaktadır.
3.Batıya yığılmış işsiz nüfus buradaki işçilik ücretleri üzerinde baskı
yaratmaktadır.
4.Doğuya yapılan sınai yatırımın batıyla rekabet şansı zayıftır, verimi
düşük olur.
5.Teşvikle bir yere varılamamaktadır. Yapay destek bittiğinde yatırımlar
ölür.
6.Türkiye’nin tarım ve hayvancılıkta kendine yeterli hale gelmesi gerekir.
7.Tarımda verim ancak büyük ölçekli işletmelere geçişle artar.
8.Tarım ve hayvancılık, kırsal alanda önemli bir istihdam sağlar.
9.Kırsal alanda sağlanacak istihdam şehirleri rahatlatır.
10.Fakir çiftçiye toprak dağıtmak, sonrasında toprak ağalarına yarar.
Şimdi de bunları bir araya getirerek modelimizi önerelim.
Belki temcit pilavına döndü ama açıkça bellidir ki Türkiye’nin üzerinde en
çok durulması gereken konusu işsizliktir.
Bu konuda umut bekleyen on milyonu işsiz, bir on milyonu da durumu her an
sallantıda yurttaşımız olduğunu düşünür, bunların dayanma güçlerinin giderek
azaldığını, ömürlerinin aç-biilaç ve mutsuz geçtiğini kabul edersek düşünen
herkesin döne döne, bıkmadan, ısrarla bu konuya değinmesi ve çözüme
yarayacak bir şeyler üretmesi gerekliliği ortaya çıkar.
İşsizlik, tek tek insanlarımızın kişisel sorunu olduktan başka, yukarıdaki
kabullerimizde de yer aldığı gibi toplumsal olaylara yol açabilecek bir
tehlikedir.
İşsizlik, şehirlere göçe neden olarak buralarda işsiz nüfus baskısı
yaratmakta, şehircilik hizmetlerini yetersiz kılmakta, buna karşılık doğu ve
güneydoğuyu boşaltarak oradaki geleneksel tarım ve hayvancılık faaliyetini
yetersiz hale getirmektedir.
Türkiye’nin bu durumdan bir an önce sıyrılabilmesi için yapacağı şey özel
sektörün ilgisini arttırmasını dahi beklemeden, derhal doğu ile batı
arasındaki tahterevallide ağırlığını bu bölgeler lehine kullanmasıdır.
Ancak bu gayretin sınai üretim yapacak olan fabrikaları doğuya taşımakla,
aynılarını buralara kurmakla başarıya ulaşacağını sanmıyoruz.
Çünkü özel sektör yatırımlarının mevcut dağılımından da bellidir ki,
batıdaki sınai yatırımlar doğudaki yatırımdan daha verimlidir. Özel sektörün
aynı işi yapan batıdaki fabrikası ile devletin doğudaki fabrikası aynı
ürünleriyle pazara çıktığında sonucun batıdaki özel sektör lehine olacağı,
farklılığın kısa bir süre sonra doğudaki yatırımı başarısızlığa mahkûm
edeceği açıktır.
Böyle bir durumda, doğuda yapılacak yatırımın öncelikle bölge koşullarına
uygun olan konularda seçilmesi ve faizsiz kredi, arazi temini gibi suni
desteklerle değil, üretim ve pazarlama avantajları doğru tesbit edilerek
yapılması gerektiği düşünülmelidir.
Bölge imkânları göz önünde bulundurulduğunda altyapı, insan gücü, iletişim
imkânları, yardımcı hizmetler, bakım, ulaştırma, yan sanayi gibi konulardaki
hazırlıklar hayli zaman alacağı için işe tarım ve hayvancılık gibi bir
sektörlerden başlamak daha uygun olacaktır.
Tarım ve hayvancılık, hem bu ülkenin gıda açığının kapatılması ve dışarıya
muhtaç olmaması açısından gereklidir hem de bölge insanının geçiminin daha
kolay olacağı kırsal bölgelerde iskanı, istihdamı, batıdan tekrar doğuya
yani kendi sosyo-ekonomik ortamına yönelmesi için.
Şüphesiz tarım ve hayvancılıkla başlayan faaliyet bir süre sonra kendi
sanayini de yaratacaktır.
İmkânların kıt, koşulların ağır olduğu bölgelerde kendini besleyen ve yüksek
verimle çalışacak bir model oluşturma zorunluluğu vardır. Kendi başına
kalınca verimli olmayan, sadece destekle yürüyen işlerin, bu devasa sorunun
en azından kaynak kısmını kolay kolay çözemeyeceği açıktır.
***
Tarım ve hayvancılıkta Türkiye’nin geride kalmasının nedenlerinin biri bu
bölgedeki terör olayları ise, bir başka nedeni yüksek nüfus artışı nedeniyle
tarımsal sermayenin hızla bölünmesidir. Örneğin bu gün 100 dönüm yeri olan
bir çiftçinin arazisi altı çocuğuna paylaştırıldığında adam başına 16,5 bir
sonraki 6 çocukla paylaşımda 2,75 dönüme düşebilmektedir.
Bu kadar hızla bölünen tarım ve hayvancılık sermayesinin ne makine kullanımı
ne ürün planlaması, ne tohum ve ilaçlama ne de hasat sırasında ortalama
verimi yakalayamamasına Türkiye’nin bu dallarda büyük ölçekli üretim yapan
diğer ülkeler karşısında geride kalmasına yol açmaktadır.
O zaman başarının koşullarının başında, tarım ve hayvancılık dalında mutlaka
“Büyük işletme ölçeğine geçmek” vardır.
Büyük işletme ölçeğine geçmedeki en büyük sorun, “arazi mülkiyeti”
konusundadır.
Giderek ufalmış, tarım dışı kalmış, ihtilaflı arazilerin mülkiyet esasında
birleştirilmesi çok zordur. Bunun alternatif çözümü, mülkiyet konusunu
şimdilik kendi akışına bırakıp bunların “kullanımını toplulaştırmaktır.”
Arazilerin tapuları çok farklı kişilerin olabilir ama onların tarımsal
kullanımı büyük birimlerde toplanabilir. Buradaki toplulaştırmadan kastımız
aynı kişinin değişik bölgelerdeki arazilerinin bitiştirilmesi değil, aynı
bölgedeki değişik kişilerin arazilerinin tek bir işletmede toplanması ve
ortak tarıma veya hayvancılığa kullandırılmasıdır.
Bu toplulaştırma aslında çok önemli bir reform niteliğindedir.
Yapılması gerekenlerin bu yazı çerçevesinde detaylandırılması mümkün
değildir. Başarısı için mutlaka önemli kaynak ayrılmalı, sadece özendirici
değil, aynı zamanda emredici düzenlemelere de gidilmelidir.
Kamu’nun bu konudaki en büyük kozu ve başlangıç sermayesi “Güneydoğudaki
mayınlı araziler”dir.
Bu arazilerin yeniden küçük işletmelere dönüşmemesi, düşük verimle çalışmaya
mahkum edilmemesi ve bölgedeki feodallerin eline geçmemesi için, topraksız
köylülere dağıtılmak yerine kamu eliyle organize edilecek “büyük tarım
işletmeleri”ne devredilmesi daha doğru olacaktır.
Buralarda yapılacak bir toprak dağıtımı belki halka baştan hoş gelir ama bu
işin matematiğinde de şöyle bir denklem vardır: Çok kişiyi memnun etmek
isterseniz ekilecek sahaları küçültür verimi düşürürsünüz sahaları makul
büyüklükte tutarsanız bu sefer de fazla kişiyi topraklandıramazsınız.
Meselemiz, bölgede yoğun istihdam ve Türkiye ekonomisinde katma değer elde
etmek ise, bu arazilerin ve ardından sisteme eklenecek diğer arazilerin
mutlaka ABD, Hollanda gibi ülkelerle boy ölçüşecek işletme büyüklüklerine
kavuşturulması, üretim planlamalarının bilimsel çalışmalarla belirlenmesi,
meslek odalarınca desteklenmesi, bölge insanının ellerindeki tarım
araçlarının da sisteme katılarak önce tarımda, daha sonraları bu süreç
içinde oluşacak tarımsal sanayide kullanılması gerekecektir.
|